Bu güne kadar Amerikan yönetimi ve istihbarat birimleri, kasıtlı, yalan yanlış ve yanlı bilgilere dayalı olarak İran üzerinde baskı kurmaya devam ettiler. Yayımlanan NIE'nin raporu da aynı şeyleri söylemektedir. ABD'nin izlediği İran nükleer programı politikası büyük ölçüde darbe yemiş olduğunu, BM Atom Enerji Kurumu`nun İran`ın nükleer programıyla ilgili verileri de teyit etmektedir. Raporlara rağmen, ABD-Yahudi devleti Ortadoğu ve İran üzerindeki planları asla değişmeyecek, bir süre nefeslendikten sonra yeni şeytani fikirlerle devam edeceklerdir.

İran hiçbir zaman nükleer silah elde etme amacı gütmediğini söylemlerine devam etmekte, ABD'nin patırdamalarına da itibar etmemektedir. Avrupa nükleer silaha sahip bir İran`dan daha çok, Amerika`nın İran`ı vurmasından korkmaktadır. İran ile AB arasındaki pazarlıkların sonuçsuz kalması, şu anda ABD`nin elini güçlendirmiş görünse de, İran nükleer programı konusunda ABD'ye verdikleri desteği kendi kamuoylarına izah etmesi de o kadar kolay olmayacaktır. "İran`la masaya oturmanın zamanı geldi" tartışmaları, ABD'nin sadece İran değil, Avrupalılar üzerinde de baskı yapmasını zora sokacak görünmektedir.

Sarkozy, pardon Sarı Kuzu'nun, Fransa`yı uluslararası alanda etkili ve itibarlı bir ülke haline getirmek mi acaba? Yoksa kandaşlarıyla hep aynı deliğe iş-emek mi? Avrupa`nın kaderini belirleyen eski ihtişamlı günlerine geri dönmek arzusuyla dolu çıkışlı tavırlarına şaşırmamak gerekir. Küreselleşme teraneleri, tarihleri güçlü olan ulusları kendi geçmişlerine yönlendirirken, ucu nereye varacağı belli olmayan çok merkezli bir dünyaya doğru sürüklemektedir.

Denize düşen yılana sarılırmış… Sarkozyi de, Fransa`yı yeniden etkin bir ülke haline getirmenin yolunun da, her geçen gün biraz daha batmaya devam eden Amerika ile ittifak yapmakta görmektedir. Sarkozy, "ABD ile ne kadar yakınlaşırsam, AB içinde ve bölgede o kadar etkin olurum" düşünceleriyle hareket etmektedir. İngiltere'nin gayri meşru çocuğu olan ABD'nin arasındaki gen yakınlığını, Fransa ile ABD arasında da olmasını arzu etmektedir. Gerçi baba tarafından Macar, anne tarafından Yahudi kanı taşımakta olan Sarı Kuzunun pardon Sarkozy, ABD'yi elinde tutan Yahudilerle kan bağları olduğu herkesçe de bilinmektedir. Sarkozy'nin ABD'nin İran nükleer programı baskı politikalarına tam destek vermesine şaşırmamak gerekir. Sarkozy`nin bu politikayı uzun süre devam ettirebilmesi mümkün mü? Amerikan kültür ve yayılmacılığından nefret eden bir toplumda "Amerikancı başkan" damgası o liderin sonunu hazırlamaz mı? Bırakın orasını da Sarı Kuzu pardon Sarkozy düşünsün!

İran, İslam ülkelerini bile, nükleer programının barışçıl amaçlar taşıdığı ve enerji odaklı olduğu konusunda ikna edebilmiş değildir. Gerçi ikna etmek gibi bir düşüncesi de yoktur. İslam ülkeleri, nükleer programdan daha çok Irak, Lübnan ve Filistin`deki politikaları Arap ülkeleri tarafından kuşkuyla karşılamaktadırlar. Hatta gelecekte nükleer güce sahip bir İran işlerine bile gelecektir. Hatta İran'ın ABD yerle bir edebileceğine güvene bilseler İran'a yardım etmekten geri kalmazlardı.

Bütün Arap rejimlerinin 11 Eylül sonrası Amerikan öfkesinden korktuğundan İran`ın ABD ve İsrail`i sürekli düelloya davet etmesi, en yerleşik Arap yönetimlerini bile tedirgin etmektedir. Düelloda hangi kurşunun, kimi vuracağı belli olmadığını herkes bilir. Diğer yanda İran`ın Ortadoğu`nun "haylaz çocuğu" rolünü oynaması bazılarının işine de gelmektedir. İran, ABD'nin dikkatini kendi üzerine çekmesiyle, diğer ülkelerin kendi üzerindeki gergin bakışlarından bir süre uzak kalmaktadırlar. BOP kumar masasının etrafında ABD'den başka oyuncular da var. Bölge ülkelerinin en büyük korkusu, Afganistan ve Irak felaketlerinden sonra ABD`nin bir başka İslam ülkesine saldırmasıdır. Böyle bir senaryoda hiçbir bölge ülkesi, Amerika`nın yanında yer almak istemeyeceği gibi, ABD`ye karşı koyabilecek dirence de sahip değildir.

Amerika ne yapmak istiyor?

ABD büyük pazarlıkta ne elde etmek istediği açık değil mi? İran`ı nükleer program için masaya oturtup Irak, Lübnan ve Filistin`de başka taahhütlerin altına sokmak değil mi? ABD, "ben bağırır, ortalığı yine ben yıkarım" politikası, sadece İran`ın elini güçlendirmiş görünüyor. Hatta ABD'nin Saddam'ı devirmesi, İran'ın elini daha da güçleştireceğini hesap edemedi. İran, ABD'nin yanlışları büyüdü. Onun için ABD'nin bölgedeki gerginliği artarak devam ediyor.

ABD, soğuk savaş döneminde komünizme karşı kapitalizmi ve demokrasiyi öne sürerken, İran'ı yıkmak için ise şimdi de Sünnileri öne sürüyor. Son günlerde Suudi Kralının Türkiye'yi ziyaretinin altında yatan sebepler arasında, İran'a karşı ABD'nin inşa etmeye çalıştığı Sünni Cephe gayretlerinin olduğunu da göz ardı etmemek gerekir. Ritter, "Target Iran=Hedefteki İran" adlı kitabında ABD'nin emellerini anlatmaya çalışır. ABD politikaları düşman üretmeye devam ederken, Ortadoğu'yu da felaketlere sürüklemeye devam etmektedir.

Seçimlerin yaklaştığı bir ortamda ABD`nin Irak`ta güvenlik ve istikrarın tesisine acilen ihtiyacı var. Irak`ta etkisi olan İran`la belli konularda anlaşmaktan geçiyor. Irak'ta sisteme hâkim olan Şiî-Kürt ittifakı, bir taraftan Türk-Amerikan ilişkilerini gererken, diğer tarafta Amerika-Suriye yakınlaşmasını öteliyor.

Şiî-Kürt ittifakı, ABD`nin yoğun çabaları sonucu oluşmadı mı? Bilerek Sünnîler dışarıda bırakılmadı mı? Şımartılan Kürtler ABD yönetimini de rahatsız etmemekte midir? Bu durum, Kuzey Irak ve PKK konusunda Türk-Amerikan ilişkilerini gererken, ABD`nin bağımsız bir Kürdistan peşinde olduğu kanaatini de pekiştiriyor mu?

Benzer bir durum ABD-Suriye yakınlaşması için de geçerli değil mi? Irak ve Lübnan`daki istikrar büyük ölçüde Suriye`nin oyuna dâhil edilmesine bağlıdır. Irak`ta devre dışı bırakılan Baasçıların Irak toplumu ve siyasetindeki etkinliği devam etmektedir. Sünnîleri ve Baasçılar sistem dışına iten her formül, yeni bir kriz ve şiddeti belemeyecek mi? Suriye`nin oyuna bir an önce dâhil edilmesi gerekmez mi?

İran'ı anlamak için, İran`ın güvenlik kaygılarını iyi anlamak gerekir. Nükleer program, İran için güvenlik alanını genişletmek ve derinleştirmek için kullandığı etkili bir aracıdır. Nükleer kulübe üye olmak demek, sadece uluslararası itibar ve ulusal gurur değil, aynı zamanda etkin ve caydırıcı bir güç olmak demektir.

İran'da devrim, üç ayda gerçekleşmesine rağmen, İran-Irak Savaşı tam sekiz yıl sürdü. Bir milyona yakın insan hayatını kaybetti. İran stratejisini oluşturanlar İran-Irak Savaşı`na katılmıştır. İran`ın Irak`ta bir Şiî iktidarını garanti altına almaya çalışması, dini olmaktan çok, bu stratejik kaygıya dayanır. Irak`ta iktidara gelebilecek bir Sünnî güç tarafından tehdit edilmemek, İsrail`in Ortadoğu`nun tek nükleer gücü olması da İran`ın güvenlik alanını genişletmesi için elverişli bir ortam sunmaktadır.

Aslında dananın kuyruğu nerede ve ne zaman koptu. Dünya petrol-Dolar kumar masasında İran "petrol borsasını kuracağını ve Euro ile satacağını" ilan etmesiyle koptu. Amerika, İran'a "ya büyük oyna, ya da seni oyundan atarım" diye tehdit ediyordu. Dünya petrollerinin finansörü olan İsrail diğer adıyla Yahudiler, bir kâğıttan öteye bir kıymet ve değeri olmayan "ABD Doları'nı" üretmişler, dünyaya kâğıt satarak zengin olmuşlardı. Masanın kenarında sessiz sedasız oturan İran, dolar kâğıtları yerine Euro kâğıtlarını süreceğini dile getirmesi vatansız sermayedarlar olan Yahudileri gereğinden fazla ürkütmeye yetmişti. Doların değerinin yitmesi demek, ellerindeki servetin bir anda boş kâğıtlara dönmesi olacaktı. Bu ise iflas en kötüsüydü.

İran, dünyanın en büyük kumarlarından birini oynuyor, Hem de vatansızların finansal sistemlerinin temleriyle oynuyor. Vatansızlar, Doların tahtının er geç yıkılacağını bildiklerinden ABD gemisini bir bir terk ederek, sağlam yeni yerlere göç ediyorlar. Krize ve kerize yakalanacak Merkez bankaları ellerindeki dolarlarından dolayı hayıflanması hiç de az olmayacak…

Km-121207
( Abd İran Ve Sarkozy başlıklı yazı KOCAMANOĞLU tarafından 15.07.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu