Birkaç yıl önce şehir dışından gelen misafirlerimi Balıkesir’in tarihi yerlerini gezdirirken Alaca Mescit önünde durduk ve Alaca Mescit hakkında bilgi vermeye başladım misafirlerime. Anlattıklarım bittiğinde “Bu kadar mı Alaca Mescit hakkında söyleyeceklerin?” sözüyle yan tarafa döndüğümde merhum Ismail Işıkman’ı gördüm. Camiden çıkmış, beni görünce yanıma gelmişti. Ismail hocam yıllar önce Balıkesir’e taşındığımda ilk tanıştığım, evime ilk gelen ve ilk misafir gittiğim Balıkesirliydi.

 

“Hocam, sözü size bırakayım, siz varken bana laf düşmez.” deyip sıyrılıverdim kendimce. Ismail Işıkman Alaca Mescit ruhunu, Balıkesir’in kurtuluş mücadelesi, Kuvayı milliye ruhu ile hareket etmesi ve milli mücadelenin başlangıç noktası olması açısından önemini anlatmıştı bize. Mekanı cennet olsun.

 

Balıkesirlilere Balıkesir’in kurtuluşunu anlatmanın yersiz olacağı düşüncesindeyim; ancak şehrin ya da şehirlerimizin kurtuluş günleriyle ilgili takıldığım bir noktaya değinmek istiyorum.

 

Yine yıllar önce bir televizyon kanalında Can Dündar’ın Çanakkale Savaşları yıllarında boğazın sularına gömülen bir Fransız savaş gemisiyle ilgili belgeselini izlemiştim ve hemen ertesi gün bu programla ilgili bir yazı yazmıştım.

 

Dündar, ülkemizi işgale gelen Fransız savaş gemisinin sulara gömülüşünü öyle hazin bir ifadeyle anlatmıştı ki o gemiyi vurup sulara gömdüğümüze pişman olmuştum neredeyse. Şunu sormuştum yazımda Dündar’a: “1915’te Çanakkale Boğazı’nı geçmeye çalışan gemiler ülkemize turistik gezi için mi gelmişlerdi? O gemilerdekiler masum turistler miydi de biz onları boğazın derin sularına gömerek hata yaptık? Ellerimiz kırılaydı da onu batırmasa mıydık?”

 

Kurtuluş günlerine gelelim: Biz Balıkesir’i, Maraş’ı, Antep’i, İzmir’i kimlerden kurtardık? Neden kurtardık? Ülkemizi merakla gezmeye gelen masum turist kafilelerini yüz geri etmek suretiyle mi kurtardık vatanımızı? 1900’lü yılların başında İzmir’e, Manisa’ya, Balıkesir’e gelenler hangi amaçla gelmişlerdi ülkelerinden?

 

Biz neden Çanakkale’de Balıkesir Lisesi’nin bir neslinin tamamını şehit verdik?

 

Özal zamanında gerçekleşmiş bir olay anlatılır: Japon eğitim uzmanları gelmiş ve ülkemizin eğitim sistemini incelemiş, Özal’ın bürokratlarının da hazır bulunduğu bir ortamda raporlarını sunmuş ve sonuç olarak şunu söylemişler: “Sizin eğitim sisteminizde milli ruh yok!” Özal’ın “Nasıl?” sorusu üzerine şunu anlatmışlar: “Biz Japonya’da okula başlayacak çocuklarımıza milli ruh şoklaması yaparız. Onları önce toplu halde hızlı trenlere bindirir, dev fabrikalarımızı, teknoloji merkezlerimizi gezdirir ülkemizin gücünü gösteririz. Sonra da bu yavrularımızı alır Hiroşima ve Nagazagi’ye götürür orada atom bombası atılan ve yıllardır ot dahi bitmeyen alanları gösterir deriz ki: Eğer siz çalışmaz, bilinçlenmez ve az önce gördüğünüz teknolojiye sahip olmak için çalışmazsanız sonunuz böyle olur.”

 

Bürokratlardan biri atılır: “Ama bizim Hiroşima’mız yok ki!”

 

Japon uzmanın cevabı bize tokat gibidir: “Sizin Çanakkale’niz on Hiroşima eder!”

 

Kurtuluş törenleri bir iki süslü laf edilip protokol gereği yerine getirilerek geçiştirilmemeli. Bugünün nesline yukarıdaki soruların cevabı ve ruhu verilmeli.

 

Biz çocuklarımıza 6 Eylül’ün ruhunu veremediğimiz sürece bu törenler sadece yasak savma faslından ibaret kalır.

 

Milli ruh şoklaması yapınız efendim, milli ruh şoklaması!

 

( Kurtuluş Günü – 6 Eylül başlıklı yazı M. Kuvancı tarafından 2.09.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu