Gitmeli… Gitmeli değil mi? Bir defa olsun sen isterken kaçmalı yüreğinden! Eninde sonunda apaçık gerçeklerle ödüllendirilmeli hislerim, Ağır yazgılı kararlarınla tümlenmeli sebata ermeyen cümlelerim. Kuşkulu havadisler uçurmalısın nefsimin dar hücrelerine, Ben kıdemsiz rüyalarımın tabirleriyle anca gülerim sana. Kavruk saçlı yazın ithamlı davetleri sallanıyor penceremde, Bırakamıyorum ellerini baharım!..Beni anlasana. Tapındığın o aksi duygularım sürtünürken sabır taşına, Başkalaşım deyip sınır çizgilerinde ayrılıklar kurgula… Ben doğacağım yarınların erişilmez kudretinde süslü bir aydınlığa…
Gitmeli şimdi değil mi? Yüreğime tekmeler sallarken şaklaban hissizlik orduların, Kıt kanaat geçimlerimi sürdüremem bu savaş meydanında. Müddeti doldu zamansız gelişlerimin, Bu defa yatağında ki kuş tüyü yastıklarda dalamam uykuya. Tabağımı koyarsın masaya belirsiz düzende, Güvercinler pisler bekaretini bozduğun kızıl elmalara. Benim şehrimi anlatırdım sana bir romandan duydukların uğruna… Ve yeşil otobüsler vardı cam kenarında oturacağımız! O yeşil otobüslerin gölgesi gibi… Gece kediler kudururdu şehirde, Gündüz tahta iskembelerin kırık ayakları! Hasırdan döşenirdi tüm beton yığınları, Sağlam materyalleri vardı o ülfetli karanlığımın. Eskiden başka bir tat alırdım ben bu sokaklarda… Anladım ki; demir oklavalarla çoktan açıldı hamurum… Mevsimler sonrasında destursuz oturdum yüreğinin masasına, Gocunmadan kalkıp gidiyorum adabımla!
Gitme vakti şimdi değil mi? Yelkovan dört nala koşuyor akrebin ardında… Düşünceler altın işlemeli bir hançer sanki, Sahiplendikçe bu kıl kuyruk kalabalığımı… Daha bir iştahla sallanıyor korkular içimde ki salıncakta. Yaşlandık mı biz? Aslında yaşlanmadık… Çektiğimiz kibrit çöpleri çürüdü, Güttüğümüz koyunlar eksildi. Çok şey yaşadık,,, Kitabın tamamını okumaksızın son bölümüne geçmiş hissine kapıldık. Üstünden geçtik arada kalan yıldızlı cümlenin! Ne bir dipnot eklenmişti onu bize anımsatacak, Ne de, hakkında bir duyum almıştık okumaya başladığımızda. Aslında yaşlanmadık biz… Tozlu raflara elimizi neden uzattığımızın farkında değildik..! Şimdi bitirme vakti diyorsun Ben ayraçlarla nokta koymamışken seni okumaya!
Şimdi gidiyorum… Rahatlıkla nişan alabilirsin ardımda bıraktıklarıma! Vur kalbimi en kepaze gülüşlerinle, Bocalayan bir hasret türküsü mateminde, Serin sapaklarda boykot et gidemiyorum deyişlerimi! Tam bu saatlerde hüzne bulanır radyo frekansları, Ve işte bu saatlerde gece demlemekte olur yeni günün çayını. Müsfette kağıtlarda bir şiir olarak bırak beni yabancı gülüşüm, Sığınaklarında ucuz pazarlanan bir fahişe yüreğim! Satırlarında ki o zifiriliğe aşığım ben aslında, Herkes bir cümle seçebilir senin satırlarında, Sonunda sadece sığınan ben olurum o karanlığa..! Benden başkası at gözlükleriyle bakmaz dünyana..
Doğum hediyesi iki ben vücudunun kestirme yolları üzerinde, Ne sen birleştirebilirsin onları… Ne de onların gücü yetecektir çirkinliğini engellemeye! Hem yüreğimin üstüsün şimdi, Hem de mutsuzluğumun üssü!
Çıkar beni geç peydahlanmış bir denklemden, Ve bu bilinmezlik kalksın gitsin aramızdan!
( Söylesene,,,kaç Beden Küçülttü Yüreğimizi Zaman başlıklı yazı Toprak tarafından 19.05.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. ) Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.