Röportaj- Şiir Nasıl Okunur?-

Sokaktaki adam. ‘Ekmek nasıl yenir?’ biçimindeki bir soruyu saçma bulur. Biri kalkıp da ona, ‘Ayağındaki pabucu nasıl giydin?’ diye soracak olursa, delilerle uğraşmaya niyetim yok diye düşünüp belki cevap bile vermez. Ama bu sorular önemli, ciddi sorulardır ve cevapları, ‘Şiir nasıl okunur?’ sorusunun cevabı kadar çetindir. İsmet özelin bu söyleminden yola çıkarak bir röportaj yazalım mı?
Röportajı Yapan
Bir düşünce yolcusu…
Röportaj Yapılan
Sokaktaki Adam…
Soru 1: Efendim, size garip gelebilir ama sormak istiyorum: Ekmek nasıl yenir?
Sokaktaki Adam (gülerek):
Yahu, bu da soru mu? Alırsın eline, koparırsın, ağzına götürürsün. Ne var bunda?
Soru 2: Peki, ayağınızdaki pabucu nasıl giydiniz bu sabah?
Sokaktaki Adam (kaşlarını çatıyor):
Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Delilerle uğraşacak vaktim yok.
Soru 3: Hayır, dalga geçmiyorum. Sadece şunu merak ediyorum: Alışkanlıklarımızın içini hiç açtık mı? Ekmek yemek, ayakkabı giymek, şiir okumak... Bunların “nasıl”ı üzerine hiç düşündük mü?
Sokaktaki Adam (bir an duraksar):
Şiir mi dedin? Onu eskiden okurdum. Gençken. Ama şimdi işler güçler... Zaman yok.
Soru 4: Zaman mı yok, yoksa şiire zaman ayırmak mı zorlaştı?
Sokaktaki Adam:
Belki de şiir bana zaman ayırmıyor artık. Eskiden bir dize okurdum, içimde bir şey kıpırdardı.
Soru 5: İsmet Özel diyor ki, ‘Şiir nasıl okunur?’ sorusunun cevabı, ekmek nasıl yenir sorusu kadar çetindir. Sizce neden böyle söylüyor?
Sokaktaki Adam:
Çünkü şiir de ekmek gibi bir ihtiyaç olabilir. Ama biz onu ihtiyaç gibi görmeyi unuttuk. Ekmek karın doyurur, şiir ruhu. Ama ruhun acıktığını kim hatırlıyor ki?
Soru 6: Sizce şiir, insanın hangi açlığını doyurur?
Sokaktaki Adam:
Sessizlik açlığını. Anlam açlığını. Belki de kendini unutmuş bir insanın, kendini yeniden hatırlama ihtiyacını.
Soru 7: Bugün sonbahar. Ağaçlar soyunuyor, rüzgâr eski defterleri karıştırıyor. Sizce şiir de bir mevsim midir?
Sokaktaki Adam:
Şiir, sonbahar gibidir. Sessizce gelir. Herkes yazı beklerken, o sararıp dökülen yaprak gibi düşer önüne. Ama herkes eğilip almaz o yaprağı. Ben bazen alırım. Cebime koyarım. Unuturum. Aylar sonra bulurum. O zaman başka bir anlamı olur.
Soru 8: Peki, o yaprak cebinizdeyken siz değişmiş olur musunuz?
Sokaktaki Adam:
Değişmiş olurum. Ama fark etmem. Şiir de öyle. Okursun, geçersin. Ama sonra bir gün, bir cümle kurarsın, bir karar alırsın, birini affedersin... Ve anlarsın: o şiir seni çoktan değiştirmiş.
Soru 9: Kış geldiğinde insanlar içeri çekilir. Sizce şiir de insanı içeri çeker mi?
Sokaktaki Adam:
Şiir, insanın içini açar. Ama herkes açılmak istemez. Kışta pencereyi kapatırız, ama şiir pencereyi aralar. İçeri soğuk girer. Ama o soğuk, bazen iyileştirir. Bazen bir dize, bir sızı gibidir. Ama o sızı, insanı insan yapar.
Soru 10: Sizce şiir, insanı yalnızlaştırır mı, yoksa buluşturur mu?
Sokaktaki Adam:
İkisini de yapar. Önce yalnızlaştırır. Çünkü herkesin anlayamayacağı bir şeyle baş başa kalırsın. Sonra buluşturur. Çünkü bir gün biri gelir, o dizenin aynısını hissetmiştir. Ve o zaman anlarsın: yalnız değilmişsin.
Soru 11: Bahar geldiğinde şiir nasıl değişir sizce?
Sokaktaki Adam:
Bahar, şiirin gülümsemesidir. Ama o gülümseme, acının içinden geçmiştir. Bahar şiiri, “her şeye rağmen” şiiridir. Yeniden başlama cesaretidir. Ben bazen bahar şiiri yazarım. Ama kimse okumaz. Çünkü herkes baharı dışarıda arar, içeride değil.
Soru 12: Yaz geldiğinde şiir unutulur mu?
Sokaktaki Adam:
Unutulur. Çünkü yaz, gürültülüdür. Şiir sessizdir. Ama bazen bir yaz akşamı, herkes eğlenirken, sen bir köşede oturursun. Ve o anda bir dize gelir aklına. O zaman anlarsın: şiir hiçbir zaman seni unutmaz.
Mehmet Aluç