Geceydi ve yağmur yağıyordu. Bir karar verdim; sonra kararımdan döndüm... Şimdi ise aynı kararı verip vermemekte kararsızım... Nedensiz bir umutsuzluk, geri dönülmez bir yola çekti beni. Hani şu yelkeni olmayan tekne hikâyesi... Ben şimdi okyanusun ortasında, çok ama çok uzaklardaki ışıklara bakarak avutuyorum kendimi. Arada bir hayali geliyor, gelme diyorum! Bu saatten sonra, geleceksen de gelme diyorum. Biliyorum ki kaybetmeye alıştım. Şunu da biliyorum ki, KAYBETMEYE ALIŞAN, KAYBETMEKTEN KORKMAZ
Yeniden başlamalıyım hayata. Öyle ki silip atmalıyım her şeyi. Kayboldum yalnızlığın çukurlarında. Kurtulmak için unutmak ve unutulmak, bilmiyorum ama tek çözüm gibi geliyor bana. Belki bilmiyorum… Bu sonu gelmeyen bir çelişki, belki bir kısır döngü… Yalnız doğup, hayatının en önemli dönemlerini yalnız geçiren kaç kişi vardır diye düşünüp duruyorum. Kâinatın ortasında kalmak nasıl diye düşünüyorum. Her gün doğsa da güneş, kuşlar uçsa da uçsuz bucaksız semada; umut edilecek en küçük bir gözyaşı var mı diye düşünüyorum.
Sevgi uzaklarda ama çok uzaklarda, yüzünü bile görmediğim sevgilimin kalbinde saklı biliyorum ama. Oraya ulaşmak ve hayal kırıklığı yaşamadan geçen; hiç yaşayamadığım ömrüme, imrenerek bakıyorum şimdi.
Aydınlıktan uzaktayım. Bu etten beden, bu topraktan her insan düşündürüyor beni. Her güzel sabah gözlerimin önüne geliyor ama çürüyen bedenim… Üzerimde gezinen karanlığa bakıyorum. Nereye gitsem peşimden ayrılmayan, karanlık gölgemden korkuyorum aslında.
Kaybettim diyorum haykırarak. Kaybetmekten korkmuyorum…