Ben sustum, sen sessizliğimi tercüme ettin.
Gecikmiş bir özür gibi döküldü bakışlarım,
Oysa sen, her sabahın ilk ışığı gibi
Gönlümün perdesini aralıyordun.
Ben, duvarlara konuşan bir yankıydım,
Sen, sabırla duvarları çiçeklendiren bir bahçıvan.
Gülüşünü hep “gürültü” sandım,
Meğer içimdeki sessizliği bastırıyormuş.
Senin getirdiğin ekmek,
Benim ruhumun açlığına yetiyordu aslında.
Ama ben, tok gözüküp aç kalmayı seçtim.
Çünkü sevgiyle beslenmeyi unuttum.
Senin tebessümün,
Bir çay bardağının buğusunda saklıydı.
Ben o buğuyu “cam buğulandı” diye silerken,
Sen içimi ısıtıyordun fark etmeden.
Şimdi, gölgesiz günlerdeyim.
Ne bir ses, ne bir iz…
Sadece senin yokluğunun yankısı var
Duvarlarımda, kalbimde, zamanımda.
Bir gün, bir rüzgâr gibi döner misin bilmem,
Ama ben artık kapıyı açık bırakıyorum.
Çünkü geç kalmış bir sevgi,
Ancak açık kapılarda bekleyebilir.