
SELAM
YURDU
Bu
çağda insanlar güven arıyor. Hak ve adalet arıyor. Bu asır öyle bir asır ki;
hak ile batılın, esenlikle kaosun birbiriyle kucaklaştığı bir asra dönüştü. Bu
asır öyle bir asır ki; dünyanın bir yanında, özellikle İslam coğrafyasında
masumların kanı akıyor. Bu vahşeti gören insanlık, aynaya baktığında
insanlığından utanıyor. Kimi zaman insanlığını sorguluyor. Esasında
insanlığıyla yüzleşiyor. Oysa Yüce Allah, insanları üstün varlık olarak
yaratmış; meleklerden ve tüm mahlûkattan üstün tutmuştur. Acaba neden? Çünkü
insanı insan yapan aklı, vicdanı ve düşünme kabiliyetiydi. Diğer canlılarda
akıl ve irade cevheri yoktur. Onlar hisleriyle hareket edecek şekilde
yaratılmıştır.
Milyonlarca
asır geçmesine rağmen insan denilen varlık içindeki o cevheri neden fark
etmiyor? Neden yaratılış kanunlarına göre yaşam tarzına geçiş yapmıyor? Neden
bu dünyayı bir “esenlik yurduna” çeviremiyor?
İnsanoğlunun yaratılış sebebi; inancıyla, yapacağı barışçıl davranışlarıyla ve insanlığa ve doğaya hizmetiyle bir sınav halindedir. Ancak insanoğlu, yaratıldığı günden beri hem aklını, hem bedenini ve vicdani melekelerini olumlu yönde geliştirip, yeryüzünü “Darüs’s selam” yurduna çeviremedi. Ama insanoğlu bu; içinde yaşattığı şeytani duygularını besledi, kundaklara beledi, emzirdi ve büyüttü. Yeryüzüne kötülük tohumlarını ekti ve artık hasat zamanı. Ve insanlık ektiği kötü tohumların mahsullerini topluyor. O mahsuller ki; Habil ile Kabil döneminden insanlığa miras kalmış gibi… Her yerde kan, vahşet ve gözyaşı var. İnsanın insana duyduğu güvenin bir anda buhar olması... Kötü huyların ve eylemlerin artık kanıksanması; yani sıradanlaşması. Ve gelinen son durum; “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” ve tabi ki “bana necilik” ve “menfaat” anlayışı.
Kısaca
insanlığın ahvali böyle özetlenebilir. Şimdi bu kısa yazıda geçen terimleri bir
bir açıklayalım.
Darüs’s selâm: İslam literatüründe cennetin bir sıfatıdır ve bir başka ismidir. “Selamet evi ya da selamet yurdu” anlamına gelmektedir. Selamet ise; Müslümanların karşılaştıklarında birbirlerine sağlık ve esenlik dilemeleri anlamında kullanılan bir terimdir. Böyle bir dünyada insanlar birbirine karşı güven verirler. Birbirlerinin acısını kendi acısı olarak görüp yaralarını sararlar. Yardımda ve barışta yarışırlar. Basit sebeplerden dolayı birbirlerine kin ve öfke kusmazlar. Biri sinirliy-se ve saldırgan bir hale dönüşmüşse, ya onu sakinleştirir, mümkün olmuyorsa oradan uzaklaşmasını bilirler. Ateşe körükle gitmezler; kafalar gözler patlatılmaz!
İşte Yüce Allah, insanlardan böyle bir dünya inşa etmelerini istemiştir. Böyle bir dünyayı kurabilmeleri için her türlü imkânı nasip etmiştir. Hem de hiç eksik bırakmadan! Böyle bir dünyada insanların tebessüm ederek birbirlerini selamla-ması, hal-hatır sormaları insana yakışan tavırlarıdır ve sözleridir.
Dar’ul
Huld: İşte bu kelime asrımızın vaziyetini resmeden
bir betimlemedir. Anlamı; küfür yolunu tutanlar ve özellikle Kuran’ı inkâr
edenler; yani “Allah’ın düşmanları” diye nitelendirilmiştir. Fussılet
41/28’de bu tür insanların gideceği yerin cehennem olacağı bildirilmiştir.
Din-mezhep adına veya küresel güç olma adına Hristiyan ve Musevi dünyası el ele vererek bir şer ittifakı kurdular ve asırlar boyu akıllarını kullanmadan, ilim ve fen öğrenmeden kulaklarının üzerine yatan İslam dünyası bugün bu küresel çetelerin bombaları altında inim inim inliyor! Bir yanda Allah’a düşman olanlar, diğer yanda Allah’a inanan Müslüman kitle! Çok garip ki; bu küresel kuşatmadan Allah’ın düşmanları galip geliyor! İslam dünyası diyoruz ama onların da kime nasıl iman ettikleri tartışmalı bir konudur. Çünkü Müslim görünen devletlerin çoğunluğu geçmişte olduğu gibi günümüzde de bu şer ittifakıyla kol kola girerek kardeşinin kanını dökmeye, yurdunu cehenneme çevirmeye devam ediyorlar. Hemen akabinde Cuma namazını kılmaya koşturuyorlar! Sanki Müslümanların aklı sürgüne çıkmış gibi! Anlaşılır gibi değil!
Yunus Suresi 100. Ayet diyor ki; “Oysa Allah'ın izni olmadan hiçbir kişinin iman etmesi mümkün değildir. Allah, akıllarını kullanmayanların kalpleri üzerine mânevî pislikler yağdırır.” Bu ayeti okuyup üzerine düşündüğümüzde İslam dünyası-nın tepelerine ve kalplerine neden onca musibetin yağdığını anlayabiliriz.
Daru's
selâm:
Tanzanya'nın
en büyük şehri ve eski başkenti. Adını Kur'ân-ı Kerîm'de cennet için kullanılan
“huzur
yeri” anlamındaki “dârü's-selâm” (el-En'âm 6/127; Yûnus
10/25) terkibinden alır.
Demek
ki; Huzur ülkesini inşa etmek için adını Kuran’dan almak yetmiyormuş! Çalışmak,
akletmek, fitnelerin farkında olup tedbirler alarak doğaya, doğanın üyeleri
gördüğümüz tüm hayvanları ve bitki türlerini de Yüce Allah’ın birer emaneti olarak
görüp korumamız gerekir. İnsanoğlu bunları başaracak kabiliyet ve imkânlarla donatılmıştır.
Yeter ki aklımızı ve nefsimizi cüzdanımıza göre değil, vicdanımıza göre
yönlendirelim.
Dârülharp: İslam fıkhında bir kavram. Müslüman olmayan bir hükümdarın egemen olduğu yerler ve Darûlharp, Müslü-manlarla gayrimüslimler arasında henüz barış akdedilmemiş olan memleketler İslam hukukunda Darülharb sayılır. İslami görüşe göre dünya Darülharb ve Darülislam olmak üzere ikiye ayrılır.
Durum böyleyken; Müslümanlar daha da geç kalmadan “Müslüman Müslümanın kardeşidir” anlayışı etrafında birleşme-lidir. Mezhep ve tarikat bağnazlığından kurtulup, Kuran merkezli hareket etmeleri gerekir. Bugün itibariyle İslam dünyasını içten içe kemiren unsurların ayrılıkçı düşünce ve inançlar olduğu apaçık görülmektedir. Bu ayrılık tohumlarının da batı merkezli; özellikle İngiliz merkezli olduğu da dikkate alınmalıdır.
Hristiyan
din inancından aşırılmış “Mesih” beklentisine de itibar
etmemelidir. Hristiyan dünyasının “Mesih” beklentisine karşılık
Müslümanların da “Mehdi” icat edip, gelmesini beklemek beyhude bir beklentidir.
Zira Kuran’da ne İsa Mesih’in geleceğinden ne de Mehdi’nin geleceğinden
bahsedilmez. Bu tür hikâyeler, dinler içinde oluşturulan din sınıflarının uydurmalarıdır. Oysa Kuran’da “din sınıfı/ruhbanlık” şiddetle
reddedilmiştir.
Son
cümle olarak;
Yüce
Allah’ın insanlardan istediği “Selamet Yurdu” ne zaman inşa
edilecek bilemeyiz. Gidişat çok kötü. Ahir zaman fitnesi hayat buldu. “Kıyamet
yakındır” desek acaba çok mu kötümser düşünmüş oluruz? Ne dersiniz
dostlar?...