Işık Yelkenlisi”
Yıl 2179.
Dünya artık sessizdi. Okyanusların sesi azalmış,
gökyüzü solmuştu. İnsanlık yüzyıllar süren tüketimin
ardından ilk defa gitmek zorunda kalmıştı.
Ama bu kez kaçış değil, bir yeniden doğuş umuduydu.
Ay’ın yörüngesinde, dev bir gemi parlıyordu:
Işık Yelkenlisi – Aurora.
Yakıtı yoktu; yıldız ışığını yelken gibi kullanıyor,
fotonların gücüyle yol alıyordu. On bin kişi,
Dünya’dan kopmuş milyonların umudunu sırtında taşıyordu.
Kaptan Elara, kalkıştan önce son kez
Dünya’ya baktı.
Mavi gezegen artık griye dönmüştü ama hâlâ güzeldi.
“Bir gün,” dedi, “geri döneceğiz.
Ama o zaman, sadece yaşamaya değil, anlamaya geleceğiz.”
Yelkenler açıldı. Işık dalgaları gemiyi sarmaladı.
Aurora, saniyede binlerce kilometre hızla uzaklaşırken
Elara’nın zihninde tek bir soru yankılandı:
“İnsanlık yıldızlara gidebilir…
ama kalbini de yanına alabilir mi?”
Geleceğe Dair Düşünce
Belki de geleceğin uzay yolculukları yalnızca
teknolojiyle değil, ahlakla ve bilinçle yapılacak.
Yıldızlar arasına giderken, doğayı yok eden
bir tür değil, evreni anlamaya çalışan bir bilinç olmalıyız.
Çünkü uzayın sonsuz karanlığında parlayan
tek şey, insanın içindeki ışık olacak
Işık Yelkenlisi Aurora artık hiçbir yıldızın altında değildi.
Ne Güneş’in sıcaklığı, ne Dünya’nın hatırası kalmıştı.
Yalnızca karanlık… ve milyonlarca ışık yılı ötede parlayan bir umut.
Geminin penceresinden bakınca, yıldızlar artık sabit değildi.
Kaptan Elara’nın gözünde onlar, yaşayan varlıklar gibiydi —
nefes alıyor, sönüyor, yeniden doğuyorlardı.
İnsanın kalbi gibi.
“Evren bize bir yön göstermiyor.
Belki de yolculuğun amacı, bir yön bulmak değil;
kendi içimizdeki heyecanı bastırmaktır
Mürettebat arasında bir söylenti dolaşmaya başladı.
Derin uzayın içinde, hiçbir sensörün açıklayamadığı bir sinyal…
Ne insan sesi, ne mekanik bir parazit.
Sanki biri fısıldıyordu:
“Hoş geldiniz.”
Elara dondu kaldı.
Yıllar önce Dünya’da duyduğu bir ninniydi bu —
annesinin sesiyle aynı titreşimde.
Geminin bilgisayarı analiz etti:
“Kaynak bilinmiyor.
Frekans yapısı: biyolojik değil, ama tanıdık.”
Ve sonra, evrenin karanlığı bir anlığına dalgalandı.
Yelkenlerin üzerine gökkuşağı gibi bir ışık düştü.
Zaman büküldü.
Aurora’nın rotası artık bilinmiyordu — ama ilerliyordu.
Bilinmeze doğru.
“Eğer bizi kimse beklemiyorsa,” dedi Elara,
“o zaman biz, evrenin bizi beklediği yer olacağız.”
“Son Işık”
Aurora artık ışık yıllarını değil, anları ölçüyordu.
Yelkenler yıpranmış, mürettebat sessizliğe karışmıştı.
Kaptan Elara son kez günlüğünü açtı:
“Bilinmeze doğru
Cevap ararken kendimizi bulduk.
Bir galaksininsesi korkutucuydu
İçine çekecek gibiydi
Ters yöne uzaklaştık.
Uzun bir aradan sonra bir gezegen keşvetti bilgisayarımız
Artık tek hedefimizdi orası
Geminin sensörleri bir sinyal yakaladı —
Tıpkı ilk günkü gibi, bir ninni…
Ama bu kez, Dünya’dan değil, bizden geliyordu.
Aurora’nın kalbinden yükselen bir frekans.
Bir yaşam izi.
Işık Yelkenlisi, son enerjisini harcayıp bir kez daha parladı.
O an, karanlık evrende küçük bir yıldız doğdu —
bir geminin hatırasından,
bir insanın umudundan.
Ve sonsuz sessizlikte yankılandı son sözler:
“Bilinmeze devam ettik…
çünkü bilinmez olan, bizdik.”
.
Şiiri
biz çıktık,
ışığın bittiği yerden.
zaman sustu,
gökyüzü nefesini tuttu.
dünya geride kaldı —
bir hatıra, bir mavi yara.
biz yürüdük,
bilinmeze doğru.
her yıldız bir göz gibiydi,
bizi izleyen, bizi unutan.
ama biz,
hiçbir haritaya sığmayan bir umut taşıdık.
gemimiz çözüldü,
ışığa dönüştü adımız.
evrenin kalbine bir fısıltı bıraktık:
“bilinmeze devam ettik,
çünkü bilinmez olan,
bizdik.”
.
09 nisan 2024