Hikaye / Dostluk Hikayeleri

Eklenme Tarihi : 22.11.2024
Okunma Sayısı : 637
Yorum Sayısı : 22
Aziz Misafir Gelmiş Hareketlen Tez Hanım (Sekizinci Bölüm)


     

Meğer bizim iki ihtiyar eski usullere göre karşılıklı iki sandalyeye ip germiş, ipe sardıkları battaniye ile beşik yapmışlar. Sandalyeler devrilmesin diye üst katta buldukları ağırlıkları koymuşlar, ancak bebek sağa sola kıpırdayınca sandalyeler devrilmiş.

 

Biz merdivenlere doğru koşarken Zeynep bebek ne oluyor ulan ne diye düşürdünüz beni der gibi bar bar bağırıp ağlıyordu.  Aman sormayın Nuri dede de bir telaş bir telaş, eyvah bebeğe bir şey olduysa ben annesine ne cevap veririm diyerek koşuyor.

 

Neyse zemin tahta, üzerinde Nevin’in rahmetli annesinin yaptığı Niğde halısı

Dolayısıyla bebek yumuşak iniş yapmış. Belli ki sadece korkmuştu.

 

Bu defa bebeği de alıp kahvaltı masasına geldi Nuri hoca.

 

Kahvaltı faslı bittikten sonra denize girmemek kaydıyla ki, Sami hoca bu konuda kararlıydı.  Hep birlikte sahile indik.

 

Yine yazdan kalma bir gün yaşanıyordu. Ancak ne olduysa oldu hava birden karardı, şimşekler çakmaya gök gürlemeye başladı. Yağmura yakalanmayalım diyerek apar topar tekrar eve döndük,  döndük dönmesine de Zeynep bebek temiz havadan eve girince yine kıyameti kopardı. İki dede yine bebeği alıp yukarı çıktılar, az sonra Nuri hoca aşağıya indi ve;

 

-Yahu bebeği uyutalım diye yukarı çıktık, ama Sami hoca şöyle bende uzanayım deyip hemen uykuya daldı.

 

Ben kendimi gülmemek için zor tutarak

 

-Hocam yoksa yine ninni söyleyip kendi ninnisine mi uyudu?

 

-Yok Fikret hocam ninni söylemeye bile fırsat kalmadı.

 

-Allah Allah neyse, bebeğin karnı açtır belki ondan ağlıyordur, belki de anne kokusunu arıyor garip.

 

-Ne bileyim ben durur sandım ama olmayacak her halde, hadi gündüz neyse

Gece ne yaparız bilmem.

 

-Bir şey diyemeyeceğim üstadım, kim bilir belki yatar uyur ama, sıkıntı olursa sen üzülürsün.

 

-Evet inşallah hava müsaade ederse, ben bebeği alıp gideyim, gece kalmayayım.

 

-Tüh o kadar da yol geldin.

 

Bu konuşmayı duyan hanımlar, ısrarla Nuri hocayı kalmaya ikna ettiler.

Rüya onu ben uyuturum dedi, Nevin hanım karnını doyurur hep beraber ilgileniriz deyince Selda hanım da onlara katıldı.

 

 Derken doktor hanım, eh nasıl olsa doktorunuz da var hiç korkmayın Nuri hocam deyince hoca tekrar kalmaya karar verdi.

 

Sami hocanın şekerlemesi neredeyse akide şekerine dönmüştü, hoca tam iki buçuk saat uyudu, üstelik aşağıya indiğinde beni neden uyandırmadınız diyerek bizden davacı oldu.

 

Akşam yemeği sırasında tesadüfen bağlama ve ritim saz çalan arkadaşım Mehmet Rıza ve eşi gelince sazlı sözlü bir akşam yemeği yendi.

 

Saz sesini duyan ve türküleri, şarkıları dinleyen Zeynep bebek hiç ağlamadı.

Belli ki bu durum çok hoşuna gitmişti. Hatta ellerini oynatarak müziğe ritim tutması gülüşmelere yol açtı.

 

Ancak yatma saati gelip herkes odalarına çekilince olanlar oldu, Zeynep bebek yine kızılca kıyameti kopardı.  Bir taraftan da sanki hadi yine çalıp söyleyin der gibi Nevin’in sazını gösteriyordu. Ben bu nu görünce Nuri hocaya döndüm;

 

-Nuri hocam senin torun sazende olacak her halde

 

-Allah korusun benim torunum doktor olacak.

 

Neticede hanımlar verdikleri sözü tutarak bebeğin gece bakım işini üstlendiler, ama bebek hiçbir şekilde susmuyordu.

 

-Nuri hoca şaşkın bir şekilde Sami hocaya yalvardı, hocam ne olur bir şeyler yap, aklına bir şey gelmiyor mu?

 

Sami hoca şöyle bir durdu düşündü sonra;

 

-Var aslında var da, hani olmazsa bu Mehmet Fikret yine beni makaraya alır diye korkuyorum.

 

-Nasıl yani, yeni bir ninni mi?

 

-Yok değil de, buna benzer bir şey yaşamıştım ben, o zaman yaptığım şeyi uygulayabilirim eğer isterseniz.

 

-Aman deyim hocam, anlat  hele neydi o yöntem?

 

- Anlatayım o halde, sonra da bir deneyelim bakalımBir gün eski eşimle kayınpederin evinde otururken bir kadın geldi kucağındaki bebeğiyle. Bebek öylesine ağlıyordu ki sesi neredeyse bütün köyden duyuluyordu.

Benim hoca olduğumu duymuş olan kadın, beni cami hocası ya da okuyup üfleyen hocalardan sanmış olmalı ki başladı yalvarmaya ," hocam şu bebeğe bir oku" diye.


Kadına tarih hocası olduğumu söylesem de israrinda diretti.

Aldım çocuğu kucağıma, başladım Ayetel Kürsi okumaya. Yedi kez okuyacaktım, daha üçüncüde çocuk sustu ve uyudu.

Velhasilikelam çocuk uyutmada üstüme yoktur.”

 

Evet o gece Sami hoca bebeği başarıyla uyutmasaydı, sabahı, sabah edecektik.

 

 

Ve bu dostlarla da veda vakti gelip çatmıştı, ilk giden bebeğini kaptığı gibi Nuri dede oldu.

 

Arkasından bu defa Sami hoca ve Rüya erkenden gittiler.

 

Bizim buraları çok seven doktor hanım ve Selda  hanım bir gece daha kalma kararı alıp ertesi gün gittiler. 

 

Diğer misafirlerde Sami hocalardan az sonra hep birlikte ayrılarak memleketlerine doğru yola çıktı.

 

Edebiyat Evi Ailesinin bizim evde misafirlikleri devam ediyordu; Yeni haftanın ziyaretçileri için yine bir Cumartesi sabahı tüm hazırlıklarımızı bitirmiştik.

 

Aslında sabahın ilk ışıkları ile Müjgan hanımın telefonu ile uyandık. Değerli hocamız sabah beşte Kuşadası garajına inmiş ve buradan nasıl geleceğini soruyordu.

 

Ama o saatte Güzelçamlı’ya araba olmayacağı için Nevinle birlikte giderek onu garajdan aldık.

 

Müjgan hocamızın elindeki koca paketin içinde ne olduğunu sorunca çok şaşırdık ta oralardan bize bir sürü Samsun pidesi getirmiş, tabi ki bu pidelerde ısıtılarak kahvaltı masasında ki yerlerini alacaktı.

 

Arkadaşımızın mesleği İnşaat  Mimarlık olduğu için gelir gelmez bizim evin yapısını incelemeye başladı. Çok beğendiğini söylemesinden mutlu olduk.

 

İkinci  gelen Selocan’dı? Selocan’ın gelir gelmez ilk sorusu , Faramarz’ın kırdığı bardağın cam kırıkları oldu.  Tamamen temizlenmediyse ben hallederim dedi. Meğer bu konulara çok büyük hassasiyeti varmış.

 

Hemen hazır olan çaydan bir bardak çay ikram etmek istediysem de, Selocan aman hocam, bana çay, kahve demeyin ne derseniz deyin cevabını verdi.

 

Meğer bizim Selocan’ın çay ve kahveye de fobisi varmış.

 

Selocan diğer misafirler gelmeden önce kendi başına da olsa çevreyi dolaşıp fotoğraf çekmek istediğini, yürüyüşe ve fotoğrafa meraklı olduğunu söyleyince hanımlardan izin isteyerek eşlik ettim.

 

Eve döndüğümüzde Tokat’dan Doğanay hocanın ve Denizli’den kızımız Rüyanın geldiğini gördük, az sonra da Sami hocamız teşrif etti. Artık maskesizdi ve burnu akmıyordu. Ama çok fazla terlediği için hemen üzerini değiştirdi.

 

-Doğanay hoca defalarca gördük hocam dememe rağmen bıkmadan usanmadan Tokat’ı anlatıyordu, arada maniler de söylemeğe başlayınca onu Sami hocaya teslim ettim.

 

Derken Kırşehir’den değerli bir üstat daha İpçi Erdoğan ve Konya’dan Durmuş hoca (Dalim) Garajda karşılaştıkları için birlikte geldiler. İpçi Erdoğan üstat, kapattığı ipçi dükkanından kalan bir sürü makara ve yünü paket yapmış, Nevin’e bir sürü hediye getirmişti.

 

Misafirler acıktığı için diğer iki misafir gelmeden sofraya geçtik ama az sonra Mehmet Emin Sakin hocamız da geldi.

 

Her şey çok güzel başlamıştı yine, ah birde Kul 55 de gelmiş olsa derken telefonum çaldı, telefonda Kul 55 vardı, birden eyvah diye bağırmışım, herkes telaşla yerinden fırladı.

 

Devam edecek

Mehmet Fikret ÜNALAN

( Aziz Misafir Gelmiş Hareketlen Tez Hanım (Sekizinci Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 22.11.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu