Ben seni gülüşünden tanırdım
O esmer akşam saatlerinde ne zaman hüzünlensem
Gülüşün gelirdi aklıma.
Etrafa ışık saçan gülüşünü arardım karanlıklarda
Bir ışık yayılırdı uzaklardan
İnsanın içini ısıtacak kadar sıcak
Ayın şavkıması kadar parlaktı.
Kulaklarımda bir ses yankılanırdı,
Bir kahkahan gecemi aydınlatırdı,
Senin eşsiz bir gülüşün vardı.
Ben seni bakışından tanırdım.
O dondurucu akşam saatlerinde ne zaman üşüsem,
Bakışlarının sıcaklığı gelirdi aklıma
Öyle masum, öyle sıcak, öylesine sevgi doluydu ki
Bir baktın mı gözlerime yüreğimdeki buzlar erirdi.
Geçerdi bütün kış üşümeleri,
Yüreğim baharla dolardı,
Etrafa cennet kokuları yayılırdı,
Senin kendine has bir bakışın vardı.
Ben seni kokundan tanırdım.
O kokuşmuş akşam saatlerinde ne zaman seni arasam
Şebboy çiçeğine benzeyen kokunun ardına düşerdim.
Biraz nergis birazda zambak kokardın
Akşamsefası kadar büyüleyiciydi kokun
Büyülenerek gelirdim
En güzel güller bile seni kıskanırdı
Senin kendine has bir kokun vardı.
Ben seni duruşundan tanırdım.
O serseri akşam saatlerinde ne zaman bir korku girse yüreğime,
Ağrı dağı gibi dimdik duruşun gelirdi aklıma.
Öylesine mert, öylesine asil, öylesine vakur…
Bir uyanış hissederdim yüreğimde.
Damarlarımdaki kanın dansı başlar,
Ritmik bir havaya girerdi bedenim.
Korkularımı korkuturdu heybetin,
Bastığın toprak bile bahtiyardı.
Senin kendine has bir duruşun vardı.