Sırrı
Çözülemeyen On Esrarengiz Olay-1
Tarih boyunca açıklaması zor birçok olay meydana gelmiş. Fakat öyle olaylar var ki açıklaması sadece zor değil neredeyse imkânsız... Meydana geldiği dönemde hiç kimsenin neden olduğuna dair bir açıklama bulamadığı 10 esrarengiz olaya bir göz atalım ve biraz meraklanalım:
Onedio.com’dan alıntı:
a-) Circleville mektupları (1977)
Her şey, 1977 yazında, Circleville, Ohio'daki küçük bir kasabada yaşayan
bir kadının anonim bir mektup almasıyla başladı. Mektubu açtığında tuhaf,
kabaca karalanmış bir el yazısıyla karşılaştı. Mektupta, adı belirtilmeyen bir
kişinin evini gözlemlediği ve çocuklarının olduğunu bildiği yazıyordu. Dahası,
mektubu yazan kişi, başkalarının bilmediği bir şeyi biliyordu: Kadın,
yerel okul müdürü ile bir ilişki yaşıyordu. Haklı olarak korkuya
kapılan kadın, birinin onu izlediğini hissetti. Ancak, işler bundan sonra çok
daha kötüye gidecekti.
Öfkeli bir şekilde, kocası bir silah kapıp arabasına atladı ve mektup
yazarını bildiğini ve onu öldüreceğini söyledi. Ancak aceleyle sürerken korkunç
bir araba kazasında öldü. Yıllar sonra bile mektuplar gelmeye devam etti.
Ve sadece ilkini alan kadına gelmediler. Circleville'deki onlarca kişi
neredeyse 20 yıl boyunca mektuplar aldı. Şoke edici bir şekilde, mektuplar
kişilerin kendileri hakkında kişisel bilgiler içeriyordu ve insanlar bu
rastgele yabancının nasıl öğrendiği hakkında hiçbir fikirleri yoktu. Bu
mektupların gizemi asla çözülemedi.
b-) Maskeli cesetler (1966)
20 Ağustos 1966'da, Rio de Janeiro, Brezilya’nın dışındaki
ulaşılması zor bir tepede uçurtma uçuran genç bir çocuk, iki erkeğin cesedini
buldu ve polise bildirdi. Ancak zorlu arazi nedeniyle tepeye ancak ertesi gün
çıkabildiler. Polis ve itfaiyeciler geldiğinde, çok garip bir sahne buldular:
İki adam birbirinin yanında yatıyor ve kısmen çimlerle kaplıydı. Tuhaf olan
kısım, her iki ölü adamın da resmi bir takım elbise, su geçirmez bir ceket ve
kurşun bir göz maskesi giymesi idi. Tepede su geçirmez ceket veya kurşun göz
maskesi giymeleri için herhangi bir mantıklı bir sebep yoktu. İki cesedin
yanında boş bir su şişesi ve içinde iki ıslak havlu olan bir paket vardı. Daha da gizemli olanı ise, içinde Portekizce zamanlı talimatların yazılı
olduğu küçük bir not defteri bulunmasıydı. Talimatların İngilizce'ye kabaca
çevirisi şöyleydi: “16:30'da belirtilen yerde olun. 18:30'da kapsülleri yutun,
etkisinden sonra metalleri koruyun, maske sinyalini bekleyin.”
Woolpit'in yeşil çocukları (1100)
c-) 12. yüzyılın ortalarında, uzun zaman önce unutulmuş bir noktada,
yeşilimsi tenli iki genç çocuk, İngiltere’nin Suffolk ilindeki küçük
Woolpit köyünde aniden ortaya çıktı. İkili, benzerliklerine ve yaşlarına
dayanarak kardeş olarak belirlendi. Woolpit sakinlerinin anlayamadığı garip,
bilinmeyen bir dilde konuşuyorlardı. Daha da tuhaf olanı, köye
tamamen fark edilmeden girmişlerdi ve kimse onların nereden geldiğini veya
oraya gelmeden önceki hayatlarının nasıl olduğunu bilmiyordu.
Zamanla kardeşlerden erkek olanı öldü ancak kız, zamanla tamamen
sağlığına kavuştu ve hatta tenindeki yeşil renk bile kayboldu. Zamanla, vaftiz
edildi ve İngilizce öğrendi. Efsaneye göre, İngilizce öğrendikten sonra,
köylülere güneşin hiç doğmadığı, toprağın sürekli alacakaranlıkla kaplı olduğu
ve her şeyin yeşil olduğu bir yerden geldiğini söylediği iddia edildi. Döneme
ait bir rapora göre, bu yerin adının Saint Martin's Land olduğunu iddia etti.
d-) Mary Celeste gemisi olayı (1872)
4 Aralık 1872'de, Atlantik Okyanusu'nda, Portekiz’in birkaç yüz mil
batısında, Azorlar açıklarında seyahat edenler Mary Celeste gemisi ile
karşılaştı. Mary Celeste Kanada yapımı bir gemiydi. Değerli yüklerle
dolmuş ve o sırada Avrupa'ya doğru yol alması gerekiyordu. Bir ay önce, İtalya’ya
gitmek üzere New York'den ayrılmıştı. Ürkütücü olan kısım, geminin içinde
hiçbir insan aktivitesi bulamamasıydı. Alkol stokları doluydu ve
mürettebat malzemeleri de eşit derecede doluydu, bu da kimsenin açlıktan
ölmediğini gösteriyordu. Ayrıca, Mary Celeste'teki tüm mürettebatın kişisel
eşyaları yerli yerindeydi. Ancak gemide çalışması gereken mürettebatın hiçbiri
bulunamadı. Hepsi iz bırakmadan kaybolmuştu. Gemi günlüğü de ipucu
vermiyordu, son girişi on gün önce yapılmıştı. Geminin hala denize elverişli
olması ve hala güzelce yüzüyor olması daha da garip bir durumdu. Cankurtaran
botu eksikti. Ancak başka hiçbir şeyin eksik olmaması ve geminin bir fırtınada
sarsılmamış olması çok tuhaftı. Gemi mürettebatına hiçbir zaman ulaşılamadı.
e-) Flannan adası deniz feneri olayı (1900)
15 Aralık 1900'de İskoçya'ya giden bir buhar gemisi Flannan Adaları'nda
faaliyet göstermesi gereken bir deniz fenerinin iyi çalışmadığını fark etti.
Kurul hemen, ne olduğunu anlamak için uzak İskoç adasına bir yardım gemisi
gönderdi. Oraya vardıklarında, deniz fenerinde çalışması gereken üç adamı
bulmayı bekliyorlardı. Ancak adanın hiçbir yerinde bulamadılar.
Gizem başından beri rahatsız ediciydi. Deniz fenerinin bayrak direğinde
bayrak yoktu. Deniz fenerinin malzeme kutularından hiçbiri, olması
gerektiği gibi yeniden stoklamak için iskelede bırakılmamıştı. Ve üç
kişilik ekibin hiçbir izini yakınlarda bulamadılar.
Yardım için komplekse ulaştıklarında giriş kapısını kapalı, yatakların
içinde çarşafların toplanmamış ve dinlenme odasının saatinin durmuş olduğunu
buldular. Temizlenmiş ve yeniden doldurulmuş ancak içeride zararsız bir şekilde
duran lambaları da buldular. Deniz fenerinin ortadan kaybolan personeli nereye
gitmişse, lambaları da yanlarına almayı düşünmemişlerdi. Üç bekçinin hiçbir izi
hiç bulunamadı.
f-) Patomskiy krateri (1949)
1949 yılında, Rus jeolog Vadim Kolpakov, Sibirya'nın güneydoğusundaki
kırsal bir bölgede son derece büyük ve tuhaf bir krater keşfetti. Bu kaya
oluşumunun nasıl meydana geldiğini bilmiyorlar. Krater, parçalanmış kireçtaşı
bloklarından oluşan çok büyük bir höyük gibi. Kraterin merkezinde, halka
şeklinde bir taçla bir koni var ve bu daha küçük höyüğün yüksekliği, kraterin
dış duvarları kadar yüksek. Nasıl oluştuğunu kimse bilmiyor.
Tüm bu yapı son derece büyük olup, iç hacminin 8 milyon üzerinde olduğu
ve ağırlığının yaklaşık bir milyon ton olduğu tahmin edilmektedir. Ancak, bu
kadar büyük ve çevresine göre inanılmaz derecede yerinden olmasına rağmen,
kimse bunun nasıl oraya geldiğini veya nereden geldiğini bilmiyor. Tabii ki
teoriler var, en önde geleni bunun, büyük bir gösteri ile Dünya'ya iniş yapan
bir meteor olduğu yönünde.
g-) Flight 19 mürettebatı (1945)
5 Aralık 1945'te, ABD Donanması için uçan beş Avenger torpido
bombardıman uçağı, Florida kıyılarının hemen dışında bir görevdeyken tamamen
kayboldu ve bir daha hiç haber alınamadı. Uçuşun bir noktasında, ilk uçaktaki
ana navigatör, grubun nereye gittiği konusunda dezorientasyon yaşadı ve ana
karaya dönüş yönlerini kaybetti. Birçok teori ortaya atıldı. Bazıları, Bermuda
Şeytan Üçgenindeki zor durumun bu uçakların kaybolmasına neden olduğunu
söylüyor.
Ne yazık ki, uçaklar bir daha hiç görülmedi ve o gün bu beş uçakta görev
yapan 14 kişi sonsuza dek kayboldu. İşleri daha da kötüleştiren, kayıp
erkekleri aramak için bir arama-kurtarma görevine gönderilen Martin PBM Mariner
uçan teknesinin de 13 mürettebatı ile birlikte kaybolmasıydı. Donanma
resmi olarak uçağın, arama sırasında havada meydana gelen bir patlamada
kaybolduğuna inanıyor.
h-) Max headroom yayını (1987)
22 Kasım 1987 gecesi, Chicago, Illinois'teki televizyon izleyicileri
oldukça ilginç bir olaya tanık oldular. Kimliği hiçbir zaman belirlenemeyen bir
kişi, şehirdeki yayın sinyalini ele geçirdi. İstasyon, bir spor bölümünün
ortasında iken aniden, bir Max Headroom maskesi takan ve metal bir panelin
önünde düzensiz bir şekilde sallanan bir kişi ekranda belirdi. Video
hacklenmesiyle birlikte yüksek bir uğultu sesi duyuldu ve bu 17 saniye sürdü. İki saat sonra, ikinci ve çok daha büyük bir ihlal meydana geldi. Bu bir
'Doctor Who' bölümünün yayını sırasında oldu. Kanalın o sırada nöbetçi mühendisleri
yoktu, çünkü sadece hazır programları yayınlıyorlardı. Bu yüzden bu sefer
toplamda 90 saniyeden fazla sürdü.
ı-) Kaybolan ordu (1400'ler)
Norse isimli bir
millet onuncu yüzyılda keşfettiği Grönland'da beş yüz yıl boyunca aktif bir
koloni sürdürdüler. Ancak, 15. yüzyılın sonlarında, bu koloni tamamen ortadan
kayboldu. Kolonideki tüm insanlar gitti ve sanki hiçbir şey yokmuş gibi birçok
malzemeyi geride bıraktılar. Şimdi, koloninin tamamen kaybolmasından 500 yıldan
fazla bir süre sonra, tarihçiler ve arkeologlar bu olayın neden olduğu ve orada
yaşayan insanların ne olduğu konusunda bir çıkmaza girdiler. Grönland'ın kayıp kolonisini neden kaybettiği
konusunda birçok teori var. Bazıları çevresel değişikliklerin orada yaşamı
zorlaştırdığına ve insanları kaçmaya zorladığına inanıyor. Diğerleri yerel
İnuitlerin ve diğer yerli halkların koloniyi o kadar çok yağmaladığını
düşünüyor ki insanlar öldürüldü ve esir alındı.
Tüm bu gizemin en garip kısmı, insanların koloniyi çok düzenli ve ölçülü
bir şekilde terk etmiş olması. Hiçbir arkeolojik kanıtı herhangi bir saldırı
belirtisini göstermiyor.
i-)Dans vebası (1518)
Temmuz 1518'de bir kadının Alsace şehrinde durduramadığı bir dan-sa başladığı
bildirildi. Sokaklara çıktı ve günler boyu hiç durmadan dans etti.
Çok geçmeden, diğer insanlar da sokaklarda ona katılarak dans etmeye
başladılar. Toplam, dans durumu çok dikkat çekici ve çok garip bir kitlesel
histeri olayına dönüştü. Durumu belgeleyen kayıtlara dayanarak, tarihçiler
bugün dans vebasına 50 ile 400 kişi arasında insanın katıldığını tahmin ediyor.
Ve bu haftalar boyu sürdü.
Bu "vebanın" neden meydana geldiği konusunda çok fazla kafa
karışıklığı var. En yaygın teori, bunun stres kaynaklı kitlesel bir histerinin
tezahürü olduğu yönünde.
En yaygın teori, nüfusun, çiftçilik yaptıkları ve besin olarak
kullandıkları çavdarın içindeki mantarlar nedeniyle zehirlendikleri yönünde.
Bazıları, tüm bu dansın dini bir açıklaması olup olmadığını bile sorguluyor.
Bazı tarihçiler, haftalarca süren bitmek bilmeyen dansın ardından onlarca
(hatta yüzlerce) insanın yorgunluktan öldüğünü iddia eden belgeler
bulmuşlar. Ancak bu 'vebanın' ve başlangıcının tam nedenleri ve sebepleri
muhtemelen hiçbir zaman bilinmeyecek.