Not al aramızda yaşanan her şeyi demiştim sana. Biliyordum ta o zamandan, beni, benimle ilgili her şeyi unutacaktın en sonunda. Kendine çok güveniyordun bu konuda, özel bir yerim varmış senin hayatında, pek severdin büyük büyük laflar etmeyi de. Ben kesin yargılarda bulunmazdım senin gibi, emin olduğum tek bir şey vardı, o da her şey sona erdiğinde canımın çok yanacağı. Senin dediğin laflar toza dumana epeyce hızlı karıştı, benim kuşkusuz olacağına inandığımsa beni haksız çıkarmadı, “sen”. Oysa bana niye bu kadar kesin sonuçları öncesinden kabul ettiğimi sorar dururdun, cevap veremezdim sana ama içten içe senin de bendeki eksikliği fark etmeye başladığını sezmiştim; benim bile ne olduğunu bilmediğim o gizemli eksiklik…
Annemin karnından çıktığım an doktorun ellerinde onlarca parçaya ayrılmıştım. Parçaların hepsini topladıklarını sanıp, anneme uzatmışlardı beni, parçalarımı battaniyeyi bohça yapılmış bir halde. Beni okşamaya çalışan elleri kesilmiş, kanlar içinde kalmış ama orada bütün parçalarım sonuçta, ben onu tekrardan birleştiririm, eskisinden sağlam olur güzel, düzenli olmasa da. Ama odanın ücra bir köşesinde kalan, kimsenin gözüne batmayan, sonunda fark edildiğinde çöpü boylamış bir parça eksikti. O eksikliği bilen bendim bir tek, kimseden duymasam da emin olduğum orada olması gerekenin olmadığını, ama anlatamıyordum kendimi daha, ben de büyümeyi bekledim, kendimi anlatabilecek o olgunluğa ulaşmayı. Konuşmayı öğrendim, üç dil birden. Ama hiçbir zaman o eksik parçayla ilgi bildiklerimi, hissettiklerimi anlatamadım, zaten o eksiklik kimse tarafından sorgulanmadı da. Beni bırakan, benden sıkılan herkese sordum: neden. Hiçbirisi düzgün bir yanıt veremedi, çünkü onlar da bilmiyorlardı, lakin aynı şeyi seziyorlardı benim gibi: eksik bir parça. Ne olduğunu bilmesem de elimden geldiğince çabaladım orayı doldurmayı, yokluğunu saklamayı, ama ben sürekli kırılıyordum, her kırıldığımda önceki yapıştırılmış parçalar daha da küçük hale geliyor, şekil bozulması yaşamaya mahkum oluyorlardı süresi uzayarak. Belli bir yerden sonra minicik tozlaşmış kısımları istesem de toplayamadım ve yeni eksiklikler ortaya çıkmaya başladı, fark edilmemesi imkansızlaşan. En sonunda annem beni ulaşılması zor bir rafa yerleştirdi: herkesten, her şey uzak ve izole. Uzun süre kendi başıma, dünyadan soyutlanmış bir durumda hayata tutundum, çünkü önemli olan daha da fazla kendimi kaybetmeden yaşamayı sürdürebilmemdi. Ben de böylece düşündüm, çok fazla şey hakkında, uzunca, bir sonuca varamadan, varmak istemeden de diyebilirim hatta. Sonuca varamadığımı fark ettiğim her an kendi kendimi yemeye, bitirmeye başladım. Bunaldım, usandım, dipsiz bir çukura girdiğimi hissetmeye başladım ama şansımı denemeye, çabalamaya devam etme isteğimi sürdürmeyi başarıyordum, kendimce. Çekilmeye devam ettikçe aşağılarla “sonun” olmadığına kara kıldım. Dibin olmadığı bilmek de beni yavaş yavaş uygulanması yasak bir yola kaydırdı: bir gün o çukurun dibini ben yapmaya karar verdim, etimden, kemiğimden, aynı zamanda ruhumdan kopardıklarımla yeni bir örtü, katman inşa ettim o çukura. Ve sonunda başladığım yere tırmandım ucundakilerden ne beklediğim umurumda olmadan: kendimi bana ayrılmış o özel raftan aşağı attım. Böylece son kez kırıldım, ama her yerim toz duman oldu; o halime gören annem de beni süpürgeyle toplayıp bir çöp poşetine attı, uğraşmadı bir daha beni eski, olması makul olan halime döndürmeye. O çöp poşeti evin kapısına konuldu, temizlikçi tarafından dışarı atıldı, büyük çöp aracı tarafından ilk önce karanlık bir bölmeye, en son ise aydınlık bir yere döküldü: diğer fazlalıkların, bozulmuşların, ya da umut barındırmayanların yanına. Kendime benzeyenlerin olduğu yerde büyük bir kısmım, baştan bulunmaya layık olduğum yer. Ameliyathanede çöpü boylayan eksik parçamın burada olabileceği fikri beni heyecanlardı en başta. Onu imkansıza yakın bir olasılık olduğu halde bulmam halinde belki yeni bir başlangıç yapabilecek kadar toparlamaya uğraşabilir, buna değer görürdüm. Ama oradaysa bile o parçam, onu aramadım. Canım istemedi, öylece kaldım, varolmaya devam ettim o çöplükte. Az biraz toz olmuş parçalarımdan kırıntılar evde üzerine düştüğüm parkenin aralarına saklanmayı başardı ama. Herkes beni unuttu, zihninin değersizlere ayrılmış kuytu köşesinde kendini belli etmeden hiçbir zaman varolmayı sürdürdü ya da, ama ben hala onların arasındayım aslında, sadece göze çarpmamın imkansız olduğu girintilerde. Onların omuzlarından kalkan yükümü kendiminkilere bindi, işte bu yüzden sana yaşadıklarımızı not almanı, bir kayıt oluşturmanı söylemiştim, çünkü ben seni unutabilecek güce sahip değilim, ve senin de hayatının bir noktasında varolmuş olmamı hatırlayıp şu an omuzlarımda olan yükün benzerini hissetmeni isterdim, hala daha istiyorum.

( Biri Diğerine Yazdırmayı Başardı Kendisini başlıklı yazı lilya.ay tarafından 16.06.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu