Nasıl ki tüm karanlığını örter üzerimize gece ve tüm sırlar görünmez olur
O kadar esrarına kapılmışken bir kadının
Açamaz olursun ayrı düşmeden
Sendeki hakikâtini, kaderini, fikrini
Evler çürümeye başlar
Ağaçlar solmaya
Dilinde, damağında şikâyetçi bir tat dolanır
Saatlerce çiğnenmiş bir sakızın bıraktığı yavanlık gibi
Ters istikâmete sürülen bir yokuşun
Dermansız bırakan ağırlığıdır hâyırsızlık
Bildiğin bu hâyırsızlık
Dudaklarına bir ayrılık busesi kondurmuşsa
Anla ki geceyedir tüm serenatları
Sen güneşin bağrında yeşeren bir kırmızı gül iken
Seni sana oynayan ve seni sana sensiz bırakarak eğlenen
Eğlenirken yanağındaki çukurlarla
Alnındaki perçemiyle
İnce dal gibi belini kıvırarak
Kendine âşık eden her hâliyle
Şeytanı bile tavlamıştır aslında
Fakat davul çalsa dahi yanıbaşında
Uyanamamışsındır
Kalbine mühürlediği büyüsü karşısında
Hâyırsız olduğu kadar vicdansızdır da
Gururunu yerlere atıp aşkın üzerine besmelesiz basıp geçebilecek kadar
Sen melek gibi temizsin, umurunda mı
Şeytanı dahi tavlamış bir kere
Vazgeçebilir mi hiç geceden
Sevişirken yıldızlarla
Kâinatı dolaşırken
Ayın özel konuğu olarak çağrılırken
Tanrı şahidimdir ki
Hep uyuyordun sen
Hâyırsız, vicdansız ve umarsız kadın
Sineme giydirdiğin böylesi efsunvar lekeyi gebe bırakacağım zaman
Bana tuttuğun tüm aynalar bir bir çatlayacak
Hâliyle şaşıracaksın da perilerin hanı olan çehreni çevirip semaya
Beni dileyeceksin belki de ilk defa
Geçememiş olacak gelecek
Vücudunun tamamı ıslanacak
Adım çınlayacak göğsünde
Gülü koklayıp ölen kendine bir tanesini bırakacaksın kırmızı gülün
Yeni bir senle, yeni bir baharda, yeni bir benle
Ayrı dünyaların bir yerinde
Başbaşa iki muhabbetin heybetini içeceğiz birlikte
Evet
Ayrılık da sevdaya dahil sevgilim
Ayrılık da aşka dahildir
Her ne kadar maşuk
Hâyırsız, vicdansız, umarsız ve kayıtsız olsa da
Aşk, ayrılık ile aşktır
Hatta ve kat'a...