...








“Belki de asıl ustalık budur; 
her zaman acemi olmayı bilmek…”


Turgut Uyar










-iltihap heveslisi yaralarımı kanat
içimden bir sen daha çıkart-



I-

hayli zaman geçti tenimden
dirilmek için erken bir ölüm geçti üzerimden
ne gelirse ondan deyip sus kaldım 
aklım oradaydı

derine indikçe kaybettim sesimi
iğne deliğinden sokuldum toprağa
Baybars’ın tek gözüyle baktım dünyaya

onlar uçan kuşların iç huzuruyla çıktılar kuytularından
suskun günahlarını bavullarına kaldırdılar
şapkalarının içlerinde kumral ağrıları vardı
asmaya kıyamadılar hiçbir portmantoya sancılarını



II-

evvelce geldim
aslında hep vardım
çok gittim önceleri
bu defa kalmak için bekledim


bana masal okuma
çocuk yaşımı çoktan geçtim

sussam zayi olacak sözlerim
konuşsam çok üzüleceksin

ne yana döneceğinden habersiz
savrulup duran bir uçurtma gibiyim



III-

kimse gidemiyor böyle kalmalara meyilliyken adımlar
anladım ki hayat koca bir kova
balık olduysam
oltanın ne kusuru var 

yakalanmaktan başka suçum olmadığı gibi
kancalarda can çekişen avlara da yazık oldu 
oysa hiçbirimiz incitmek istememiştik avcıları

bir hayal kurdum herkes inandı
kendim bile inandım gerçek olduğuna
ortak olan yalanlar buldum 
guguklu saat gibi kurdum 
nabzımın hızlanan atışına
hep kendi içine çoğalan bir zamanda
birileri şahit oldu 
nostaljik kalp çarpıntılı tik taklarına




IV-

oy ömrüm..
ve ah sudan çıkmış gururum!

hadi benliğim
hadi çok bilmiş sessizliğim
bu kez ç/ağla
bir çığlık ol genzimde; oradan oraya yalpalan!
tiz bir ses; yitirdiğim...
itinalı ellerinle dokunma; şimdi değil!
dermanlarına sarma bu kez acımı
bırak kanayım biraz kanmalara

buradan geçti
artık geçti
az önce uğurladım o kadını

ekose kaplı bir fuları vardı eylülden ödünç aldığı
ırmaktı o! eylüle akan bir nehirdi..

kendi içinde yanıyordu çağlayan ikindileri




V-

diyorum sana!

görmediğimde tedirgin oluyorum neşeni
ya o da beni göremiyorsa... 
diyorum.. susuyorum sonra çaresiz...

ben benden geçmedikçe elimde bir mayın
ha patladı, ha patlayacak içime
kalbimde kalabalık hüsranlar yankılanıyor
geçmeler tanık mı kimsesiz çocukluğumun kayıp renklerine

ilgisizlik hastalığına tutuldu kalbim
korkma, bulaşıcı değil..
ilgimden zerre ödün vermedi savunmasız hücrelerim
aşk vitaminleri içtim şiirlerde
ve şarkılar eşlik etti inceliğimi yitirmeyeyim diye
ben hala abartıyorum çok sevdiğimde




VI-

eylül arafıydı tutulduğum hazan
ve daha hiç geçemediğim mevsimdi, mevsimlerden...

şimdi hatırlıyorsan anlarım ancak; şuursuz sınırlarımı
unuttuysan boşver!
nerden başlayayım anlatmaya; yanılgılarımın zafer anlarını

hatırla!
kutsal bir yangındı bu
dünya tutuşmuştu dehşetinden

diyordu ya şair;
’sen bu şiiri okurken 
(kim bilir)
belki ben başka bir şehirde ölürüm’




VII-

önsezili ihtimalleri kaldır üzerimden 
dudaklarımda bir şarkı patladı demin
üzerimden notalar geçiyor sanki

duydum ki 
iyi niyetler ülkesinde
hep pembe açıyormuş
fulyalar bile

boşluklarından yer aç biraz
bir şehrin sızısına düşeriz belki
ölümlerden ölüm beğenir gibi




ben sana / sen bana
yanan iki bulutuz şimdi 










fulya/eylül2011



( Irmağa Dökülürken... başlıklı yazı Fulya Codal tarafından 31.10.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu