Sıkıldım monotonluk denen karbon kağıdının hep altında durmaktan. Aynı insanlar, aynı cümleler, aynı uğraşlar, aynı günler... Ama tarihin hakkını vermek lazım. Bir o değişiyor. Adını her gün değiştiren gizli istihbarat ajanları gibi... O da en az onlar kadar soğuk ve ölümcül. Aynı kalmıyor belki, fakat resmini çiziyor, den denler atıyor insana.

Ne saçmalıyorum ben? Bu ne biçim savunma şimdi? -zaman gibi- Soyut kavramları dahi suçlar olmuşum. Bakmayın siz bana. Korkuyorum ve aynı geçen her günü kayıp ilan ediyorum da, ondan bu yarım yamalak isyan. Boş verememekten. Uğruna yorulacak bir şeyler bulamadan yorgun gezmekten. Ülkemi dahi bilmezken, dünyayı merak etmekten. En çok da  onu düşünmekten. Acaba nerede şimdi ....

Kendime kızmayı sevmiyorum. Sisteme küfredeyim, daha bir hoşuma gidiyor. İçselden çok, dışsallık canımı sıksın istiyorum. Benden bağımsız koşullarca haksızlığa uğrayayım, onlara küfredip kendi maneviyatımı ve kararlarımı poh pohlayayım istiyorum. Ama o işler öyle olmuyor işte. Hele ki -içinizde, adına ruh denilen- evinizde bir ayna varsa... Kendi bataklığına çamur atar insan. Paraşütünün iplerini keser. Kendine doğrultulmuş bir silaha el hareketi çeker. O derece.

...

İçime baktım ama bulamadım prospektüsümü. Ama Bilirim ki, insan olmanın yan etkileri vardır. Kendini tüketir, yine kendinin gözleri önünde. Zaman bir bok yapmaz aslında. O geçmez bile. Tik taklar, mevcut sistemin işleyişini daha planlı ve programlı yapmamızı sağlayan koca bir yalandır. Bizler ölümlüyüz, hepsi bu. Ve sorun da bu... Çünkü yaşamak için çabalamalı ve yaşamak istenilene ulaşmalıyız. Lakin yaşam az, yaşamak istenilenler ne çok. Hayat bir açık büfe ve bizler çok açız. Sorun midemize biz doğmadan önce kelepçe takılmış olması. Görüyor, yiyemiyoruz. Ve bu bizi deli ediyor. Yine de bir yolu var. Paraya sahip olmak gibi... Dolayısıyla ona sahip olayı isteyenlere sahip olmak gibi.

Bir parça ömür veriyorsunuz, biraz para veriyorlar. Günde sekiz saat, bilemedin on. Ama ötesi senin. -Ne halin varsa gör.- Gayet adil ha!

Dünyayı seviyorum. Gezegen olarak çok hoş bir yapı. Evrenin mimari yeteneği zaten hep etkilemiştir beni. Tanrı'ya şükredecekse insan, sadece bunun için etmeli. Gerisi fizik kurallarının işi. Buna eminim. Neyse. Ne diyordum? Ha! Dünya... Herkesçe sevilmez mi, sorarım size? Üzerinde hiç insan olmasa... Sırf bu yüzden korkuyorum cennetten. Düşünsenize! Bir sürü insan... Öyle işte.

-

Kusura bakmayın. Kafam karışık biraz. Uykusuzum. Ondandır. Bir de beş bardak votka var içimde. Belli ki yeni yeni ulaşıyorlar beyin denen mahzene. İçim de karışık olmalı ki, yolu zor buluyorlar benim gibi... Ha, insanlık denen süreç vardı bir de. Yan etkilerini araştırıyorum da bu aralar. Hazımsızlık yapıyor biraz. Ben de soda niyetine gerçekleri içiyor, hayal kırıklığı sıçıyorum. Haliyle yorgunum.

''Uğruna yorulacak hiçbir bok yokken nasıl yoruldum lan ben?'' diyecek kadar, ateşli bir sevişmenin tam ortasında uyuyup kalacak kadar... Yorgunum.

...


 


( Sistem başlıklı yazı Hakraznu tarafından 12.05.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu