İkindi Vakti Hikayeleri -1-

İstanbul, ikindi
vaktinin gölgesine bürünmüştü. Gökyüzü lacivertin en derin tonuna çalarken,
Leyla cam atölyesinin köşesinde bir parça ışığı avuçluyordu. Cam, onun için
sadece bir madde değil; kırıldığında konuşan bir kalpti. O gün, rüzgâr eski bir
hikâyeyi taşıdı. Aras geldi. Sessiz, uzak, ama gözlerinde bir ülkenin duası
vardı. Hindistan’dan gelen bir yolcuydu; ama kalbi, İstanbul’un taşlarına
düşmüştü.
“Cam kırıldığında biz
onu altınla birleştiririz,” dedi. “Çünkü kırıklar hikâyeyi anlatır.”
Leyla sustu. Çünkü onun
kalbi de kırılmıştı. Ama kimse altınla birleştirmemişti. Aras’ın sesi,
Leyla’nın içindeki sessizliğe dokundu. Her sabah ona Sanskritçe aşk sözleri
fısıldadı. Leyla, ona Mevlana’dan dizeler sundu. Camlar artık sadece ışığı
değil, duyguları da yansıtıyordu. Bir gece, Galata Kulesi’nin tepesinde
buluştular. Rüzgâr, geçmişin izlerini savururken Leyla ona bir cam parçası
verdi. İçinde bir damla gözyaşı vardı.
“Bu, seninle tanıştığım
günün ışığı,” dedi. “Ve içindeki kırık, artık altınla birleşti.”
Aras, camı kalbinin
üstüne koydu.
“Senin gözlerinde
zamanı gördüm. Ve artık hiçbir yere gitmiyorum.”