

Radyo birden hafif bir cızırtıyla yeni bir melodiye geçti.
Eksik bir melodi. Yıllardır olduğu gibi yarım, yıpranmış, kırık… Ama o gece
Rıza için ilk kez tamamlanmış gibiydi. Çünkü artık biliyordu: “Hiçbir kelime
gerçekten kaybolmaz.”
Bir defter kaybolabilir, bir şarkı unutulabilir, bir gençlik
sessizliğe gömülebilir… Ama cümleler, bir yerlerde birinin kalbine tutunur;
yolunu bulur, şekil değiştirir, yeniden doğar. Rıza pencerenin önüne geçti. Dışarıda
Ankara’nın rüzgârı hâlâ sürüyordu; yaprakları sürüklüyor, sokak lambalarının
ışığını titretiyordu. Rıza, soluk camın ardından sokaklara baktı. Gözleri bir
noktaya sabitlenmişti. Ama o noktada ne sadece geçmiş vardı ne de sadece
gelecek…
İkisi birden çakışmış gibiydi. Geçmişin ağırlığı omzuna dayanmış, geleceğin
belirsizliği ise hafifçe önüne uzanmıştı. Ama ilk kez ikisiyle birden barışık
hissediyordu. Rıza derin bir nefes aldı. Göğsünde hafif bir rahatlama hissetti.
Sanki yıllardır kapalı duran bir pencere içten bir rüzgârla aralanmıştı içi. Radyonun
cızırtısı odada dolaşıyor, lambanın solgun ışığı yüzündeki çizgileri daha da
belirginleştiriyordu. Ama bu çizgiler artık ona acı vermiyordu. Her biri
yaşadığı bir anı, attığı bir adım, yazdığı bir satırdı. Ve Rıza o gece,
gözlerinden akan yaşları silmeden, içinden bir cümle geçti: “Bazen en kaybolmuş
şeyler, aslında başkalarının hayatında çoktan yerini bulmuştur.” O an, içindeki
eksikliğin bir parçası tamamlanmıştı.
Belki bütün değil… ama artık eksik de değildi.
Geçmişte Bir Gün
Yıllar önce, bir yağmur akşamında, o defteri yanında
taşırken… Avuçlarının arasındaki o kahverengi kaplı, kenarları yıpranmış
defter, rüzgârın ani bir savuruşuyla çantasından düşmüştü. Belki de kalabalığın
içinde omzuna biri çarpmıştı. Belki otobüs durağında bir anlığına dalmıştı. Belki
kader, o defteri ondan alıp başka birinin yoluna bırakmak istemişti. Rıza o
akşam defterin kaybolduğunu fark ettiğinde, içi bomboş olmuştu. Evin kapısını
kapattığında bile fark etmemişti yokluğunu. Montunu çıkarırken bir uğultu vardı
içinde.
Ancak gece lambasının loş ışığında çantasına uzanıp defteri bulamayınca gerçek
yüzüne çarpmıştı.
Sanki biri gençliğinin sesini susturmuş gibi hissetmişti o
gün. O defterin içinde yalnızca şarkılar yoktu. Kırık umutlar, yarım kalmış
cümleler, bir kadının bakışından ilham alan satırlar, rüzgârdan kopmuş
melodiler vardı. Kendi içinin gizli haritası vardı. Defterin kayboluşu, yıllar
boyu taşıdığı bir sessiz yaraya dönüşmüştü. “Ben seni de tutamadım,” diye fısıldamıştı
o gece kendi kendine. Kayıpların en acı vereni, geri dönmeyecek gibi
görünenlerdi.
Ve şimdi… tam onca yıl
sonra, Rıza o defterdeki satırın karşısında duruyordu sanki. Başka birinin
kitabının ilk cümlesi hâline gelmişti. Parmaklarıyla sayfayı tutarken,
kaybolmuş defter bir anda zihninde ışıldar gibi belirdi. Sanki yağmurun altında
kaybolduğu o gün geri gelmiş, genç Rıza’nın üşüyen elleri yıllar içinden uzanıp
bugüne dokunmuştu. Göz kapaklarının ardında bir görüntü canlandı: Üniversite
kampüsünde bir banka oturmuş, defterin sayfalarını karıştıran genç bir adam… Sayfaların
kenarlarında Rıza’nın titrek ama coşkulu el yazısı…
Ve defterin kapağındaki solmuş kelebek resmi. O anda Rıza anladı: Defteri
aslında kaybetmemişti. O defter, yalnızca yolculuğa çıkmıştı. Kitaptaki cümle,
yıllar önce yazdığı satırın bir yankısıydı. Rıza’nın gençliğinde yitirdiğini
sandığı o ses, başka birinin kalbinde büyümüş, filizlenmiş, bir kitaba
dönüşmüştü. Bu düşünce Rıza’nın içini hem acıttı hem de tarifsiz bir sıcaklıkla
doldurdu. Gözlerinden yaşlar süzülürken kendi kendine mırıldandı: “Demek ki
hiçbir şey gerçekten kaybolmuyor…”
Radyo o sırada cızırtılı bir melodiye geçti. Ama bu kez o
cızırtı bile bir bütünlüğün parçası gibiydi. Rıza pencerenin önüne oturmuş,
dışarıdaki taş sokaklara bakarken gözleri bir noktaya sabitlendi. Sanki o
noktada defterin kaybolduğu yağmurlu gün ile bugün birbirine değmişti.
Geçmişin ağırlığı bir anlığına omzundan kalkmış, geleceğin belirsizliği eskisi
kadar ürkütmemişti. “Belki hayat, kayboldu sandığım şeyleri benden almadı…” diye
geçirdi içinden.
“Sadece benden uzaklaştırdı ki başka yerlere dokunabilsin.” Bu düşünce Rıza’nın
içindeki kırık parçayı yavaşça tamir etti. Belki tamamen değil… ama eksik
hissettirmeyecek kadar. Ve o gece, Rıza ilk kez uzun bir zamandır derin bir
nefes alarak hissetti: “Küçük bir kanat çırpışı, yıllar sonra bir hayatı
değiştirebilir ”dedi.