Büyük Türk Milliyetçisi Atatürk
BÜYÜK TÜRK MİLLİYETÇİSİ ATATÜRK
M.NİHAT MALKOÇ
Ölmek, bedenen dünyadan ayrılmaktır. Vücudumuzun hammaddesi olan et ve kemiğin aslında pek bir değeri yoktur. Çünkü bütün varlıkların kendilerine ait vücutları vardır. Bu, bizim hayvanlarla olan ortak vasfımızdır. Oysa insanı değerli kılan ve ölümsüzleştiren ruhtur. Allah ruhumuza değer vererek bizi muhatap kabul ediyor. Düşünme, doğruyla yanlışı ayırt etme kabiliyeti olarak tanımladığımız muhakeme, bizi biz yapan değerlerin başında gelir. İnsan, muhakeme gücüne sahip olduğu için kâinatın özüdür; her şey ona nispetle anlam kazanır. Onun için bedenin dünyayla irtibatını kesmesi, maddeden ölüm olarak görülse de gerçek ölüm adımızın, sanımızın unutulmasıdır. Dünyadayken savunduğumuz fikirlerle insanların gönlünde yer edinebilmişsek bu ölümsüzlüğün kapısını açar biz fânilere…
Ölümsüzlüğe kanatlanan, Türk tarihinin ölmez kahramanlarından biridir Atatürk!…. Atatürk, maddeden aramızdan ayrılalı on yıllar oldu. Fakat O, yaşarken ne kadar gündemdeyse bugün de en az o kadar gündemdedir. Onu, vefakâr Türk milleti unutmadı. Bundan sonra da hep diri kalarak gündemden düşmeyecektir. Çünkü onun savunduğu değerler, insanlığın temel dinamikleriydi. İnsanlık var oldukça bu ilkeler hayatımıza yön verecektir. Gazi, milletinin maddî ve manevî hususiyetlerini çok iyi biliyordu. Hiçbir sosyolog onun kadar milletinin sosyal vasıflarına vakıf değildi. O nedenle kısa zamanda çok büyük yol kat etmiştir. Milletini çok seven Atatürk, halkıyla bütünleşmişti. Milletini hor ve hakir görmemişti. O, Türk halkının bütün özelliklerini şu ifadeleriyle yansıtmıştır:
"Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir... Türk milleti millî birlik ve beraberlik içerisinde güçlükleri yenmesini bilmiştir… Türk milletinin tarihî bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medenî
âlem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır..."
"Giriştiğimiz büyük işlerde, milletimizin yüksek kabiliyet ve yüksek sağduyusu başlıca rehberimiz ve başarı kaynağımız olmuştur."
"Türk kuvvet ve zekâsının yenmediği ve yenemeyeceği güçlük yoktur."
"Bizim milletimiz derin bir maziye maliktir... Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır."
"Türk, esirlik kabul etmeyen bir millettir."
"Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır."
"Türk'ün haysiyeti, onuru ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür."
"Türk milleti güzel her şeyi her medenî şeyi, her yüksek şeyi sever, takdir eder. Fakat muhakkaktır ki, her şeyin üstünde takdir ettiği bir şey varsa o da kahramanlıktır."
"Bizim milletimiz, vatanı için, hürriyeti ve egemenliği için fedakâr bir halktır."
"Bizim başka milletlerden hiç bir eksiğimiz yok. Cesuruz, zekiyiz, çalışkanız, Yüksek amaçlar uğrunda ölmesini biliriz."
Atatürk, gerçek Türk milliyetçisiydi. O, milliyetçiliği kafatasının şekli boyutunda basit ve ilkel bir anlayışla ele almamıştır. O, milliyetçilikte ait olma bilincini esas almıştır. Türk oluşunu en büyük övünç kaynağı olarak görmüştür. Bunu şu sözüyle dile getirmiştir:
"Benim hayatta yegâne fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir."
Türk Milleti, İslâmiyet'ten evvel de, sonra da üstün bir ahlâk üzere yaşamıştır. Asalet bu milletin kanında vardır. Pek çok millet tek Tanrı inancını reddedip putlardan medet umarken Türkler tek Tanrı inancını esas alarak inandıkları yüce kudrete "Gök Tanrı" ismini veriyorlardı. Müslümanlığın kabulüyle mevcut asaletleri imanın nuruyla daha da inkişaf ederek bugünkü şeklini aldı. "Alp" idiler, "Alperen" oldular. Bu yeni durum onları daha da güçlü kıldı. Anadolu'nun fethi ve İslamlaşması bu "alperen" ruhunun üstün eseridir.
Irklar arasındaki fiziksel farklılıkların insanların yeteneklerinde değişimler oluşturduğunu ve bazı ırkların ötekilerden üstün olduğunu savunan anlayışa "ırkçılık" diyoruz. İnsanları derilerinin rengine göre beyaz, siyah, sarı, esmer ve kızıl olarak ayıran bu anlayış, nerden bakarsanız bakın, sakattır. Öte yandan inançla ırk kavramlarını birbirine karıştırmamak gerekir. Türkler Müslüman olduktan sonra milliyetlerini değiştirmediler. Zaten milliyet irsî bir kavramdır; ne sonradan elde edilebilir, ne de değiştirilebilir. Nasılsa öyle kalır. Bunun yanında insanın milletini sevmesi çok tabiîdir. Hiç kimse milletini ve milliyetini sevip kabullenmekle suçlandırılamaz. Yeter ki başka milletleri ve milliyetleri tahkir etmeyelim. Dinle milliyeti birbirine karıştırmak, yanlış sorulan bir soruya doğru cevap verilmesini beklemek kadar abestir. Din ayrı, milliyet ayrıdır. Birinin varlığı ötekine engel değildir.
Lâyık olunmayan kuru övgü ve hamaset büyük milletlerin şiarı değildir. Övünmek için de övgüye lâyık olmak gerekir. Mazide donup kalmak ve geçmişle övünüp durmak geleceğe hiçbir katkı sağlamaz. Çok şükür ki ecdadımız, arkasında büyük bir manevî miras, şan ve şeref bırakmıştır. Onun için ne kadar övünsek azdır. Lâkin maziden günümüze ulaşan bu değerleri tüketmemeliyiz. Onlara yeni başarı halkaları eklemeliyiz. Ancak o zaman milliyetimizle iftihar etme hakkına sahip oluruz. İnsanlar milliyetlerini inkâr etmemelidir. Bu bizim hüviyet cüzdanımız hükmündedir. Türklüğün esas olduğunu, milliyetimizi baş tacı etmemiz gerektiğini söyleyen Atatürk, bu mevzûyu kendi üslûbunca şöyle dile getiriyor:
"Bu memleket tarihte Türk'tü, hâlde Türk'tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır."
"Türklük esastır. Bu mevcudiyeti tarih içinde araştırmak, birbirini izleyen bir tarih zinciri içinde tespit edilecek Türk medeniyeti ile övünmek yerinde olur. Fakat bu övünmeye lâyık olmak için bugün çalışmak lazımdır."
Tarihe baktığımızda liderlerin, idare ettikleri ülkelerin kaderlerini belirlediklerini görüyoruz. Yeni Türkiye'nin kurucusu, modernleşmenin öncüsü Atatürk, az zamanda çok ve büyük işler yaparak bütün dünyanın dikkatini, bir zamanlar "hasta adam" olarak nitelendirilen ve paylaşılmaya kalkışılan Türkiye üzerine çevirmiştir. Esir ve mazlum milletler de bu başarıdan esinlenmiştir. Atatürk onlara da model olmuştur. Bu harikulâde tekâmülün mimarı kendisi olmasına rağmen O, başarıyı daima milletine mal etmiştir. Hiçbir zaman bu muvaffakiyetlerden kendisine aslan payı çıkarmamıştır. "Büyük şeyleri büyük milletler yapar" diyerek milletinin azametini ön plana çıkarmıştır. Daima ekip çalışmasına inanmış ve bunu tatbikatlarıyla bizzat göstermiştir. Bu konuda söyledikleri ne kadar da manidardır:
"Türk milletinin son yıllarda gösterdiği harikaların, yaptığı siyasî ve sosyal inkılâpların gerçek sahibi kendisidir. Milletimizde bu kabiliyet ve tekâmül var olmasaydı, onu yaratmaya hiçbir kuvvet ve kudret yeterli olamazdı."
"Bu millet, kılı kıpırdamadan dava uğruna canını vermeye razı olmasaydı ben hiç bir şey yapamazdım." …"Giriştiğimiz büyük işlerde, milletimizin yüksek kabiliyet ve yüksek sağduyusu başlıca rehberimiz ve başarı kaynağımız olmuştur."
Bugün krallar, kraliçeler, imparatorlar, dükler tarihin çöp sepetinde çırpınırken Atatürk yirmisinde bir delikanlı gibi milletinin yüreğinde ve hayallerinde yaşıyor. Çünkü O, içinden çıkmış olduğu milleti 'koyun', kendisini 'çoban' olarak görmedi. Halkıyla omuz omuza, yan yana, el ele aydınlık ufuklara yürüdü. "Ben" demedi, "Biz" dedi. Halkını ezmedi. Ne yaptıysa milleti için yaptı. O millet de bir vefakârlık örneği göstererek onun görüşlerini, manevî şahsiyetini hakkıyla yaşattı. Unutulmamalıdır ki milletinden kopuk yaşayan, halka rağmen doğru da, yanlış da olsa kendi fikirlerini tek alternatif olarak sunan despot liderler eninde sonunda yok olmaya mahkûmdur. Onun içindir ki Atatürk, cumhuriyetle daha da büyümüştür.
Atatürk gibi gerçek bir Türk milliyetçisine sahip olduğumuz için ne kadar gururlansak azdır. Fakat bizler fert ve millet olarak onun yolundan giderek ülkemizin çağdaş medeniyet seviyesine erişmesine katkıda bulunmalıyız. Atatürk'ü sevmek ve onun izinde olduğumuzu ispatlamak hamaset dolu kuru laflarla olmaz. Bugün Atatürk üzerinden politika yürütenlerin çoğunun Atatürk'ü ve Atatürkçülüğü gerçek anlamda anla(ya)madıklarını görüyoruz.
(
Büyük Türk Milliyetçisi Atatürk başlıklı yazı
M.Nihat Malkoç tarafından
12.05.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.