(Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen
serinin beşinci babı)
bir tutsaklıktır başlar doğunca
dünya denir adına
bir telaş bir koşturmaca, dursuz duraksız
maldan ve mülkten çıkardan ve hesaptan
makamdan ve itibardan
şandan ve şöhretten olur sınanmalar
çoğu kez
bağına düşen bir dahi kurtaramaz başını beladan
bir daha aydınlatamaz ruhunu karamsar zindanlarda
dünyaya değil belaya gelinir
kalu’dan söz açıp bela ölçülür hep
şekerden ve baldan umar
ağudan ve zehirden içilir hep
mert gelip mert gitmektir erlik
bilinir de
yine hilelere oyunlara düşülür hep
bir daha mı tövbe denip de
her gece
karanlığın koynunda sabahlanılır hep
susuzlukların ırmak olduğu güne kutla geldin
hoş geldin ey
zamanlar güzeli ey
kut yağdırmaya bahçemize hoş geldin
mü'minleri handan
mücrimleri giryan edendin sen
şeytanı suzan
inkarcıyı perişan edendin sen
çağlar vardı
zamanlar akmıştı
şerefinle dünya üzerine
fazilet aydınlığıyla doğarak geldin
hem acıları sevince boğarak geldin
hoş geldin
*
mekke artık gerilerde kalmıştı
halime merkebinin üstünde
kucağında ise kainatın efendisi
o zayıf, güçsüz hayvana
ne oluyor
bu ne sürat
bu ne hızlı yürüyüş
sanki gelişinde bindikleri merkep değildi
halime'nin yol arkadaşları şaşırdılar
hayretler içinde sordular
ey ebu zueyb'in kızı
yazıklar olsun sana
neden beklemiyorsun bizi
merkep aynı merkepti
lakin
şimdi üzerinde biri vardı
alemlerin efendisi
onu taşımanın şerefi
o zayıf hayvanı da coşturmuştu
ne yazık ki
henüz kafiledekilerin hiçbiri
bu farklılığın nereden ve niçin geldiğini
bulabilme basiretine sahip değildi
evet,
bütün bu olup bitenler
nur yüzlü sabinin istikbali,
bütün haşmetiyle kucaklayacağına açık işaretiydi
artık, nur yüzlü alemlerin efendisi
sa'doğulları yurdundaydı
o sırada
müthiş bir kıtlık ve kuraklık hakimdi
kesilmişti toprağın bereketi
susuzdu kuyu ve çeşmeler
solgundu yüzler
mecalsiz ve ümitsizdi ahali
şaşılacak şeyler oldu
efendimizin ayak bastığı hanenin manzarası değişti
daha önce yiyecek ot bulamayan hayvanlar
şimdi tıka basa doyuveriyorlardı
memeleri dolup taşıyor
bir rahmet çeşmesi gibi
devamlı süt akıtıyordu
solgun yüzler yoktu
yayla halkı
gözleriyle gördükleri bu durum karşısında
meraklarından çatlayacak hale gelmişti
olup bitenlere bir mana veremiyor
çobanlarında buluyorlardı kabahati
onları azarlıyorlardı
gidin, görün bakalım
nasıl doyurmuş koyunlarını
halime'nin çobanı
yürürken şıpır şıpır süt damlıyor memelerinden
nerede otlatıyordu onları
siz de onun gittiği yere gidip
orada otlatsanız ya hayvanları
çobanlar ve efendileri
birbirlerine hayret ve şaşkınlık dolu bakışlarla
bakıp kalıyorlardı
elbette bunun bir sebebi vardı
bu sebebi henüz
halime ile kocasından başka kimse bilmiyordu
sebebini soranlara
halime şu cevabı verdi onlara
vallahi
bu iş ne ot
ne de otlak işidir
bu iş,
Rabbimin sırlarından bir sırdır
yayla halkının akıl erdiremediği sır şuydu
kainatın yegane sahibi olan Allah
en sevdiği insan olan peygamberimiz (s.a.v.)'i
misafir etme alicenaplığını gösterdiklerinden dolayı
rahmet hazinesinden
bol bol ihsan ve ikramda bulunuyordu
halime ve kocası bunun gayet iyi farkındaydı
bu sebeple nur yavruya bambaşka bir gözle bakıyorlardı
adeta onu uçan kuştan
doğan güneşten koruyorlardı
büyük bir sevgi
dikkatle üzerinde titriyorlardı
yaylada aylardır hüküm süren kuraklık ve kıtlık
hala son bulmuş değildi
yayla halkı her hafta kendi inanç ve geleneklerine göre
yağmur duasına çıkmaya devam ediyordu
her seferinde de elleri boş
ve mahzun dönüyorlardı
bir cuma günüydü
kadınlı erkekli bütün kabile
yanlarına aç develerini
sütsüz koyunlarını alarak bir tepenin üzerine
yine yağmur duasında bulunmak için çıkmıştılar
putlarına kurbanlar kestiler
duaya başladılar
yalvarmalar
yakarmalar
ağlamalar
alemlerin Rabbine yağmur göndermesi için yapılıyordu
saatlerce
dua ettikleri halde
yere bir tek yağmur damlası düşmedi
duanın sonuna gelinmişti
herkes ümitsiz ve bitkindi
artık dönmeye hazırlanıyorlardı
halime'nin komşusu bir kadın
tam bı sırada
duasını bitirmeye çalışan rahibe yaklaştı
rahip efendi
biz bu kadar dua ettik
fakat bir netice alamadık
içimizde hayırlı, uğurlu biri olsa
alemlerin Rabbi duamızı kabul ederdi belki
yaşlı kadın
bizim komşumuz halime'nin evinde
mekkeli bir çocuk var
o, geldiği günden beri
halimenin evi bereketle dolup taşıyor
çok hayırlı
çok uğurlu bir çocuk görünüyor
bir de, onu buraya getirsek
belki ayağı uğurlu gelir
onun yüzü suyu hürmetine
alemlerin Rabbi duamızı kabul eder
bizi yağmura kavuşturur
fikir,
halime'nin de aklına yattı
çünkü, nur yavru bereketli
hayırlı bir çocuk olduğuna
en çok kendisi şahit olmuştu
koşarak eve vardılar
peygamberimiz (s.a.v.)'i sütannesi kucakladı
kundakladı
yakıcı güneşin tesirinden korumak için de
yüzünü bir bezle kapadı
ve dışarı çıktılar
güneş kızgın oklarını yeryüzüne olanca şiddetiyle saplıyordu
yerden sanki alev alev ateş yükseliyordu
evden çıkıp biraz yürüdükten sonra
gözler garip bir şeye ilişti
bir bulut
kendileriyle beraber gidiyordu
önce mühimsemediler
olabilir diyerek yürüdüler
küçük bulut kendilerini terk etmiyordu
adeta onları
güneşin kavurucu sıcaklığından korumak için
bir şemsiye vazifesi görüyordu
hayrete kapıldılar
şaşırdılar ister istemez
artık nur yavrunun yüzünü
bezle örtmeye de ihtiyaç kalmamıştı
kaldırılınca örtü
şirin gözler sütannesine tatlı tatlı baktı
sanki tebessümüyle
o bulut beni gölgeliyor der gibiydi
rahip
bu sefer onları güler yüzle karşıladı
o da halime evden çıkar çıkmaz
bir bulut tarafından gölgelendiklerini görmüştü
rahip, peygamberimiz (s.a.v.)i
sütannesinin kucağından aldı
ve kalabalığa seslendi
ey insanlar
bu, bulunduğu eve bereket getiren mekkeli çocuk
bu hayırlı yavruya olan sevgisi ,lütfu ile
yağmur vermesi için
hep beraber dua edelim
alemlerin Rabbine
eller tekrar açıldı
dudaklar yeni bir heyecanla duaya başladı
peygamberimiz (s.a.v.) bir nur yumağı halinde
rahibin kucağında duruyordu
rahip
bütün dikkatiyle nur saçan gözlere bakıyor
adeta hal diliyle
bu güzel çocuğun yüzü suyu hürmetine
bize yağmur ihsan et diye
Cenab-ı Hakka yalvarıyordu
herkes Yüce Allah'a yalvarırken
peygamberimiz (s.a.v.)'in nur saçan gözleri
ümitle gökyüzüne dikildi
rahip ise
nur yavrunun iri ve bebekleri
pek siyah güzellikte
eşsiz gözlerine
kendini kaptırmış
adeta her şeyi birden unutuvermişti
artık aylardır süren hasretli ve hüzünlü bekleyişin
son anları yaklaşıyordu
peygamberimiz (s.a.v.)in başı üzerindeki
küçücük bulutun birden büyümeye
ufuklara doğru yayılmaya başladığı görüldü
kısa zamanda o küçük bulut yerini
bütün gökyüzünü kaplayan
kocaman bir buluta terk etti
dua seslerine birden sevinç çığlıkları karıştı
yağmurun müjdecisi bulutlar geldiğine göre
rahmetin de gelmesi yakındı
az sonra
sevinç çığlıkları ile ortalık çınladı
yağmur…
yağmur…
yağmur…
evet
nur yavrunun yüzü suyu hürmetine
sa'doğulları yurduna
latif, berrak ve tatlı yağmur damlaları
Cenab-ı Hakk'ın rahmet hazinesinden
inmeye başladı ahenkli ahenkli
güya rahmet tecessüm ederek
damlalar suretinde yeryüzüne akıyor
ümitsiz yüzlere ümit ve tatlılık bahşediyordu
insanlar gibi
kuraklıktan çatlak çatlak olan yeryüzü de
izhar ediyordu
mis gibi kokusuyla sevincini
yağmura kavuşan ahali
aylardır devam ettikleri dualarının kabul edilmeyip
o gün kabul edilişinin sırrını hiç bilemediler
çünkü, o bir sırdı
şimdilik bir sır olarak da kalacaktı
sa'doğulları yurdunun yüzünü güldüren rahmet
aralıklarla tam bir hafta devam etti
toprak yağan yağmuru iliklerine kadar içerek doydu
otlar yeniden fışkırdı
ağaçlar yem yeşil körpe filizler verdi
ekinler boy attı
hayvanların memeleri sütle dolmaya başladı
yağmura kavuşanlar arasında birkaçı
kendi aralarında şöyle konuştular
bu çocuk çok uğurlu
hayırlı bir çocuk
rahmet vesilesi
henüz bir bebekti
insanlar nazarında bir bebekti
hakikatte, o
Allah'ın ve meleklerin kendisini
çok iyi tanıdıkları
Allah'ın sevgili kulu
peygamberler peygamberi
iki cihanın güneşi
hz. muhammed'di (a.s.m.)
susuzlukların ırmak olduğu güne kutla geldin
hoş geldin ey
zamanlar güzeli ey
kut yağdırmaya bahçemize hoş geldin
mü'minleri handan
mücrimleri giryan edendin sen
şeytanı suzan
inkarcıyı perişan edendin sen
çağlar vardı
zamanlar akmıştı
şerefinle dünya üzerine
fazilet aydınlığıyla doğarak geldin
hem acıları sevince boğarak geldin
hoş geldin
redfer