Mevlid, Arapçadan Türkçeleşmiş bir kelime olup “doğum günü” demektir. Süleyman Çelebi, Bursa’da, Allah Elçisi’nin hayatını -doğumundan ölümüne- anlatan şiirini yazdıktan sonra (yıl:1410) bu şiir Muhammed (s.a.s)in doğum günlerinde okunmuş; halk tarafından benimsenerek günümüze kadar, bir numara olarak, gelmiştir.

Araplar ay takvimi kullandıklarından, güneş takvimine göre 10 gün önce gelen “Mevlid Kandili” bütün seneyi dolaşır. Osmanlılar, gökteki aya dayalı olan ve Allah Elçisi’nin Mekke’den Medine’ye göçünü başlangıç (0) alan hicri takvim kullanmışlardır. Cumhuriyet Dönemi’nde, Güneşe dayalı olan ve İsa(a.s.)ın doğumunu başlangıç (0) alan Miladi takvime geçilmiştir.

Mevlid, son zamanlara kadar hicri takvime göre kutlanmış; 1989 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı, Muhammed (s.a.s)in doğum gününü, Devletin resmî takvimine göre kutlama kararı almış; o haftayı da “Kutlu Doğum Haftası” ilan etmiştir. Bu yüzden Miladi 20 Nisan’a denk gelen haftada çeşitli etkilikler yapılmaktadır. Ancak aslında resmî ideoloji ile örtüşen bu hareket, TSK tarafından, tam da “28 Şubat Süreci’nde, 23 Nisan’a yakın olduğu için yadırganmış; 27 Nisan 2007’de jandarma önlemleri alınmıştır.

Mevlid Kandili’nin dönerli geldiği 25 Şubat (2010) gününde, herkes gibi ben de, kandil mesajı attım. Bu mesajda galiba “farklı bir şeyler” yazdım:

Selam,
Doğum günümüzü önemsiyor; kutlanmasından hoşlanıyoruz.
Bu Perşembe, Hz. Muhammed´in doğum günü ve mevlid kandili olarak kutlanıyor.
Düşünüyorum da, kısaca,
"Mevlid, milâd olmalıdır." diyorum.
Elimizin altındaki bir kitaptan veya yeni edindiğimiz bir kitaptan;
O´nu anlayabilmek için, bir kere daha hayatını okumalıyız.
Buna karar vermiş ve başlamışsak, Mevlid Kandili kutlanmış olur.
Yoksa "dostlar alış-verişte görsün" cinsinden bir kutlama olur.
Nitekim nice mevlid kandilleri kutladık ve gördük.
Ancak onlardan bize ne kaldı?

Yine öyle olsun mu?
Bu düşüncelerle, Allah Elçisi´nin doğum gününü kutluyorum.

Dediğini yapmayan hocalar için, “Ele verir talkını; kendi yutar salkımı” atasözümüzün kapsam alanına girmemek için, elimi duvardan duvara kitaplıma uzattım. Kayseri Müftülüğü -2007 -Kutlu Doğum Haftası Hediyesi” olan “Örnek Kul Son Resul” kitabını aldım. Bu kalıcı hediyeden dolayı Kayseri Müftülüğü’nü tebrik ediyorum. Kalın bir kitap değildi; Kutlu Doğum Haftası’na kadar, okuyacaktım.  Okudum ve düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum.

Kayseri İ.H.L. Mezunu Prof. Dr. İ. L. Çakan, hadis bilginidir. Bu hafta dolayısıyla yaptığı konuşmaları derlenmiş; bir kitap hale getirilmiştir. Kitabın içeriği şöyledir:

“Siyasetli, İnayetli Muhammed” Burada Allah Elçisi’nin, insanları ilgi bilgi ve yeteneklerine göre değerlendirmiş olduğunun farklı boyutta misalleri verilir. “Siyasetli Muhammed” tamlamasındaki siyaset kelimesini bazıları politika anlayabilir. Aslında bu tamlama Ahmed Yesevî (ö:1166) patentlidir. “İşi bilme ve işi ehline verme” anlamına gelmektedir.  İsmail Lutfi Bey daha önce bu kitabına “Siyasetli Muhammed” adını vermiş ancak bazılarının içine sinmediği için değiştirmiştir. Bence değişmemeliydi.

Kitabın sonraki bölümlerinden “Diplomatik Misafirleri” kısmını görünce bu kanaatim daha da güçlendi. Bir hadis doktoru olarak, kitapları yoluyla hocam olan yazar burada “Uluslar Arası İlişkiler Öğretimi” ile meşgul olan fakültelerin, Rasul(a.s.)ın diplomatik yönünü araştırması gerektiğini vurgulamaktadır.  Tam burada söylemek istediğim bir şey var: 2000 başlarında, bir ticarî fuar nedeniyle, tercüman sıfatıyla Bağdat’a gitmiştim. “Oduncunun gözü omucada” derler; benim gözüm de kitaplardaydı. Diplomatik açıdan Allah Elçisi’nin hayatını anlatan yeni baskı bir kitap buldum. Yazarı “Uluslar Arası İlişkiler Fakültesi’nden biriydi. Dönüşte kitabı okudum ve bu alanda boşluk olduğu için, tercüme ettim. Adını  “Diplomatik Muhammed (s.a.s.)” koydum ancak tercüme -meramımızı anlatamadığımız için- bugüne kadar basılamadı. Kısmetinin açılması için dua ediyor, dualarınızı bekliyorum.

İsmail Lutfi Hocamıza ait “Örnek Kul Son Resul” adlı kitap,“Siyasetli, İnayetli Muhammed”(s.12), Allah Elçisi’nin “Şefkati (s.35), Hüznü (s.59), Sevinci (s.79), Özlemi (s.93), Zor Zamanları Aşma Yöntemi (s.101), Kültürel İlişkileri (s.113), “Diplomatik Misafirleri” (s.125), Hicretin İslami Yapılanmadaki Yeri (s.141), Medine Yönetiminin Tebliğ İşlevi (s.151 ), Veda Hutbesi ve Düşündürdükleri (s.161), Son İstekleri=Vasiyeti (s.171) ve bir sayfalık “Sonuç”tan (s.180)sonra kitabın kaynaklarıyla son buluyor.

Bir oturuşta olmasa bile, okuyacak kişiye göre, birkaç oturuşta okunabilecek bu kitap derin bilgi, sağlam kaynaklar ve yeni yorumlara dayanıyor. Ayrıca İsmail Lutfi Hoca’mın edebî bir üslubu var. Üslup deyip de geçmeyin. Rahmetli Necip Fazıl’ın “Çöle İnen Nûr” adlı kitabını, 30 sene önce okuduğumda bunu hissetmiştim. Her kitap/yazar O’nun ölümünü üzüntülü bir şekilde anlatırken NFK’nın edebî anlatımı hâlâ aklımdadır:

“Toprağın göğsü inip çıkıyor…” diyordu.

Mevlid’i bir “milâd” yapalım mı?

( Diplomatik Muhammed S.a.s. başlıklı yazı Mustafa IŞIK tarafından 15.04.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu