O gün şehrin rüzgârı başka esti.
Defteri elime aldığım an sayfalar kendi kendine açıldı ve rüzgârla havalandı.
Sokak boyunca uçan kâğıtların peşinden koştum.
Kimi kaldırım taşlarına takıldı, kimi tramvay raylarının arasında sıkıştı,
kimi bir çocuğun eline geçti ve ben yakalayana kadar gülerek kaçtı.
Şehrin nefesiyle defterin sayfaları birleşti.
Her sayfa düştüğü yerde başka bir hikâyeyi açığa çıkarıyordu.
Bir sayfa köhne bir kahvehanenin önüne düştü,
üstünde tek cümle:
“Yolda kaybolursan gökyüzünü dinle.”
Diğer sayfa eski bir sinema afişine yapıştı:
“Mektupları rüzgâr taşır, bulmak sana kalır.”
Son sayfa ise beni hiç beklemediğim bir yere götürdü.
Bir enkazın önünde durdu.
Sessizliği bölen tek şey sayfanın taşların arasında hışırtısıydı.
Bu sessizlik başka bir çağrıydı.
Elimde defter, önünde durduğum bu yıkıntıların içinde bir sonraki bölümün adını duydum:
Enkazdaki Ses
Kayıp Defter 6. Bölüm – Devam Edecek