Kurban, Allah’a yaklaşmak için sunulan şeydir. Bütün dinlerde bulunan bu şey, zamana göre değişiklik göstermiştir. Kitabı olan dinlerin aslı İslam olduğu için, geçmişteki kurbanların aslını da Kuran’da bulabiliriz.
İlk sorumlu insan olarak bildiğimiz Âdem’in iki oğlu kurban sunarlar. Birininki kabul; öteki reddedilir. Çünkü kurbanda niyet ve ardındaki hayat tarzı önemlidir. (Maide: 5/27)
O günkü şartlarda kabul, gökten inen bir ışık huzmesinin sunulan şeyi yok etmesidir. Bugünkü, bilim-kurgu filmlerindeki “uzaya ışınlanma” gibi. (Âli-imrân: /183) Kurbanı kabul edilmeyen Kabil, kabul edilen Habil’i öldürmek ister ve yeryüzünde “ilk kâtil” olur. Bu hikâyeden sonra verilen mesaj şudur: Kestiğiniz kurbanın kanı toprağa akar, etini yer/yedirirsiniz; Allah’a ulaşacak olan ise, niyetinizdir. (Hacc: 22/36–37)
Kuran’da ikinci büyük kurban olayı, miladdan önce, Hz. İbrahim zamanında yaşanır. Rasullerin rüyası vahiy yerinde olduğundan; oğlunu kurban ettiğini gören İbrahim (a.s.), oğluna danıştıktan sonra gereğini yapmak için müthiş imtihandan geçerler. Kazandıkları imtihanın ödülü olarak kendilerine kurbanlık bir hayvan gönderilir. Sonra da bu “İbrahim milletine/ümmetine” hatıra bırakılır. Böylece kurban ibadeti gerçekleşmiş olur. (Sâffât: 37/107)
Aynı coğrafyada fakat miladdan sonra gerçekleşen benzer bir olay da Hz. Muhammed (s.a.s.)in babasıyla ilgilidir. O problem de benzer bir şekilde; “bir insanın kazaen öldürülmesinin bedeli” olan 100 deve kesilerek çözülür. Ama bu ümmete de, öncelikle hac vesilesiyle, kurban kesmek emredilir. (Hac: 22/28)
Dikkat edilirse, kurbanla ilgili son buyruklar Hac suresindedir. Hani, ağzı olanın konuştuğu şu memlekette bir muhabir, “Oruç yine Ramazan’a denk geldi” demişti. O hesaptan, Kurban da Hacca denk gelmektedir. Çünkü kurbanın aslı, hac kurbanıdır.
Bu ümmetin ustası, Hacca gitmeden de kurban kesmiş; neden, nasıl kesileceğini göstermiştir. Hacca gidemeyen, “hali-vakti yerinde olanlar” için de Efendimiz “Kurban kesebilecekken kesmeyen, musallamıza yaklaşmasın” buyurarak buna özendirmiştir. Yaşayan mezheplerin imamları kurbanın hükmüne –fıkıh anlamında- “sünnet” demişlerdir. Yalnız Hanefi mezhebi imamı, sünnetten önemli görmüş, farz da diyememiş; ikisi arasında “vacip” diye bir hüküm vermiştir. Yani kurban sadece Hanefilerde bu kadar önemlidir.
Şehirde yaşayan insan düşüncesine çok uygun bir anlayış olduğu için devlet mezhebi olmayı da sürdüren Hanefi mezhebi geleneğinden gelen bizler de kurbanı önemseriz. Nice farzları yapmazken bunu terk etmeyecek kadar…
“Gelenek” sözünü kullandım çünkü günümüzde kurban “ibadet” olmakla beraber “âdet” olma yönü baskın bir ibadettir. Bu yüzden kesmemesi de gerekenler kesmekte; değişen şartlar yüzünden –bir seferlik- kesmemesi gerekenler de ikincisine tevbe etmektedir. Çünkü çevresi tarafından kendisine yakıştırılmamakta; “benden nesi eksik” denilerek pay bile verilmemektedir. Hani kurban da niyet önemliydi?
Kurban bedelinin asgari ücreti solladığı şu yılda kurban kesmemeyi kim göze alabilir?
Niyetimize gelince –herkesin niyeti Allah’la kendi arasında- ama “Ev için et, Hakk için kurban” sözü niyetimizi ele vermektedir. “Kavurma şöleni” diyenlere fırsat vermektedir. Ben onlara katılmıyorum ama kurbanın ruhundan habersiz olduğumuzu söylüyorum. İbrahim ve oğlunun başından geçenin imtihan olduğunu biz biliyoruz ama onlar bilmiyordu. Onun için aday peygamber, bu imkânsız durum karşısında babasına,“İnşallah beni sabredenlerden bulursun” diyordu. Bu anlamda kurbanım hayvan “benden bedel”dir. Kurbanı keserken bir yeri kesilenler, “canlarının nasıl tatlı” olduğunu görüyorlar. Bırakın canımızı, her bayram bir parmağımız istense, kaç kişi verir? Rabbim, onu istemediğini göstermiş; fidye göndermiştir. Biz onun hatırasını yaşatıyor; kanla yazılan bu sözleşmede “Canımı istesen verirdim ama mal istedin, kesiyorum; kabul et.” Ama kurbanla ilgili yukarda numarasını verdiğim ayetleri bile okumamışsak, Kuran’da “canınızla cihad edin” diyen ayetleri nereden bileceğiz?!.
Ben “Ya Rabbi, canımı istesen verirdim ama mal istedin, kesiyorum” derken ne kadar samimiyim? Bir bayramda bir parmağı istense, veremeyecek olan ben kurban olur muyum? Müslümanlığın yaşanması ve yaşatılması uğrunda burnu bile kanamayan benden kurban olur mu?
Sizi bilemem, siz de kendinize sorun.