Ankara'nın Taş Sokaklarından Esen Rüzgar-2-

Berrak sokak doğdum büyüdüğüm yer💞👭🎠⏳💚💙🙋🏼‍♀️😘 - Ankara Kalesi  işletmesinin resmi - TripadvisorBerrak sokak doğdum büyüdüğüm yer💞👭🎠⏳💚💙🙋🏼‍♀️😘 - Ankara Kalesi  işletmesinin resmi - Tripadvisor

Radyo birden hafif bir cızırtıyla yeni bir melodiye geçti. Eksik bir melodi. Yıllardır olduğu gibi yarım, yıpranmış, kırık… Ama o gece Rıza için ilk kez tamamlanmış gibiydi. Çünkü artık biliyordu: “Hiçbir kelime gerçekten kaybolmaz.”

Bir defter kaybolabilir, bir şarkı unutulabilir, bir gençlik sessizliğe gömülebilir… Ama cümleler, bir yerlerde birinin kalbine tutunur; yolunu bulur, şekil değiştirir, yeniden doğar. Rıza pencerenin önüne geçti. Dışarıda Ankara’nın rüzgârı hâlâ sürüyordu; yaprakları sürüklüyor, sokak lambalarının ışığını titretiyordu. Rıza, soluk camın ardından sokaklara baktı. Gözleri bir noktaya sabitlenmişti. Ama o noktada ne sadece geçmiş vardı ne de sadece gelecek…
İkisi birden çakışmış gibiydi. Geçmişin ağırlığı omzuna dayanmış, geleceğin belirsizliği ise hafifçe önüne uzanmıştı. Ama ilk kez ikisiyle birden barışık hissediyordu. Rıza derin bir nefes aldı. Göğsünde hafif bir rahatlama hissetti. Sanki yıllardır kapalı duran bir pencere içten bir rüzgârla aralanmıştı içi. Radyonun cızırtısı odada dolaşıyor, lambanın solgun ışığı yüzündeki çizgileri daha da belirginleştiriyordu. Ama bu çizgiler artık ona acı vermiyordu. Her biri yaşadığı bir anı, attığı bir adım, yazdığı bir satırdı. Ve Rıza o gece, gözlerinden akan yaşları silmeden, içinden bir cümle geçti: “Bazen en kaybolmuş şeyler, aslında başkalarının hayatında çoktan yerini bulmuştur.” O an, içindeki eksikliğin bir parçası tamamlanmıştı.
Belki bütün değil… ama artık eksik de değildi.

Geçmişte Bir Gün

Yıllar önce, bir yağmur akşamında, o defteri yanında taşırken… Avuçlarının arasındaki o kahverengi kaplı, kenarları yıpranmış defter, rüzgârın ani bir savuruşuyla çantasından düşmüştü. Belki de kalabalığın içinde omzuna biri çarpmıştı. Belki otobüs durağında bir anlığına dalmıştı. Belki kader, o defteri ondan alıp başka birinin yoluna bırakmak istemişti. Rıza o akşam defterin kaybolduğunu fark ettiğinde, içi bomboş olmuştu. Evin kapısını kapattığında bile fark etmemişti yokluğunu. Montunu çıkarırken bir uğultu vardı içinde.
Ancak gece lambasının loş ışığında çantasına uzanıp defteri bulamayınca gerçek yüzüne çarpmıştı.

Sanki biri gençliğinin sesini susturmuş gibi hissetmişti o gün. O defterin içinde yalnızca şarkılar yoktu. Kırık umutlar, yarım kalmış cümleler, bir kadının bakışından ilham alan satırlar, rüzgârdan kopmuş melodiler vardı. Kendi içinin gizli haritası vardı. Defterin kayboluşu, yıllar boyu taşıdığı bir sessiz yaraya dönüşmüştü. “Ben seni de tutamadım,” diye fısıldamıştı o gece kendi kendine. Kayıpların en acı vereni, geri dönmeyecek gibi görünenlerdi.

 Ve şimdi… tam onca yıl sonra, Rıza o defterdeki satırın karşısında duruyordu sanki. Başka birinin kitabının ilk cümlesi hâline gelmişti. Parmaklarıyla sayfayı tutarken, kaybolmuş defter bir anda zihninde ışıldar gibi belirdi. Sanki yağmurun altında kaybolduğu o gün geri gelmiş, genç Rıza’nın üşüyen elleri yıllar içinden uzanıp bugüne dokunmuştu. Göz kapaklarının ardında bir görüntü canlandı: Üniversite kampüsünde bir banka oturmuş, defterin sayfalarını karıştıran genç bir adam… Sayfaların kenarlarında Rıza’nın titrek ama coşkulu el yazısı…
Ve defterin kapağındaki solmuş kelebek resmi. O anda Rıza anladı: Defteri aslında kaybetmemişti. O defter, yalnızca yolculuğa çıkmıştı. Kitaptaki cümle, yıllar önce yazdığı satırın bir yankısıydı. Rıza’nın gençliğinde yitirdiğini sandığı o ses, başka birinin kalbinde büyümüş, filizlenmiş, bir kitaba dönüşmüştü. Bu düşünce Rıza’nın içini hem acıttı hem de tarifsiz bir sıcaklıkla doldurdu. Gözlerinden yaşlar süzülürken kendi kendine mırıldandı: “Demek ki hiçbir şey gerçekten kaybolmuyor…”

Radyo o sırada cızırtılı bir melodiye geçti. Ama bu kez o cızırtı bile bir bütünlüğün parçası gibiydi. Rıza pencerenin önüne oturmuş, dışarıdaki taş sokaklara bakarken gözleri bir noktaya sabitlendi. Sanki o noktada defterin kaybolduğu yağmurlu gün ile bugün birbirine değmişti.
Geçmişin ağırlığı bir anlığına omzundan kalkmış, geleceğin belirsizliği eskisi kadar ürkütmemişti. “Belki hayat, kayboldu sandığım şeyleri benden almadı…” diye geçirdi içinden.
“Sadece benden uzaklaştırdı ki başka yerlere dokunabilsin.” Bu düşünce Rıza’nın içindeki kırık parçayı yavaşça tamir etti. Belki tamamen değil… ama eksik hissettirmeyecek kadar. Ve o gece, Rıza ilk kez uzun bir zamandır derin bir nefes alarak hissetti: “Küçük bir kanat çırpışı, yıllar sonra bir hayatı değiştirebilir ”dedi.

 Mehmet Aluç

 


( Ankara'nın Taş Sokaklarından Esen Rüzgar-2- başlıklı yazı kul mehmet tarafından 21.11.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu