Yirmi sekiz yaşındayım. Ömrüm boyunca sıradan bir insan olduğuma inandım, sıradan bir insan olmak istedim. Ama bu isteğim bir türlü gerçekleşmedi. Ya insanlardan bir adım öndeydim ya da bir adım geri. İçgüdülerimle birçok hata yaptım ve içgüdülerimle birçok başarıya ulaştım. İçgüdülerim devamlı benden bir şeyler istediler. Zaman zaman istediklerini kendilerine vermiş olsam da çoğu zaman bu istekleri geri çevirdim. Biliyordum ki içgüdülerim doyuruldukça acıkan canavarlardı. Bu canavarlar en zavallı ve en korumasız olduğum zamanlarda en zayıf olduğum yerlerden saldırıyorlardı. Bu istekler arasında her zaman karşı durduğum bir istek vardı ki her zaman karşısında durdum. Ama tatlı hayliyle vakit geçirmekten de geri kalmadım. Bu istek öldürme isteğiydi.
Bilmiyorum tüm insanların içerisinde mevcut mudur bu istek? Bunu herhangi birisine soramıyorsunuz. Sizin aklını yitirmiş bir deli olduğunuzu düşünüyorlar. Ama küçük bir çocukken bile cinayet hayalleri kurardım ben. Hatta Allah’tan cellât olmayı dilerdim. Bu isteğim hiçbir zaman gerçekleşmedi elbette. Aksine ortalama bir hayatım oldu. Ölümler gördüm her insan gibi bende. Ama bu hiçbir şey hissettirmedi bana. Yalnızca bir tiyatro sahnesindeki oyuncu gibi üzüldüğümü göstermeye çalıştım. Çünkü öyle olması gerekiyordu. Okuduğunuz satırlar size benim bir psikopat, sadist olduğum izlenimini verebilir. Ama yanılıyorsunuz. Ben bir işkenceci olmadım hiçbir zaman. İnsanların acı çekmesinden de asla hoşlanmam. Üstelik insanların ağlamasına dayanamayacak kadar da yufka yürekliyim. Benim bahsettiğimin hislerle ilgisi yok. Eğer bir cinayet işleseydim bunu en acısız ve en kolay yoldan yapardım. Mesela bir silahla kurbanın beynine ateş etmek ya da boğazını kesmek. Kimyasal gazlar, nükleer silahlar da olabilir. Ben kurbanın acı çekmesini istemiyorum, yalnızca ölmesini istiyorum, yalnızca öldürmeyi. Kurbanın kimliği de önemli değil benim için. Gerçi öldürmek istediğim birçok isim sayabilirim şimdi ama o ayrı.
Bu güçlü öldürme isteğine hiçbir zaman boyun eğmedim. Buna inancım ve vicdanım hiçbir zaman müsaade etmedi. Ama gerçekleştiremediğim bu isteğim yüzünden devamlı olarak üzgünlük hissi yaşamaktayım. Her insanın bir yakını var; annesi, babası, kardeşi, akrabaları, eşi ve çocukları. Onlara acı çektiremem elbette. Kimsesiz bir insanı öldürmek ister misin diye sorarsanız cevabım hayır olur. Çünkü ben dünyada kimsesiz insanların olduğuna inanmıyorum. Kimsesiz olduğunu düşündüğümüz insanlar Allah’ın kulu değiller mi? Allah’a nasıl hesap verebilirim?
Ama hayal kurmakta özgürüm elbette. Yeter ki hayallerim gerçeklerimi ele geçirmeye başlamasın.
Eğer öldürseydim işe adaletsizlik yapan insanlardan başlardım. Çünkü bence bütün suçların temelinde adaletsiz yatmaktadır. Kırılma noktası adaletsizliktir. Bunu hukuk olarak düşünmeyin. En basit bir iş yerinde bile eğer amir adil değilse ölmeyi hak ediyor demektir. Özellikle kendi benliklerini zirveye çıkarıp diğer insanları küçümseyen insan müsveddelerini çok öldürmek isterdim. Kulaklarının arkasına küçük bir kurşun deliği o kadar. Dünya bir pislikten daha temizlendi. Sizce de makul olan bu değil mi? Bu insanların üremelerine ve genlerinin insanlığın gen havuzuna taşınmasına ne gerek var? Belki bu şekilde namussuzları insanlıktan kazımış oluruz, kim bilir?
Elbette ki yaşama hakkı kutsaldır. Ama bu kutsallığa layık olmayana ne yapmalı? Kimin yaşayıp kimin öleceğine yalnızca Allah karar verir, buna can-ı gönülden inanıyorum. Ben yalnızca içimdeki isteğe kulak veriyorum.