O Eskidendi...

O Eskidendi…

Eski Çamlar Bardak Oldu:

İnsanların yaşı kemale ermeye başladığında hüzün kaplıyor yüreğini. Kimi yalnızlığına sarılırken, kimi bu dünyayı umursamadan yaşayabiliyor.

Yalnızlığı dost edinenler, gecenin kederli çehresinde geçmişine yolculuk ediyor. Teselli kaynağını o sisli ve dalgalı geçmişinde arıyor. Kimi zaman haylaz çocukluğu, kimi zamanda uysal çocukluğu geliyor aklına. Annesi, babası, kardeşleri ve arkadaşları birer film sahnesi gibi akıp geçiyor, hüzün yüklü gözlerden.

Sonra;

Anıların akıntılarına bırakıyor kendini. Hayatın zorluğunu hırçın dalgalara benzetip, tıpkı çocukluğun-da olduğu gibi, tıpkı gençliğinde olduğu gibi o hırçın dalgalarla boğuşmaya başlıyor. Anılar, ah o deli-dolu, siyah-beyaz anılar…

Anılarda yaşamak bile geçmişin tazeliğini hiç kaybetmeden zihinlerde dolanıp duruyor. Göz önünde sanki bir sinema perdesi açılıyor da birilerinin hikâyesini seyrediyor, dinliyor.

Bayram günleri, dedeler, nineler, babalar, anneler, amca ve dayılar, hala ve teyzeler. Büyük bir heye-canla büyüklerin hanelerine koşuşuyorlar. El öpmeler, sarılıp bayramlaşmalar ve çocuklara verilen şekerler, hediyeler ve bayram harçlıkları. Çocuklar, harçlıklarını ceplerine bohçalayıp o günün bakkal amcalarına koşuşuyorlar. Maytaplar, mantar tabancaları, kurulacak olan oyun sahnesinde oyunlara dönüşüyor. Vuranlar, vurulanlar ve sevinç çığlıkları…

Çocukluk aklıyla yeni oyunlar icat ediliyor. Bir yarıştır başlıyor. Yenilenler ve yenenler saf saf oluyor bir anda. Kimi çocuk suratlar yere düşüyor, kimi suratlarda çiçekler açıyor. Galip gelmenin dayanıl-maz çığlığı…

Yeni elbiseler, arkadaşlarla paylaşılırdı. Bir gün ben, diğer gün bir başka arkadaşın sırtında görürdük o yeni elbiseleri. Yamalıklı çorapların, gömleklerin ve pantolonların yamalıklı olmasından asla hicap duymazdık. Her çocuk, arkadaşlarının hayatından bir anı yaşıyordu çünkü.

Yeni ayakkabı veya bir oyuncak alındığında, giymelere-oynamalara kıyamazdık. Çocukça duyguların bize emriydi ayakkabılara, oyuncaklara sarılıp yatmak. O ne müthiş bir mutluluktu öyle, tarifi imkân-sız...

Çocukların yüreği temiz olurdu. Kin ve nefret nedir pek bilinmezdi. O yaban bir kelimeydi, bilmece gibi bir şeydi. Kırgınlıklar olsa da saman alevi gibi bir anda söner giderdi. Bisikletler, topaçlar, toplar ve mis-ketler paylaşılırdı. Paylaşmanın verdiği o müthiş heyecan çocuksu yüreklerde çiçek olur açarlar-dı.

Okullarımız;

Okumayı sevdiriyordu öğrencilere. Başarılı olan çocukların göğsüne kırmızı, sarı ve mavi kurdeleler ta-kılırdı. O engârenk kurdeleler öğrencilerin yüreği üzerine konan renkli kelebekler gibi dururdu. Öğren-cilerin yüreği ise bir kelebek hafifliğinde heyecanla atmaya devam ederdi; azimle, şevk ve heyecanla. Kırmızıdan sarıya, sarıdan maviye geçiş yapmanın yarışı içinde olurlardı.

Öğretmenlerimiz; o ilim saçan elleri öpülesi muhterem öğretmenlerimiz. Hal-hatır sorarlardı, analarımı-za-babalarımıza. Öğrenciler hakkında velilere bilgiler verilirdi, nazikçe. Babalar ve analar, öğretmen-lerin öğütlerini çocuklarına bir bir anlatırlardı. Yapmaları gerekenleri ve yapmamaları gerekenleri ö-ğütlerlerdi; atadan nasihatler gibi.

Öğrenciler, ar-edep ve saygı üçgeninde hazırlanırdı hayata. Hayatın azgın dalgaları ne kadar sert vursa da suratlara, bir tebessümle o azgın dalgalar dinginleşir, yürekler yumuşar, yere düşen yüzler ve yıkılan kaşlar yerli yerine otururdu. Çünkü eğitim, eğitim gibiydi. Kaliteden asla ödün verilmezdi.

Tatillerde çocuklar en yakın camilerde Kuran kurslarına gönderilirdi. Dualar, ayetler, dinin temel emir ve yasakları öğretilirdi. Hocalar hocaydı ama elinden değneği de tespihi de hiç eksik olmazdı. Yanlış okuduğumuzda kafamıza o hoca deyneği bir iner bir kalkardı; tak tak tak, bir, iki, üç…

Çocukluk ile delikanlılık çağı arasında, bizim iki önemli eğlencemiz vardı. Biri uçurtmalar, diğeri de gü-vercinlerimiz. Güvercinlerimizi mavi sonsuzluğa uçururken; bilemezdik ki özgürlüğün sırrı güvercinle-rin kanatlarında saklı bir hazine olduğunu.

Babalarımızın yaptığı elvani uçurtmalarımızı rüzârın kanatlarına takar, koyu mavi gökyüzünü selam-lamasını seyrederdik. Uçurtmalarımız, mavi sessizliği selamlarken, biz çocuklar da uçurtmalarımızı selama dururduk; daldan dala konan hercai yüreğimizle.

O dönemin insanları, ebrar gönüllü insanlardı. Huyu temiz, eli temiz, yüzü temiz. Saygı-selam yüzler-den ve dillerden hiç eksik olmazdı. Barış ve esenliğin uzun zaman devam ettiği günlerdi o güzel günler. Neredesiniz ebrar yürekliler, nerede?...

Ve nihayet;

O koskoca ömür bir anda sanki fırtınalara, dalgalara kapılmış gibi gelip geçti. Geceler; yıldızların göz kırpmalarını ve mehtabın ışıldayan yüzünü selamlarken heyecan veriyordu biz çocuklara. Beleniyo-ruz, geçmişin acı-tatlı hatıralarına, nazlı ve hüzünlü bir yolculuğa çıkıyoruz. Kimi-kimsesi kalmamışlı-ğın hüznü ile geçmişimize öykünüyoruz.

Şu asırda, şu günlerde;

Çocuklar kurt olmuş, giyinecek post arıyor. Anasına-atasına tokat atmayı delikanlılıktan sayıyor. Ba-basına “moruk-peder” demeyi entelektüellik olarak algılıyor. Anasına da “buruşuk Ayşa” diyerek a-şağılıyor! Ne saygı, ne sevgi ne de hürmet kaldı. Dostluk adına, insanlık adına, sevgi, merhamet ve paylaşım adına, hiçbir şey kalmadı bu asrın insanları yüreğinde…

Dini bayramların içi boşaltıldı. Artık bayramlar; et bayramı, şeker bayramı ve uzun tatil bayramı olarak yaşanıyor. Dinci çevreler, dini bayramları ticaret günü olarak görüyorlar. Din askıda görücüye çıkmış, gözümüz aydın!..

“Nereye kayboldu şu bizim bayram? Göremedim de”

“Haa, şu bizim bayram mı? Galiba şu yöne, bir şeyler almaya, batıya doğru gidiyordu. Pardon, sen bereket yüzlü bayramı mı arıyorsun, yoksa Nemrut suratlı Bayram'ı mı? Bereket yüzlü Bayram'ı arıyorsan, o sizlere ömür..."

Hey gidi günler hey…

 

 


( O Eskidendi... başlıklı yazı Halit Durucan tarafından 21.09.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu