‘’Yıllar geçmedi, yıllar eskidi
Dokunduğum yerde kalıyorum
Yaşlı bir kelebek gibi.
Ve konuşmuyoruz gerekmedikçe
Arada mektup yazıyorum sana
Ah, olmayan sana. hiç olmadın ki’’(Alıntı)
Rengime d/okunmayın
muhitime de gelmeyin
Aşk iken öksüz
kelam
Yatağa düşen
imgelere de takılmayın
Rakımı yüksektir
ruhumun
Çelme takanlara
duyduğum hicabın
Nasıl da büyüktür
burnu
Yalnız tek kişilik
sevdaların
Akıbetinde saklıdır
zaman ve de sırlar
Münasip bir dilde
sevmeyi bilmeyen yıllar
Asla olmadı ki
kadirşinas
Öğeleri kayıp
aldatılmışlıkların yüreği
Nasıl da sızlar
Sızar hem de nasıl
sızar
Bir kovadan
Bir kovandan
Bir de kapıdan
kovulan
Baş koyduğum
Yollardan
Tepe taklak
düştüğüm kadar
Tekeri kırıktır
Yüreğimin
Yongası nadirdir
Sevdalandığım her
çiçeğin
Balına razı
Bakaya kalan bir
rıza
Bekası ölümün sabit
bir rota
Meylettiğim kabrin başucunda
Saf tutulası
Seyyah yüreğin
damgası
Ölümün locası
Sözcüklerin yoncası
Sözü özü bir
adakların yâdında saklı
Düşler gibi
Melankoli yüklü
ömür gibi
Sazı sözü eksik
olmayan çengiyi
Ben mi?
Davet ettim sanki?
Racon kesen bir aşk
iken muhatabım
Ölümü gör, sevgili
Ben sensizlikle
seviyorum seni
Ses etmeden
Gıkım çıkmadan
Gaza gelen kederime
dahi söylenmeden
İzini kaybettiğim
Kendimin
Duyulmaz iken ayak
sesi…
Yazarın
Önceki Yazısı