Tiyatro - Lambanın Altında-


Tiyatro - Lambanın Altında-

 

SAHNE 1

Yer: Eski bir şehir sokağı. Taş döşeli. Bir sokak lambası titrek ışığıyla geceyi bölüyor. Sahne loş. Rüzgâr zaman zaman perdeyi dalgalandırıyor. Bir bank var. Üzerinde bir kadın oturuyor: Feride. Karşısında ayakta bir adam: Kemal.

FERİDE

(başını kaldırmadan, lambanın ışığında ellerine bakarak)

Bazen bir ışık, sadece karanlığı hatırlatır.

Sen geldin… Ama ben zaten gidiyordum.

KEMAL

(elleri cebinde, taşlara bakarak)

Senin gidişin, bir geminin limandan değil, fırtınadan ayrılışıydı.

Ben o fırtınada yönünü kaybetmiş bir pusulayım.

FERİDE

Aşk, yön değil…

Bir anlık durgunlukta, içe çöken dalgadır.

Sen hep dalgayı tuttun, ben hep suya battım.

KEMAL

Ama ben seni yüzdürmek istedim.

Bir pervane gibi döndüm etrafında.

Sen hep rüzgârı seçtin, ben hep kanat kırıklığını.

FERİDE

Rüzgâr değil…

Sessizlikti beni çeken.

O lambanın altında, herkes susar.

Sadece kalp konuşur.

Senin kalbin çok gürültülüydü, Kemal.

KEMAL

Ben sustum.

Ama sustuğumda sen çoktan gitmiştin.

Gölgen kaldı bu sokakta.

Her gece, o lambanın altında seni bekliyor olacağım.

FERİDE

Gölge beklemez.

Gölge sadece düşer.

Ben düştüm, Kemal.

Sen hâlâ ayaktasın.

Bir sessizlik. Lambanın ışığı bir an titrer. Rüzgâr geçer.

Feride ayağa kalkar.

FERİDE

Bu şehir taş gibi.

Ama ben artık taş değilim.

Ben su oldum.

Ve su, taşın üstünden akar… İz bırakmadan.

Feride yavaşça sahneden çıkar. Kemal, lambanın altında kalır. Işık yavaşça söner.

 

SAHNE 2

Yer: Aynı Sokak. Lamba hâlâ titrek. Feride gitmiştir. Kemal yoktur. Sahneye yavaşça HAYRİ girer. Bastonuyla taşlara vurarak yürür. Lambanın altına gelir. Durur. Seyirciye döner.

HAYRİ

(derin bir nefes alır, taşlara bakar)

Bu taşlar…

Benim gençliğimi bilir.

Ayakkabımın sesini, ilk adımı, son pişmanlığı.

Her şey burada…

Ama kimse dinlemez artık taşları.

Bastonunu yere bırakır. Lambaya yaklaşır. Elini uzatır ama dokunmaz.

HAYRİ

Bu ışık…

Bir zamanlar onun gözleriydi.

Gülbahar…

Adı gibi bahardı.

Ama ben hep kıştım.

O hep ışık oldu, ben hep gölge.

Bir sandalye bulur, oturur. Cebinden eski bir mektup çıkarır. Açmaz. Sadece tutar.

HAYRİ

Aşk, bazen bir mektuptur.

Gönderilmemiş.

Bazen bir kelimedir.

Söylenmemiş.

Bazen bir sokaktır.

Dönülmemiş.

Lambanın ışığı bir an kararır. HAYRİ başını kaldırır.

HAYRİ

Sen de mi yoruldun, ışık?

Ben çoktan yoruldum.

Ama hâlâ buradayım.

Çünkü bazı vedalar, hiç gerçekleşmez.

Sadece uzar…

Bir sokak kadar.

Bir ömür kadar.

Bir çocuk geçer sahneden. HAYRİ ona bakar. Çocuk durur, lambaya bakar, sonra gider. HAYRİ gülümser.

HAYRİ

Yeni ayak sesleri…

Yeni hikâyeler.

Ama taşlar…

Hâlâ aynı.

Işık yavaşça söner. HAYRİ sahneden çıkar.

 

SAHNE 3

Yer: Aynı Sokak. Lamba sabaha karşı hâlâ yanıyor. ZİYA sahneye girer. Elinde bir defter. Durur, lambanın altına gelir. Seyirciye döner.

ZİYA

Ben onu sevmedim.

Ben onun yokluğunu sevdim.

Çünkü bazı insanlar gelir,

Ama asıl iz, gelmeyenlerde kalır.

Defterini açar. Bir şeyler karalar. Sonra yüksek sesle okur.

ZİYA

“Bir gün, bir sokak lambasının altında durdum.

Ve anladım:

Aşk, bir karşılaşma değilmiş.

Bir bekleyişmiş.

Bir ihtimalmiş.

Ve bazen, en büyük yakınlık, hiç dokunmamaktır.”

Durur. Başını kaldırır. Lambaya bakar.

ZİYA

Bu ışık…

Onun gözleri gibi yanıyor.

Ama ben hiç bakmadım ona.

Çünkü bazı bakışlar,

Kalbi delip geçer.

Ve ben delik kalmak istemedim.

Bir kız geçer sahneden. ZİYA ona bakmaz. Kız durur, ZİYA’YA bakar. Sonra gider. ZİYA gülümser.

ZİYA

Aşk, bazen bir duruş.

Bazen bir susuş.

Ve bazen, sadece bir lamba.

Yanıyor.

Ama kimse fark etmiyor.

Defterini kapatır. Sahneden çıkarken son bir cümle söyler.

ZİYA

Unutulmaz olan, yaşanan değil…

Yaşanamayanmış.

Işık söner. Sahne kararır.

 

SAHNE 4

Yer: Aynı Sokak. Lamba yanıyor. Sahne boş. Birden taşlar konuşmaya başlar. Sesleri yankılı, kadim. Her taş bir ses. Bir ağız. Bir hafıza.

TAŞLAR (bir ağızdan)

Biz buradayız.

Yüz yıl.

Bin yıl.

Ayak seslerini duyduk.

Aşkları gördük.

Vedaları ezberledik.

Ama kimse bize sormadı:

Ne hissettiniz?

Bir taş öne çıkar. Sesi daha belirgin.

BİRİNCİ TAŞ

Feride geçti buradan.

Ayakkabısının ucu titriyordu.

Kalbi de.

Kemal bekledi.

Ama beklemek, bazen gitmekten daha sessizdir.

İkinci taş konuşur.

İKİNCİ TAŞ

Hayri bastonuyla vurdu bana.

Her vuruşta bir hatıra döküldü.

Gülbahar’ın adı hâlâ üzerimde.

Ama kimse okumuyor artık taşları.

Üçüncü taş konuşur.

ÜÇÜNCÜ TAŞ

Ziya geldi.

Yazdı.

Ama yazdığını kimse okumadı.

Çünkü bazı cümleler, sadece geceye yazılır.

Ve gece, sabah olunca unutmayı sever.

Hepsi bir ağızdan konuşur.

TAŞLAR

Biz unutmuyoruz.

Ama unutuluyoruz.

Çünkü insan, hatırlamak istemez.

Ağrıyı.

Eksikliği.

Ve en çok da:

Yaşanamayanı.

Lamba bir an söner. Sonra tekrar yanar. Taşlar susar. Bir ses duyulur: seyircinin iç sesi gibi.

SES (dış ses)

Aşk, bir izdir.

Ama iz, sadece gören için vardır.

Görmeyen için, taş bile sessizdir.

Işık yavaşça kararır. Sahne boşalır. Taşlar sessizliğe döner.

 

SAHNE 5

Yer: Aynı Sokak. Sahne boş. Lamba yanıyor. Bu kez lamba konuşuyor. Sesi yaşlı, ama berrak. Seyirciye dönük.

LAMBA

Ben hep buradaydım.

Feride’nin gözyaşını gördüm.

Kemal’in suskunluğunu duydum.

Hayri’nin bastonunu hissettim.

Ziya’nın defterini okudum.

Ama kimse bana sormadı:

Ne hissettin?

Bir ışık huzmesi sahneyi tarar. Lamba devam eder.

LAMBA

Ben bir tanığım.

Ama tanıklık, sadece görmek değildir.

Bazen bir sessizliğe eşlik etmektir.

Bazen bir vedaya ışık tutmaktır.

Ve bazen…

Bir aşkı hiç yaşanmamış gibi aydınlatmaktır.

Bir an durur. Işık titrer.

LAMBA

Aşk, bana göre,

Bir gölgedir.

Gelenin değil, gidemeyenin gölgesi.

Ve ben hep o gölgeleri sakladım.

Taşlara işledim.

Geceye fısıldadım.

Lambanın sesi yavaşça duygusallaşır.

LAMBA

Bir gün, bir kadın geldi.

Adını bilmem.

Ama ayakları çıplaktı.

Taşlara bastı.

Ve dedi ki:

“Ben kimseyi sevmedim.

Ama herkesin sevdiği oldum.”

O günden beri, ışığım biraz eksik yanar.

Bir ışık huzmesi seyirciye döner. Lamba son kez konuşur.

LAMBA

Ben bir sokak lambasıyım.

Ama aslında bir hafızayım.

Bir şiirim.

Bir suskunluk.

Ve en çok da:

Unutulmuş bir bekleyişim.

Işık yavaşça kararır. Sahne sessizleşir. Lambanın sesi fısıltıya dönüşür.

LAMBA (fısıltıyla)

Aşk, bazen yanmaktır.

Ama kimse fark etmez.

Çünkü herkes,

Karanlığa alışır.

Işık yavaşça kararır. Sahne sessizleşir ve perde kapanır.

Mehmet Aluç


( Tiyatro - Lambanın Altında- başlıklı yazı kul mehmet tarafından 4.10.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu