Ardından bütün misafirler teker teker izin istediler, tabi ki evin toparlanmasına yardımcı olan hanımlar en son gitti.
Mihman her zaman yaptığı gibi aynı alışkanlıkla duvardan atlayarak yan tarafa motorunun yanına geçti ve son bir defa eve doğru bakıp, güzel olmuş güzel, buranın dış cephe boyasını ve mantolama işini de ben yaptım dedi.
Onun bu sözlerine kahkahalarla birlikte arabası olanların motor sesleri karıştı. Her gidenin ardından bizi bir hüzün alıyordu.
Bir sonraki haftada yine ilk misafirimiz her zaman olduğu gibi Rüya oldu;
-Hoş geldin Rüya nasılsın bakalım kızım.
-Nasıl olayım Fikret amcam; Yatağıma her uzanıp telefonumu yastığın altına
koyduğumda hafta sonunu iple çekiyorum buraya gelmek için ve hep burayı hayal
ediyorum. Biliyor musun ben Edebiyat
Evini çok seviyorum ve bu siteden hiç ayrılmayacağım.
-Ah evet bu güzel işte, sizler gibi gençlere ihtiyamız var zaten, ama lütfen telefonunu yastığının altına koyma, biliyorsun çok fena radyasyon yayıyor, zaten akşama kadar elimizde, hiç değilse yastığımızın altında olmasın, gerçi bazen bende koyuyorum ya :)
-Bu aralar canım biraz sıkkın hocam, bu yaşımda bu kaosu kaldıramıyorum, ama ne olur sende bana; İsa dayım gibi sizinki de dert mi? Bizim zamanımızda biz neler çektik deme olur mu?
-Tamam demem, hatta 1980 darbesinde işkence gördüğümü falan da
anlatmam istersen J
-Ama bak anlatıyorsun işte.
-Peki sustum…
Ardından Demirci geldi; Demirci yollarda çok susamış olacak ki gelir gelmez hocam zahmet olmazsa bana bir su verebilir misiniz dedi. Hemen aceleyle suyu getirdim, ama tam verirken suyun bardakta yarım olduğunu gördüm.
-Ya kusura bakma kardeşim, aceleyle bardağı yarım doldurmuşum.
Demircinin cevabı ilginçti;
-“Bardağın yarısı boştu yok diğer yarısı doluydu içeceğin yarım bardak su
boş ver doluyu boşu sen içindekine bak” Fikret hocam
-Efendim…
-Sıkıntı yok hocam, sadece bir dip nottu.
-Peki…Eh nasıl geçti yolculuk
-Bende uçak fobisi var hocam hobilerimi terk ettim ama fobilerim beni terk etmedi, o nedenle arabamla geldim, gelirken Susurluk’da ayran içtim tekrar yola çıkınca bir uykum geldi sormayın, sonunda bir benzinliğe çekip iki saat kadar uyudum, yoksa daha erken gelecektim.
-Olsun zaten Rüya’dan sonra ilk gelen sensin, neredeyse Sami hoca’da gelmek üzeredir. O sırada kapı çaldı ve açtığımda yine Sami hocam maskesiyle karşımdaydı.
- Ya o değil de, benim aslında yaz kış burnum akar. Bunun soğukla sıcakla da bir ilgisi yok. Sebep nedir bilemiyorum. Ha, bir de yaz kış terlerim.
-Şiirlere sürekli kendi resmini koyduğu için bir başka Azeri şair yazarımız, İlhamə Müslümova’yı kapıda görür görmez tanıdım;
-Mən sizi hemen tanıdım hoş gelmişsiz
- Salam, Sabahınız xeyir
-Aleykümselam size de hayırlı sabahlar. Nevin, Rüya bakın kim geldi! Karşılar mısınız lütfen…
Doktor hanım Zəhmət olmasa, kömək edin diyerek bana el çantasını uzattı, ben de alıp Rüya’ya teslim ettim.
-Hoş geldiniz Selda hanım değil mi?
-Evet hocam benim hoş bulduk, ay çok yoruldum.
-Neyse şimdi kahvaltı masasında dinlenirsiniz.
- Ah benim mülteci yüreğim hayatının baharında kesik kesik çıkan nefesim Izdırabın deminde demlenmiş düşlerim bir hazan mevsiminde vurgun yemiş bedenim, ne güzel sizlerle birlikte olmak, sizlere konuk olmak, hani Nevin hanım ve Rüya neredeler.
-Siz buyurun onlar içerideler az önce Doktor İlhamə Müslümova geldi de, onunla ilgileniyorlar.
-Mavidir hayatın rengi! Tıpkı bir deniz gibi engin ve derin, İçine dalınca serinleten, kulaç açınca tadına doyum olmayan, hafiflletircesine bütün yükü omuzlarından attıran ve sizde bu güzel çam kokuları arasında Nevin hanımla birlikte renklerin tadını çıkarıyorsunuz demek ki, ne kadar güzel yerler buralar.
-Şey evet tabi biz çok seviyoruz burayı, sizin de beğendiğinize sevindim, buyurun girin içeri.
İçeri girdiğimizde karşılaştığımız manzara ilginçti; Doktor Müslümova Stetoskop’unu çıkarmış Nevin’in göğsünü dinliyordu.
-Öksürebilirsen mi?
-Öhö öhe
- Yaxşı, bi daha
-Öhö öhe
-Yaxşı, neçe yaşın var
-Gencim daha
-Maşallah güzel nefes alır verirsin
-Eh bizim buralar oksijen deposu doktor hanım.
- Yaxşı
-Hayırdır ne oldu, rahatsızlandın mı Nevin.
-Yok canım doktor hanım gelmişken sizi bir muayene edeyim dedi. Gerek yok dedim ama çok ısrar edince kabul ettim.
-Hadi bakalım öyle olsun, bakın Selda hanım da geldi.
Selda hanımla da tanışma faslından az sonra Al Nasır forması ile nesircimiz Redfer geldi. Üstat ben madem şiirden Nesir yazmaya döndüm, El Hilal daha fazla para verse de Al Nasır ile anlaşayım deyip Ronaldo ile takım arkadaşı olmuş.
-Hoş geldin üstadım nasıl geçti yolculuk, maşallah forma çok yakışmış, üşümüyor musun böyle?
-İyi geçti üstadım yok üşümedim, benim için vakit hep Ağustos biliyorsun; vakit hep ağustos ah hüzün sen ne derin bir acısın içimde biriken aşk sen ne büyüksün sana dair nice baharlar bekledim ellerinde papatyalar bana koşmanı bekledim oysa sana sarılmak vardı hep bana eylüller kaldı hüzün mü hazan mı soğuk mu hepsine la edri
-La edri kim üstadım
-Yok yok öyle kimse, yani “(söyleyeni) bilmiyorum”
-Anladım üstadım Haydi buyurun içeriye geçelim, (Anlamasam da anlamış gibi yaptım)
daha fazla üşümeyin pardon sizin için vakit hep Ağustostu değil mi ?
-Girelim Ya Seydi
-Maşallah Arapçayı da hemen öğrenmişsiniz.
-Yeni bir hayatı formatlamak düştü bahtımıza maverasında bir hayat şimdi sürüklediğimiz bir Allah, bir dahi çoban yıldızı da olsa şahidimiz sapmamak doğru yoldan ve geçit vermemek asla zulme
-Al Nasır takımına transferinden söz ediyor her halde
Üstat Redfer ile içeriye geçmemizin hemen ardından ben gelirken bir kamyon yiyecek bir orkestra, on assolist ile beraber gelirim diyen Nuri hoca sadece kucağında bir aylık torunu Zeynep’le geldi.
-Hoca bu ne cesaret nasıl bakacaksın bu bebeğe sen?
-Ben Sami hocaya söyledim birlikte bakarız dedi
-Yapma yahu onun burnu akıp duruyor, sahi doktor hanıma söyleyelim de onun burnuna da baksın.
- Bir çiçek açtı bağda adına derler
“Zeynep”
Solmasın asla yüzü gülücük dağıtsın
hep
Olsun gönlüne ziynet ahlakla güzel
edep
Sevinirim a dostlar artık dedeyim
dede.
-Ne diyeyim hocam analı, babalı,
dedeli, neneli büyüsün de işin zor…
-Güneş yeniden doğdu şavkı vurur
yüzlere
“Torun, torun” dedikçe ahenk gelir
sözlere
Haber vereyim dedim torunumu sizlere
Sevinirim a dostlar artık dedeyim
dede.
O arada Zeynep’den gelen burcu burcu kokuyu duydum,
-Nuri hoca bu bebek altını kirletmiş.
-Deme yahu, daha arabadan inmeden baktıydım.
Nuri hocanın eve girer girmez ilk işi Zeynep bebeğin altını değiştirmek oldu.
Arkasından sevgili Nurettin Akdeniz geldi. O İzmir’e kadar uçakla gelmiş, oradan bizim eve kadar iki araba değiştirerek gelmiş.
-Hoş geldin Nurettin kardeş, nasıl rahat buldun mu evi
-Buldum hocam buldum üstelik biliyorsun; Zahmetsiz rahmet olmaz özü geçerli bize
Yokuş varsa tırmanmak lazım azim kararla.
-Anladım Nurettin kardeş, gerçi düzdür bizim buralar da fazla yokuş olmaz.
- Doksan dokuzu bulan tamamlar illa yüze yetim, yiğit, çalışkan çare bulur gururla
-Neyse geldin ya önemli olan o kardeşim hadi bakalım kadro tamam oldu.
Bu defa bir de bir aylık misafirimiz var ah Nuri hocam ah! İnşallah bakabilirsin bebeğe, ne cesaret yahu…
Az sonra yeni ekibimizle birlikte hep beraber kahvaltı masasında toplandık, ama Nuri hoca hariç.
-Rüya ne oldu kızım, baktın mı Nuri hocaya, uyumamış mı bebek?
-Baktım, baktım da henüz uyumamış, ağlayıp duruyor, Nuri dedem onu ayağında sallıyor uyutmak için.
-Ayağında mı sallıyor hay Allah, görüyor musun, hoca kendi başına iş açtı, nasıl yapacak bu bebekle bilmiyorum ki? Sami hocam hadi bakalım, ben yardım ederim sana demişsin, yap ne yapacaksan şimdi.
-Yaparım, ben şimdi içeri girer bir ninni söylerim hemen uyuturum onu.
-Ha ha ha daha fena olmasın, korkmasın senden bebek
-Gör bak nasıl hallediyorum.
Bu ara Rüya artık işi öğrenmiş olacak ki; Elinde tuttuğu listeyi
bana uzattı, Fikret amcam bak önümüzde ki haftanın listesini yaptım ben.
-Vay aferin benim kızıma dur bakalım kimler varmış; evettt Müjgan
Akyüz, Selocan, ah evet Kemal Doğanay hoca, Dalim yani Durmuş hoca, Mehmet Emin
Sakin hoca, Kul 55 ve İpci Erdoğan…
-Olmuş mu?
-Olmuş olmuş, çok güzel olmuş, baksana sona doğru geliyoruz artık, bundan sonra belki bir grup daha alırız ve bu davet işinin şimdilik sonuna gelmiş oluruz. En sona bir kaç ağır top kalacak galiba, tabi ki daimi konuklarımızla birlikte.
Biz yeni liste ile uğraşırken Sami hoca içeri gireli henüz on
dakika bile olmamıştı. Bir baktık Nuri hocayla birlikte kahvaltı masasına
geldiler, Sami hoca bir zafer kazanmış edasıyla sırıtıyordu.
-Sanırım uyuttunuz, vallahi bravo Sami hocam. Nasıl becerdin bu işi.
-Efendim özel tekniklerim ve ninnilerim var benim.
-Nasıl yani?
-Bir kere sesimin çok güzel olduğunu artık biliyorsunuz, eh bu güzel ses karşısında bebek önce gözlerini dikip bakıyor kim bu sanatçı dede diye, sonra kendini melodinin notalarına kaptırıp uyuyuveriyor.
-Peki hangi ninniyi söylüyorsun.
Sami dedesi türküdür hevesi dandiniko
Dandiniko dandiniko
-Eh maşallah sana Sami hocam on parmağında on marifet
Nuri hoca ise savaştan çıkmış gibiydi, anlaşılan Zeynep bebek onu bir hayli yormuştu.
Kahvaltı masası iki dedenin de katılmasıyla her grupta olduğu gibi neşe içinde geçti.
Ta ki içeriden gelen gümbürtüye kadar…
Devam edecek
Mehmet Fikret ÜNALAN