Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 21.10.2025
Güncelleme Tarihi : 21.10.2025
Okunma Sayısı : 211
Yorum Sayısı : 10


Sokağın karanlığına inat, evin içi o eski sarı ışıkla parlıyordu.
Camın ardından süzülen buğulu hava, sobanın üstündeki çaydanlığın sesiyle karışıyordu.

Bir köşede annemin şişleri tıkır tıkır ilerliyor,
diğer köşede babam radyodan haberleri dinliyordu.
O an sesini kısmadan dinlediği tek şey, belki de sessizliğimizdi.

Dışarıda dünya dönüyordu belki ama bizim için zaman durmuştu.
Evin içi, sıcaklığın ve huzurun başka bir dili gibiydi.

Sonra babam ayağa kalktı, ağır adımlarla televizyona yöneldi.
Düğmeye bastı.
O an çıkan ses, sanki evin kalbinden bir nabız gibi yayıldı odaya.
Ve o sesle başlardı her şey.

Televizyon, o kalın çerçeveli siyah-beyaz ekranıyla evin kalbiydi.
Babamın parmağından çıkan o tek dokunuşla ekran yavaşça parıldar,
evin içi birden sessizliğe bürünürdü.
Sanki o anda bütün ev nefes alır, huzur dolardı.
Işık yüzlerimize vurur, herkesin bakışı aynı noktada buluşurdu.

Bazen görüntü giderdi.
Babam iki parmağıyla yan tarafına hafifçe vurur,
televizyon bir anda yeniden canlanırdı.
O an herkes “oh” derdi.
Evde bir kahkaha, bir nefes, bir mutluluk olurdu.

Çocuk aklımla o sihri hiç anlayamazdım.
Sanki babamın ellerinde gizli bir büyü vardı.

“Film başladı!” cümlesi, bütün mahallede aynı anda yankılanırdı sanki.
Bizimkiler dizisinin müziği duyulunca, sokağın sesleri bile susardı.
Cevdet Abi’nin nasihatleri, Cemil Bey’in telaşlı hâli,
Cafer Abi’nin o tatlı saflığı — “Annam!” deyişiyle karışırdı ortama.

Bazen Mahallenin Muhtarları olurdu,
bazen Hababam Sınıfı.
Adile Teyze’nin yüzü ekranda belirince,
annemin dudakları hep “Allah rahmet eylesin” derdi.

Bir akşam Ekmek Teknesi vardı mesela.
Fırının önünden gelen o sıcak ekmek kokusu sanki bizim salona dolardı.
Her bölümde kahvede anlatılan hikâyeler,
Cevdet Usta’nın “Kardeşlerim!” diye başlayan nasihatleri,
bize hayatın sadeliğini öğretirdi.
O dizilerde bir yandan güler, bir yandan düşünürdük.
Belki de asıl ekmek, o sohbetlerde pişerdi.

Bazen filmde Cüneyt Arkın çıkar, yumruklarını sıkar,
toz içinde ayağa kalkar ve “Ben yıkılmam!” derdi.
Babamın yüzüne bakardım o an;
hiç konuşmadan hafifçe gülümserdi.
Belki de o anda, ekrandaki kahramanda
kendi sessiz direnişini görürdü.

Reklam aralarında hep bir sohbet başlardı.
Annem “Bu sabun köpürmüyor, geçen sefer denedim” derdi.
Babam sessizce çayını karıştırır,
ablam defterine bir şeyler çizerdi.
Ben o fırsatta mutfağa koşar, sofradan bir parça kurabiye çalardım.

Bugün dönüp bakınca fark ediyorum;
o akşamlar sadece televizyon karşısında geçen zamanlar değilmiş.
O diziler, o filmler, o siyah-beyaz görüntüler değilmiş bizi bir arada tutan.
Biz birbirimizi izliyormuşuz aslında.

Şimdi ekranlar renkli, kanallar binlerce…
Ama o akşamların tadı yok.
Çünkü o zamanlar ekran değil, yürekler konuşuyordu.

Her sahnede bir tebessüm,
her sessizlikte bir huzur gizliydi.

Ve bazen gecenin sessizliğinde hâlâ duyarım o sesi —
babamın televizyona uzanan elinin,
bir evin kalbine dokunan sesi gibi.

Artık o televizyon yok.
O akşamlar da yok.
Ama o ses… hâlâ içimde,
çocukluğumun en güzel yankısı olarak çınlıyor.

✍️ İsmail Gökkuş
Devam edecek

( Televizyonun Başında Bir Aile Akşamı başlıklı yazı duygunun.kalemi tarafından 21.10.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu