
Sevgili Günlük;
Ağustos 2025
Dün gece şehrin tüm yastıkları, başlarını üzerlerine koyacak sahip ve sahibelerini beklerken, bir orkestraya “Başla!” işaretinin verilmesinin ardından sicim gibi bir yağmur evlere, deniz kenarına demirlemiş yük gemilerine, günlerce yaz sıcağında susamış ağaçlara, sokak lambalarının sarı ışığının uzanabildiği o çemberin her noktasına cömertçe yağmaya başladı..
Uykuya yine çeyrek kalmış başımı yastığıma yasladığımda, her
gün yaptığım gibi bu gece de o günün muhasebesini tutmayacaktım. İhtişam ve
ilhamla yağan bir yağmurun karşısında, insan büyülenmişlikten başka ne
hissedebilirdi ki! Zambak çiçekli kral bayrakları görmeye başladım; kendi
sarayımın penceresinden aşağıya, içerisinde mavi balıkların yüzdüğü havuzu,
sarı güllerle ismim yazılmış yürüyüş yolunu, yağmur yağdıkça mis gibi kokan
lavanta bahçelerini görüyordum. Üzerlerinde ayı, pars,aslan veya sırtlan postundan
tüyleri dışında kıyafetler giyen, başlarında miğfer ayaklarında çizmeleri
bulunan, bayraklarında “Kaderde ne varsa o gelir başa.” yazılı, kralın deli süvarilerinin
yat borusundan sonra ben de uyuya kalmışım sevgili günlük..
Yağmur ertesinde kızıl topraklı
vadide, dalgalı bir deniz gibi rüzgârın keyfinde, bir kelebeğin zümrütten
kanatlarını yalamak üzere bekleyen yulaf kılçıkları, koyunlarını otlatmak üzere
oradan geçecek bir köylü kızın şalvarına yapışmaya hazır yonca yapışkanları
neşe içinde sallanıyordu. Bense olayların içinde bu denli huşulu
sallanamıyordum. İnsan bazen bir otun gücüne nasıl da hayran kalıyor sevgili
günlük..
Bugünlerde başarı ve mutluluğun
insanın hayatına neden dâhil olup olmadığını sorguluyorum. Sayısız başarı
hikâyesi okudum ve izledim. Neyi fark ettim biliyor musun sevgili günlük; yola
çıkılan hiçbir başarı ve mutluluk hikâyesi görünür olmak, kabul görmek veya
takdir edilmek için yapılmamış aksine durağan ve eksik zamanlarında, kendisini
ve evreni anlamlandırmak ve insanlıkla paylaşmak üzere, geriden gelen ve ne
yaptığını yapacağını bilemeyenlere yol açmak için yapılmış. En ilgi çekici
kısmı da bu başarıların her şeyin mükemmel olduğu bir anda gerçekleşmemiş
olması. Yani beklenilen en uygun zaman, sadece ütopik bir kendini kandırış.
Bir sabun imalatçısının oğlu
Benjamin Franklin değil üniversite, lise öğrenimini yapmadan yalnız etkin bir
politikacı değil (bunun için daha düşük bir kalite de yeterdi), aynı zamanda
önemli bir bilgin oldu.
Elektriği bulan Galvani hekimdi ve
Wilhelm Ostwald’ın “Elektro- Kimyanın Tarihi”nde kanıtladığı gibi buluşlarını
asıl bilgilerinin eksik gedik oluşuna borçluydu.
Bir hayali gerçekleştirmek için
ihtiyacımız olan tam tekmil ve mükemmel zaman değil, sadece yüreğimizde yanmaya
devam eden yapacağımıza olan inancın meşalesi. En büyük başarılara imza atanlar
ise derinlerde bir yerde bunu yapması gerektiğini hisseden ve onun heyecanıyla
hayatın daha yaşanılası olduğunu her gün tekrar eden, başkalarının ona “Sen
yapamazsın, bırak artık bu işleri.” dedikleri kişiler oluyor.
Safrani güneş bugün de geldi ve
talihsizliğin karanlığını örttü. İlahi ilerleyişin huzurunun içime işlemesiyle
kemiklerimin, kalp ritmimin bir hamak rahatlığına kavuştuğunu hissediyorum.
Bize anlatılmayı bekleyen masallar ve söylenceler, kahve kokulu muhabbet
sedirleri…
Sevgili günlük, kitabımı okumaya dönüyorum ama sana yine yazacağım..
Mavi Yıldırım