Yazılı Radyo 14- “Rüzgârın Taşıdığı Dört Şarkı”
Merhaba dostum,
Bugün yazılı radyoda dört farklı rüzgâr vuruyor yüzümüze…
Her biri başka bir yerden esiyor, başka bir duygudan geliyor.
Bir tanesi altın bir akşam güneşinin altından,
biri göçebe bir kamp ateşinden,
biri yorgun bir şehir sabahından,
diğeri Beyrut’un kayıp sokaklarından…
Sana bu akşam, şarkıların taşıdığı bu dört rüzgârın içinden sesleneceğim.
Hoş geldin dostum, yazılı radyo ile bir gece yolculuğuna başlıyor.
Hemen ilk şarkımızı söyleyeyim; şarkıyı dinlerken “zamanın altın rengi akıyor” gibi hissedeceksin.
🎵 Golden Brown – The Stranglers
Sevgili yazılı radyo okuru…
Bu şarkı çalınca insanın zihnini hafif bir serap kaplar.
Golden Brown’ın ritminde sanki zaman erir, yumuşar, akar gider.
Gün batımının altın tonları gibi bir sis çöker her şeyin üzerine.
Ne doğru ne yanlış, ne geçmiş ne gelecek…
Her şey, altın bir renkte asılı kalır.
Bazen insan da böyle bir akşam ister:
Ne hissettiğini tam bilmeden,
kendi içine yarı dalmış, yarı uyanık…
Hafif sarhoş bir dinginlik.
Golden Brown, hayatın çok konuşmadan söylediği bir şeydir aslında:
Her duygunun bir gölgesi, her gölgenin bir güzelliği vardır.
İkinci şarkımız bir göçebe neşesi olsun.
🎵 Gadji Dilo – Tutti Furitti Te Kelas
Bu şarkı, tüm duvarları yıkan, tüm kuralları eğip büken bir kahkaha gibi giriyor içeri.
Ritmin ayağa çağıran, özgürlüğü dürten bir tarafı var.
Şarkının dilini bilmesen bile,
yorgun bir ruhun içinden geçirip temizleyen bir neşesi var.
Bir kamp ateşi yakınca etrafında toplanan insanlar gibi…
Hikâyeler yarım, kahkahalar tam, hayat düzensiz ama güzel.
Sevgili dostum, bazı şarkılar seni olduğun yerden alır ve şöyle der:
“Hadi kalk, biraz yaşa. Bu dünya sadece hüzün için yaratılmadı.”
Gadji Dilo da tam böyle.
Ruhunun avuçlarına sıcak bir hareket bırakır.
---
Bu yazının üçüncü ama kendimizi bulduğumuz kaçıncı şarkı, bilmem…
Ama yine bitmeyen çırpınışı anlatan bir şarkı.
🎵 Vega – Bu Sabahların Bir Anlamı Olmalı
Ve sonra şehir geri geliyor…
Neşenin üstüne çöreklenen o ağır gölge:
Vega – Bu Sabahların Bir Anlamı Olmalı
> “Bu sabahların bir anlamı olmalı…”
Bu cümle, şehirde yaşayan herkesin ortak duası gibi.
Alarm sesine uyanan milyonların iç çekişi.
Sıcak yatağından çıkmak istemeyen bedenlerin fısıltısı.
Bitmeyen koşturmacanın, yarım kalan umutların sesi.
Sevgili okur, bu şarkı çalınca insan bir anda kendini yüksek katlı bir binanın penceresinden dışarı bakarken bulur.
Yağmur yağmıştır belki…
Sokaklar gri, gökyüzü yorgun…
Ve içinden şu geçer:
“Ben bugün kimin için kalkıyorum?”
Ama yine kalkarız.
Çünkü hayat bazen sadece devam etmektir.
Vega bunu biliyor;
biz de biliyoruz ama söylemeye çekiniyoruz.
Benim için sesinde derin anlamlar bulduğum bir sanatçıdan gelsin istedim bu yazının son şarkısı:
Kaybolmuş bir şehrin kalbinden gelen ağıt…
🎵 Fairuz – Le Beyrut
Ve sonra tüm geceyi başka bir tona çeviren bir ses yükseliyor:
Fairuz…
“Le Beyrut” çaldığında,
kalbinde hiç görmediğin bir şehrin acısını duyarsın.
Beyrut sadece Beyrut değildir artık;
kendi kaybettiğin her yer, her kişi, her duygu olur.
Yıkılmış sokaklar, terk edilmiş evler,
denizin kıyısında unutulmuş bir çığlık…
Fairuz’un sesi hem ağıt hem dua gibidir:
Kayıpların adı konur, geçmişle barışılır,
acının bile bir zarafeti olduğu hatırlanır.
Bu şarkı insana der ki:
“Bir şehir gibi kırılırsın bazen…
Ama yine de denize bakan bir pencere bulursun kendine.”
Sevgili dostum, yazılı radyo okuru…
Dört şarkı, dört ruh, dört gölge…
Her biri başka bir yerden esti;
ama hepsi aynı noktada buluştu:
İnsanın kendini aradığı yerde.
Golden Brown’ın sisli rüyasında kaybolduk,
Gadji Dilo’nun ateşiyle ısındık,
Vega’nın sabahlarına iç çektik,
Fairuz’un acısında durulduk.
Şimdi gece yavaşlıyor dostum.
Şarkılar birer birer kapanıyor.
Işıklar sönüyor.
Ama içimizde dört rüzgâr hâlâ dolaşıyor.
Yazılı Radyo’nun bu gecelik yayını burada bitiyor.
Sen yine kal, bir süre müziğin ardından gelen sessizliği dinle.
Belki içindeki fırtına da bir yerde çekilmeye başlar.
Görüşürüz sevgili dostum,
Rüzgâr nereye eserse, sen de orada nefeslen. 🌙🌬️