Sürgün
Arnavut kaldırımlı lejyonerler köprüsünden yüreğimdeki sürgünün derinliklerine yürüyordum.
Kimsesizliğim döşenmişti sanki Karl köprüsünün arnavut kaldırımlarına,
Vltava nehrinin yosunlaşmış kokularını içime çekerken,
Memleket hasretimin yangınını söndürmeye çalışıyordum.
Yağmurlara açılıyordum ıhlamur ağaçlarının altında.
Yaldızlı Prag şehrinin kimsesizlerini seyrediyordum.
Nazım’ı arıyordum bir yandan,
Bir yandan da kimsesizliğime yanıyordum antik saatin altında.
Akrep ile yelkovan öpüşürken, astronomik saat on ikiyi vuruyordu,
Bir ses yankılanıyordu kulaklarımda.
Çanlar çalıyordu.
Antik saatin üzerindeki pencerelerden, İsa’nın on iki havarisi geçerken,
Şehrin kimsesizleri ağlıyordu.
Zaman duruyordu sanki,
Gök gürlüyordu, yağmur yağıyordu,
Yalın ayaklılar ıslanıyordu.
Empatisini kaybedenler rahat uyurken yataklarında,
Şehrin kimsesizleri, çarmıha gerilmiş gibi ağlıyordu sokaklarda.
Ben de ağlıyordum.
Derin bir yalnızlık çöküyordu içime,
Nazım’dan bir şiir okuyordum.
Kafka’nın mavi kuşu havalanıyordu gökyüzüne,
Bir hüzünlü ay vuruyordu geceye,
Karanlığın ipleri çözülüyordu inceden inceye.
Cafe Slavia’nın ışıkları yansıyordu Vltava nehrine.
Nazım’ın suretini görüyordum.
Yüz yıllık bir sürgünün telaşını yaşarken,
Kimsesizliğime yıldızların kırıkları çarpıyordu.
Gözkapaklarım kapanıyordu uykusuzluktan,
Yalnızlıktan üşüyordum,
Hüzün uyutmuyordu beni.
Nazım gibi kendimi sürgün hissettiğim bu şehirde, memleket hasreti çekiyordum.
(
Sürgün başlıklı yazı
Mehmet Sıddık KAYA tarafından
31.10.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.