Üniversite yıllarında, adını okuyup başına baktığım kalın bir romanın ilk sayfasında bir cümle görmüştüm: “Canım sıkıldığı için yazdım.” Çok saçma gelen bu cümle kalın romanı okumamam için ikinci bir gerekçe olmuştu; okumamıştım. Aradan geçen 30 yıldan sonra o cümleyi şimdi anlıyorum. Canım sıkıldığında yazmak zorunda kalınca…

Bir yazar arkadaşla sohbet ederken, ara sıra yazmanın rahatlattığı konusunu konuşuyorduk. Bir ara “Yazmak için kızmak gerekir.” cümlesini kullanmıştım; hoşuna gitmişti. İki aydır yazmıyordum. Onun da nedeni bir şeylere kızmaktı.

Şu günlerde basın ve medyada “Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu'nun (TAPDK) yayınladığı yönetmelik” tartışılıyor.

Adam diyor ki, “Benim kanıma göre, Meclis içkiyi yasaklayacak da, bunu yavaş yavaş yapıyor.”

Aklımıza bir fıkra geliyor: İki kişi yolda yürürken, birisi “Bugün hava bulanık.” der. Öteki buna “Bana hakaret ettin!” diye tepki gösterir ve küser. Beriki sebebini sorunca şöyle der: “Hava bulanık olunca yağmur yağar. Yağmur yağınca yerler göl olur. Gölde ördekler yüzer. Ördeğin burnu uzun olur. Sen bana “Burnu uzun!” dedin.

Adam diyor ki, “Özgürlükler kısıtlanıyor; başkasına zarar vermedikçe, kişi içip içmeyeceğine karar vermeli.”

“Bu adam içkiyi bilmiyor” diyemem ama “Milletin gözünün içine baka baka yalan söylüyor.” Trafik polislerinin “alkol testi” yaparken karşılaştıkları durumları sık sık görüyoruz.

Bu adam, içip de karşı şeride geçenlerin sebep olduğu faciaları göre göre, nasıl “başkasına zarar vermemekten” bahseder.

Yıllar yılı kimileri yaptığı pislikleri sarhoş olma mazeretine dayayarak yapmıştır. Sarhoşluk bahanesiyle başkasına zarar veren, neden kendine zarar vermiyor?

Kim demişti onu? İçki “Şişede durduğu gibi kafada durmuyor ki!”

 “İçki Yönetmeliği” konusu getirilip dine dayandırılıyor ve “Demoklesin kılıcı!” olan “şeriat isteme” dillendiriliyor. İslam Dini’nin içkiyi yasakladığı; tek kelimeyle “pistir!” dediği doğrudur. Bu memleketin çoğunun “Müslüman halk” olduğu da bir gerçektir. En son varılan evrensel anlayış’ın geldiği yer de burasıdır. Konuyu dine dayayarak “şeriat geliyor!” diyenlere karşı biz de “bu kısıtlamalara karşı çıkmayı” dinsizliğe dayasak kim ne der?!.

Şubat-Mart ayında cinsel kıvama gelen kediler acayip sesler çıkarır, birbirine saldırılar. Bunlar halk arasında “Gücük kedisi!” diye bilinir. Dışardan bakan biri, erkek kedinin dişi kediye zulmettiğini düşünür.  Ben de onlardandım. Sonradan öğrendiğime göre, erkek kedi hem bastırır hem de bağırırmış. İçkiyle ilgili yönetmeliğin yorumunu madde gibi sunanlar “Gücük kedisi siyaseti” güdüyorlar. Baştan beri etkili ve yetkili olan “kayıtsız-şartsız” kesimler, dünyadaki değişiklikler paralel olarak ülkemizde değişen durumları hazmedemiyor; eski alışkanlıklarını sürdürüyorlar. Mart kedisi gibi, hem bastırıyor hem de bağırıyorlar.

Yine onların çığlığına göre, “TAPDK yönetmeliğin 23. maddesinin 1. bendi, "Alkollü içkiler sadece bu ürünlerin satışına tahsis edilmiş alanda bulunan satış ünitelerinde sergilenir" diyormuş. Maddenin devamındaki "Alkollü içkiler çocuklara yönelik olan her türlü materyallere bitişik alanda yer alamaz" hükmüne göre de 10 metrelik bakkalda, örneğin gofretle rakının yan yana konulmaması gerekecekmiş!

 Ne büyük mağduriyet?!...

İstanbul Valiliği’nin onayı ile İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü “Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü” ortaklaşa bir ‘madde kullanımı’ araştırması yaptı. İstanbul’da 31 bin lise öğrencisi arasında yapılan ve son yılların en kapsamlı araştırması olan bu çalışmadan çıkan sonuca göre -kokain, esrar, sigara bir yana- içki kullanma yaşının 13’e indiği görülüyor.

20 sayfaya yakın yönetmeliği okumadan, okuyanların yorumlarına dayanarak “yorumu yönetmelik gibi” sunanlara bakınca “Okumayı da okumak gerekir” diyoruz. Çünkü herkes “kendince” okuyor. İçkiye taraf olanların kanısı, harama inanmadıklarını açıkça söyleyemedikleri için, özgürlükleri kısıtlıyor.

Uyduruk kelimelere karşı çıkan Necip Fazıl (ö:1985), “kanaat” yerine “kanı” kelimesini kullananlara “Benim düşünceme göre senin düşüncen bozuk” anlamında –karşı cevap olarak- “Benim kanıma göre senin kanın bozuk” derdi.

İçki hakkında onların kanısı böyle olabilir ama Rahmetli yaşasaydı, öyle birine, yaşarken söylediği o cümleyi tekrarlardı:

“Benim kanıma göre, senin kanın bozuk!”

( Yazmak İçin... başlıklı yazı Mustafa IŞIK tarafından 18.01.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.