Hüseyin, titreyen parmaklarıyla paslı kutunun kapağını kaldırdı. İçi, sararmış, nemden dağılmak üzere olan mektuplar ve bir demir mühürle doluydu.
En üstte dikkatle katlanmış bir parşömen duruyordu. Hüseyin onu alır almaz, genç öğrencinin nefesi kesildi.
Oku diye fısıldadı heyecanla.
Hüseyin, parşömeni ışığa tutarak zorlukla seçilen yazıları okumaya başladı
Ben, ölümümün gölgesi altında yazıyorum. Bu toprakların gerçek varisi, kanla değil, hakikatle taçlandırılacaktır
Oğlum oğlum bana ihanet etti
Servetimizi lanetli bir yeminle ele geçirdi. Bu vasiyet, onun gizlediği gerçeği ifşa etmek içindir.
Ancak, bu sırrı taşıyacak olan, ailemden değil, kalbi temiz olandan çıkacaktır
Sessizlik. Sonra, genç öğrenci yavaşça arkasına doğru bir adım attı. Yüzündeki masumiyet ve merak yerini soğuk, keskin bir ifadeye bırakmıştı.
Çok geç oldu, Hüseyin dedi, sesi artık tanıdık geldiği kadar yabancıydı. Elinde küçük, kadifeden bir kese belirdi.
Ben o ihanet eden oğulun torunuyum. Ailem onu bir kahraman olarak anlatır. Bu lekeyi asla kabul etmeyeceğiz
Hüseyin, şaşkınlıkla ona baktı. Yol arkadaşı, aslında onu sınamak ve vasiyeti yok etmek için pusuda bekleyen düşmanıydı.
Sen diye boğuk bir sesle mırıldandı
Evet, diye onayladı genç adam, keseden toz haline getirilmiş bir şeyler çıkarırken.
Ve bu gece, büyük dedemin adı bir kez daha temizlenecek
İsmail Gökkuş
devam edecek.