Aslında çok da zaman geçmedi farkına
varalı. Ne yaparsam yapıyım, nereye gidersem gideyim kendimi onun bir parçası
olarak gördüm.
Dediğim gibi aradan çok zaman geçmedi;
belki on yıl bile olmadı. Ama onu fark ettiğimden bu yana uzak kalamıyorum
ondan. Şimdi tamamen onun içindeyim. Tek başınayım ve onunlayım. Aslında onunla
olduğum zaman kendimi yalnız hissetmemem gerek ama bazen dayanamıyorum işte.
Çocuk gibi bir yüreğim var. Karnı acıkınca kayısı ağaçlarına tırmanan, kavak
ağaçlarının hışırtısını dinleyen, pırıl pırıl ve masmavi bir gök altında
çamurla oynayan o çocuğu özlüyorum. İnanamıyorum bedenimin bu kadar büyüdüğüne.
Yapamıyorum onsuz. Kulağıma gelen her
güzel melodi ondan, bir parça sanki. Yüce Allah’ımdan gelen bir nimet mi, yoksa
bir ceza mı karar verebilmiş değilim. Yıllardır bunun farkına varamadım. Ceza
mı, yoksa hiç kimseye –ya da çok az kişiye verilen- verilmeyen bir hediye
miydi?
Bilmiyorum işte, yıllar geçti;
anlayamıyorum. Anladığım zaman ölecek miyim? Geceleri, kavak hışırtılarını
dinlerken ay ışığının altında bunları mı düşünmüştüm. Yoksa başka bir iklimin
izleri miydi bütün bunlar.
Bulamadım. Yıllardır o bana bakıyor, ben
ona bakıyorum. Hiçbir cevap bulamadım… Yoksa ölünce mi bulacağım bilemiyorum.