SUÇ MAKİNALARI
Başımız ağrıyor! Psikolojimiz alt-üst oluyor! Dün
yediğimiz yemeği, içtiğimizi unutuyoruz artık. Yüzlerimiz keder yüklü. Gülmeye hasret
yaşıyoruz. Sağımıza bakıyoruz, felaketin bin bir yüzü. Solumuza bakıyoruz,
rezilliğin bin bir tonu. Önümüze bakıyoruz kepazeliğin pik yaptığını görüyoruz.
Arkamıza bakıyoruz, bir başka dalga-dümen ve alçaklık. Kuran kurslarına ve ona
bağlı vakıflara bakıyoruz, çocuklara sıralı cinsel istismar! Kamuya bakıyoruz,
iş bilmez yığınlar! İşimizi düzgün bir şekilde yapamıyoruz. Rüşvet illeti bir
kangren gibi kurumların ve insanların içini de dışını da kemiriyor! Televizyonlarda
kanal kanal geziyoruz, “bu kadarda olmaz”, “aman Allah’ım, bu ne vahşet, bu ne
alçaklık” diyoruz. Sosyal medyaya bakıyoruz, iğrençlik almış başını gidiyor. Elimize
telefonumuzu alıyoruz, zırt bilinmeyen numara. “Kim bunlar, benim numaramı
nereden buldular?” diyor, kapatıyoruz. Hasbel kader konuştuğumuzda da, “keşke
konuşmasaydım! Ya beni dolandırırlarsa! Ya banka kartımı boşaltırlarsa. Ya da
kimlik bilgilerimi ele geçirip, adıma alış-veriş yapabilirler” diye, korku ve
panik ile “ah-vah” ediyoruz. Sokaklar tekinsiz. İnsanlar sahtekar olmuş. Çarşı-Pazar
ve market geziyoruz, her gün etiketler güncelleniyor! Bir maaşa bakıyoruz, bir
de aldığımız ihtiyaç maddelerine. Şaşıp, kalıyoruz.
Enflasyon! Cebimizde gezinen gizli bir hırsız el.
Enflasyon yükseldikçe alım gücümüz küçülüyor ama maaşlar güncellenmediğinden
her geçen gün geçim sıkıntısına sürükleniyoruz. El aman! Çalışanların bir
hallerine bakıyoruz, bir de ücretlerdeki adaletsizliğe bakıyoruz. Ücretler arasında
uçurumlar var. Kiralara bakıyoruz, %200-300 artıyor! Maaşlar neden kiralara
yetmiyor? Neden piyasa denetimi yok? Neden hesap soran yok? Bu kara düzene dur
diyecek bir babayiğit yok mu bu ülkede? Sahipsiz mi kaldık yoksa? Zenginlerden
neden vergi alınmıyor? Alındığını söyleseler de bunun gerçek olmadığını
medyadan öğreniyoruz. Bir vatandaş icralık olduğunda hemen icra memurları
vatandaşın evine gelip, haciz işlemi başlatıyor. Ücretliler vergilerini anında
ve tam olarak öderken, bir takım kıra-vatlı kalasların milyon milyon vergi
borçları neden siliniyor? Neye istinaden ve hangi vicdan ile? Bütçe açık
veriyormuş! Bana ne? Bu soruyu sormaya hakkım var çünkü bu ülkeyi bu hale
vatandaşlar getirmedi!
İsraf diz boyu. Sözde tasarruf tedbirleri uygulanacaktı
öyle değil mi? Koca bir yalan! Koca bir illüzyon bu! İsrafın asıl merkezi
belli. Ve kamu kurumlarında israf diz boyu ve belgelerle sabit. Sayıştay
raporlarında usulsüzlük ve yolsuzluk ortaya çıkıyor ama her ne hikmetse hesap
soran yok! Neden acaba? Kimler korunup kollanıyor bu güzel ülkemde? Onlardan almadıkları
vergileri hangi vicdanla çalışanların sırtına yüklüyorlar? Kaçak elektrik
kullananlardan neden elektrik bedelini tam ve sağlıklı almıyorlar? Bazı illerde
neden elektrik faturası ödemiyor vatandaş? Onların ödemediği elektrik
faturaları yine vatandaşların faturalarına yansıtılarak alınıyor.
Eğitim kurumuna darbe üstüne darbe vuruluyor. Şu bilgi
çağında hiçbir suç örtülü kalamıyor. Tasarruf genelgesi, eğitim kurumlarını da
vuruyor. Okullar pislikten geçilmiyor; gözü yaşlı velilerin ve öğrencilerin
ifadeleri ortada. Öğretmenlerimizin feryatları ortada. Tasarruf edecek tek yer
eğitim kurumları mı olmalı, yoksa asıl israfın merkezleri mi olmalı? Kravatlı kalaslara
gelince saltanat, garip vatandaşa gelince eza-cefa! Ve bunu dini bütün bir
görüntüyle yapıyorlar, hiç utanmadan ve dahi sıkılmadan! Yiyin beyler yiyin! “Devlet
malı deniz, yemeyen domuz” öyle mi?
Bu nasıl iş anlamıyorum. Yaklaşık iki hafta önce okul
bahçelerine otopark yapılacağı haber oldu! “Aman Allah’ım! Olamaz böyle şey”
dedim. Eğitime verilen değerin seviyesini de böylece görüyoruz, maalesef! Sanırım
yükselen tepki etkisini gösterdi ve vazgeçtiler! Eğitime bir bakış daha! Asil
öğretmenlerimiz okullarında ve öğrencilerinin başında olması gerekirken, bir
teşkilat başkanı sınıfa girip, tarih dersi anlatıyor! “Yine Aman Allah’ım!” Biter
mi? Bitmez tabi. Bir bakıyoruz sakallı bir imam-hatipli sınıfa giriyor,
öğretmen seyirde! Hoca hazretleri ders veriyor! Tekrar “Aman Allah’ım. Bu ne
iş!” diyoruz. Rezillik, kepazelik, aymazlık ve seviyesizlik almış başını
gidiyor! Bu kadrolarla mı, bu eğitim modeliyle mi uzaya çıkacağız, pardon
anlamakta zorlanıyorum!
Ne kadar manyak, hap kolik, alkolik ve uyuşturucu kolik
varsa, ipini kırmışçasına sokaklarda dolaşıyor. Kapkaç yapacak uygun insan
arıyorlar! Hem de motosikletleriyle. “Kap ve kaç, sakın ardına bakma! Yürü
koçum yürü, nasılsa ceza almayacaksın. Bu dönem sizin döneminiz” kafası! Bu suç
makinalarının suç dosyaları çarşaf çarşaf yayılıyor etrafa, bir leş gibi. Onlarca
sabıkası olanlar nasıl olur da serbest dolaşabilir! Vallahi ben onlar kadar özgüvenle
sokaklarda dolaşamıyorum. Hürmeti hak eden emniyet mensupları, bu suç
makinalarını yakalıyor, ifadesini alıyor ve adliyeye sevk ediyorlar. Şu hale
bakın ki, onlarca suç dosyası olanlar salıveriliyor. Bu ne demek; “hadi yürü koçum,
seni iyi halden serbest bırakıyorum” Tekraren “Aman Allah’ım” diyoruz. Ve bu
suç makinaları, suç işlemeyi artık normal, rutin bir gibi görüyorlar. Adam öldürüyorlar.
Kadınlara-kızlara sokaklarda cinsel tacizlerde bulunuyorlar. Kadınların can ve
mal emniyeti ortadan kalkmış; koca bir korku tüneline girmiş gibi. Biber gazı
taşımak zorunda kalıyorlar. Hırsızlık, rüşvet ve alavere-dalavere işler
kılıfına uyduruluyor ve uygulanıyor. “Hesap soracak kimse yok mu?” diye
bağırıyor vicdanımız.
Edep, ahlak ve adalet dersi veren kravatlı kalaslar, şu ülkenin genel durumuna hiç bakmıyorlar mı? Ülkemizde ahlaksızlık kadın-erkek ayırmadan belirtmek gerekir ki, rezilliğin dip dalgası. Gözlerimizle görüyoruz; 13-15 yaş gurubu kızların, erkek arkadaşlarıyla sarmaş-dolaş gezerken bir erkeğin bile edemeyeceği küfürleri ediyor! Duyunca, bir korku, bir endişe kaplıyor yüreğimizi. Aman Allah’ım! Bu nasıl aile terbiyesi. Ülkemizin geleceği bu karanlık zihniyetin yetiştirdiği ya da önünü açtığı nesillere mi emanet? Utanmadan, bu rezilliğin ve kepazeliğin tek sebebinin “laiklik” olduğunu söyleyebiliyorlar. Bu kepazeliğin ve aymazlığın müsebbibi kravatlı kalaslardır. Laiklikle ne alakası var? Siz her türlü ahlaksızlığı medya, basın ve tarikat-cemaat kanalıyla yaygınlaştıracaksınız, sonra dönüp,”gör-dünüz mü? Bu laikliğin bir sonucu” diyeceksiniz. Yürü be imam kılıklı şeytan! Bu mavalı kime anlatıyorsun. Sizlerin haksızlık, hırsızlık, gasp, kadın cinayetleri, talan-yalan, çocuklara cinsel istismarlara, soygun ve vurgunlara karşı bir karşı duruşunuzu görmedik. İşte bu haksızlık karşısında susanları “dilsiz şeytan olarak” görmek gerekir ki, benim eleştirilerimin hedefinde bu sakallı şeytanlar vardır. Gerçek müminlere hiç kimsenin hakaret etme hakkı yoktur.
Ülkemiz ahlaken, çürüyor! Ekonomik anlamda çöküyor!
Ülkemizin tüm kurum ve kurumları ehliyetsiz ve liyakatsiz kadrolara emanet
ediliyor. Bir ülkede, AOÇ müdürünün TÜBİTAK gibi bilim kuruluşunun başına
atanmasını nasıl izah edeceğiz? Bir güreşçinin bir bankanın mütevelli heyetine
atanmasını nasıl izah edeceğiz? Almancası olmayan bir kasabın, bir kravatlı
kalasın yakını diye Almanya’ya iletişim ataşesi olarak atanmasını nasıl izah
edeceğiz ya da nasıl anlayacağız?
Bu yazıyı okuyan dostlar arasında içinden ya da dışından
tepki gösterenler olacaktır elbet. Olsun, bu tepkileri göze alarak yazıyorum
zaten. Kendim için mi? Hayır! Birilerinin gönlünü hoş etmek, birilerini de
üzmek için mi? Yine hayır. Ülkemiz çöküyor! Çürüyoruz! Yazılarımda bu konulara
ısrarla değiniyorum çünkü hakikaten için kaynıyor. Çok üzülüyorum bu rezilliği
ve haberleri seyrettikçe. Psikopat oluyoruz, ağırdan ağırdan! Alıştıra alıştıra
ve dahi sindire sindire…