Yıkıldı
düşüncelerimi fetheden sözler,
Acının kıvranan
isyanlarında,
Ruhumuzu öperken
hüzün,
Gecenin bir
vaktinde sus oldu,
Derinden kanadı
duygular.
Mezarı eşelenmiş,
Kör bir kuyuya
düşürüyorsun ümitlerimi,
Korkarım karanlıktan,
Yapma diyorum.
Bir garip
ademoğlu kadar cürümüm.
Verebilecek her
şeyimi feda etmiştim sana,
Vakitsizce pencereme
konan güvercine,
Açtım penceremi.
Ağlamıştı,
yaşlarını sildim,
Dağılmıştı, toparladım,
Kırılmıştı kanatları,
onardım
Şimdi,
Uçma diyorum…
Teninin kokusunu
sal üstüme üstüme,
Bakışlarına nazar
et.
En müstesna
gülüşünle kucakla beni,
Kıyama dursun
ayaklarım parmaklarının ucunda.
Fakat kurşuni acılarla
bıraktın beni,
Derin bir uçuruma
düşüyorum,
Sımsıkı tut ellerimi,
Bırakma diyorum…
Beyaz şehirler
yıkılıyor üzerime,
Ölüyorum her
çıkmaz sokağın başında,
İçimde çatlamış fay
kırıkları.
Sensizliğe hüküm
giymiş kelimelerim,
Bir fanusun
içinde titriyor dudaklarım.
Demiştim,
Ağlamak erkeklere
göre değilse de
Çırpınıyor
yüreğimin yarısı,
Ağlatma diyorum…
Sen kırmızıyı
severdin,
Ben en çok sarıyı.
Umutlarımızı boyardık
renk renk.
Hayallerimiz mavi
olurdu,
Mutluluklarımız yeşil.
Karamsarlıklarımız
ise hep siyah.
Gökkuşağını çalardık
birlikte.
Bakıyorum da
Ona da karalar
çalıyorsun,
Etme diyorum etme…
Yalan mıydı?
verdiğin sözler sevgili,
Sönmüş ümitler mi
besledin içinde.
Gözlerin mezar,
Sözlerin kurşun…
Oysa ben en kadim muhafızlar gibi,
Aşkımı savunmaktayım.
Verdiğin sözleri
taşımıyorsa bedenin,
Sırtlanmıyorsan
söylediklerimi,
Sende vur gitsin
beni,
Yaşatma diyorum…
Âdem Efiloğlu