Konuları bizim kadar karıştıran, kelime oyunları yapan ve sloganlarla karşısındakini dövmeye kalkan başka bir toplum var mı bilmiyorum?

Terör belasıyla şahadet şerbeti içen evlatlarımızın acısı henüz geçmeden, Van depremiyle Kürt kardeşlerimizin başına gelen felaket ciğerlerimizi bir kez daha yaktı. Bayram da buruk bir kutlamayla geldi geçti.

 Bayram gene gelir. Ama giden şehitlerimiz ve göçük altında kalan kardeşlerimiz bir daha gelmeyecekler.

İskenderun’da görevim sırasında tanıştığım Mardin’li Kürt aileyi unutmam mümkün değil. Seksen yaşını geçmiş Hüseyin amcanın beni daha dış kapıdan girerken görünce yirmi yaşında bir delikanlı gibi sıçrayıp; “Teğmena” diye bağırarak, ortalığı birbirine katması, çoluk çocuk ve torunlarını yarıştırması, hanımının koşup beni yeri göğe sığdıramayışları; altıma, arkama minderler doldurmaları, mutfakta ne kadar yemek varsa tepsilerle önüme dizmeleri, yanı başıma oturup yarım yamalak Türkçeleriyle hal hatır etmeye çalışmaları, değil az bir gönül taşıyan insanları, kayaları bile yumuşatacak duygu yüklü anlardı… Bir Mardinli Kürt ailesi ve ben de Sakaryalı bir Türk; nasıl bağırlarına bastılar beni, neydi bizim aramızda doğan bu muhabbet?

Sadece ve sadece iman bağımızdı!

Musalli bir Teğmenin İskenderun’un Kürt Mahallesi olan Yıldırım tepe’deki bir Kürt evini ziyaret ettiğinde zuhur eden bu manzara dünyada eşi, emsali görülmeyecek bir kardeşliğin yaşanmasıydı.

Doğal olandı bu, aslında! Yaşanan işte tam buydu, bizim ülkemizde!

Bugün üç beş çapulcunun dış tahrikleriyle binlerce yıldır süregelen bu kardeşlik zedelenecek mi? Böyle bir şey olması mümkün mü?

Şimdi rahmetli olan Hüseyin amcamız ve hanımı son nefeslerine kadar benim için dua ettiler. Ben de onları yaşadığım sürece rahmetle ve minnetle anacağım.  

Bu hadise; benim bizzat yaşadıklarım ve milyonlarca vatandaşlarımızın yaşadıklarından en basit bir tanesidir.

Hele akrabalıkları hiç yazmaya gerek yok!

O halde nedir bu terör? Diyeceksiniz.

Ve nedir bu depreme yapılan saçma sapan yorumlar?

Hatırlar mısınız yıllar önce Kürtçe konuşanı duyunca hoplayan yarım akıllı insanlarımız vardı. Hadise buradan başlıyor aslında.

Ancak daha sonra, bırakın Kürtçe konuşmayı, Kürt demek yasaklandı bu ülkede. Daha ilerisi Kürt varlığı inkâr edildi. Hatta yarım bilgili, çok rütbeli bazı şahıslar televizyonlarda endam edip, Kürt diye bir şey yok deyip, kardaki kart kurt seslerinden zırvalar türetmeye başladılar…

Binlerce yıllık tarih ve kültür bu kadar vicdansız bir şekilde tahrip edilmeye çalışılır mı? Sen böyle yaparsan, elin oğlu boş durur mu? Ortadoğu’ya çeki düzen vermeye kalkanlar ve hemen altımızdaki habis ur provokasyon planları kurmaz mı?

Elbette kurar!

Dağdaki kandırılmış çeteye katılan, eşkıyadır.

Terörü lanetlemeyen de lanetlidir! Amenna…

Peki, bin yıllık geçmişi görmeyip, yangına körükle gidene ne diyeceğiz?

Deprem altında kalan, bugün kar altında yaşam mücadelesi vermeye çalışan kardeşime oh! Olsun deme gafletini gösteren zihniyete ne diyeceğiz?

“İnsanlık depremi” demekten başka bir söz bulamıyorum.

Dün, Kütahya’da yakinen tanıdığımız, dürüst insanları milletvekili seçtirmemek için derin çalışmalar yapan derinlerdeki kirli reziller güneydoğu’da daha az mı rezillikler yaptılar?

Bugün; insanlığı kuşanma günüdür.

Bugün; aklı, vicdanı ve kardeşliği kuşanma günüdür.

Korkmayın, Kürt demekle, Kürt kültürü demekle hiçbir şey olmaz. Kürt kardeşimin kültürüne onlar kadar sahip çıkmakla memleket bölünmez.

İltifat et ki; iltifat göresin!

Muhabbet et ki; muhabbet göresin.

Paslanmış gönüllerimizi yağlama günüdür.

Gönül tellerimizi titretme günüdür.

Özümüze dönme günüdür. Hacı Bayramı Velileri, Hacı Bektaşi Velileri, Koca Yunusları, Pir Sultan Abdalları, Ahmedi Hanileri, Bediüzzamanları, Mevlanaları, Harakanileri, Sultan Şeyhmusları, Şeyh Seydaları, Melaye Cizirileri anlama günüdür…

Kardeşimle kucaklaşma günüdür.

İşte bu şekilde, gelecek bayramı da gerçekten bayram gibi kutlamanın hazzını ve mutluluğunu yaşayacağımız günlerin hayalini cisimleştirme çabalarının günüdür…                  

( Terör Deprem Ve Bayram başlıklı yazı Gürcan Onat tarafından 14.11.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu