sükunet kabullenilmişlikse
ve ne görünüyorsa süt liman
her neyse niyet
neye dairse tabiyet
suya sabuna dokunmadan kirlenmekse
gizlenmekse derinin altına
miras bırakılan bu esareti
kurşuna diziyorum bir şafak vakti
bir boşluğa türkü sıkarcasına
boşaltıyorum şarjörümdeki teslimiyeti
teammülleri çatlatırcasına
tahammülleri kanatırcasına
döşüyorum deli mayınları
döşüyorum anlımın çatına
böğrümün deli mayın vurgunununu
patlatıyorum işte
bak bana
bir çınar deviriyorum gönül setimde
gölgesi düşüyor bahtsızlıkların
çürümüş kalmış ne varsa
çekiyorum etimde ipe
kanıyorum içten içe
kayboluyor kalabalıklar
çarpıyorum bir hiçe
deşiyorum şimdi toprağı
sensizliğine kazıyorum parmak uçlarımı
gelde zonklama içimde
haydi boğ çığlığımı
sökebiliyorsan sök
kanatta mavi asmada kök
boğmacaya tutulan duvarlarıma
bir uğultu vuruyor ayazlardan kalma
ıslak kaldırım taşlarına balyoz gibi iniyorken
bir fahişenin ayak sesleri
barikatlar döşeniyor yollarıma
hoyrat dürtüklemelerle birazdan silkelenecek gece
kaç düş deşilir arsızca
kırpışan lambanın inatçı titrekliğinde
kaç umut ayartılır pervasızca
kaç çocuk ürperir ıslanmış çarşafları tutarak
kaç kapı inler menteşelere tutunarak
kolaymıdır haklı tarafın mağlubu olmak
kolaymıdır kendi içinde boğulmak
sakınırken seni güneşimden
koşan atın nalından
uçan kuşun kanadından
kıyılarımda kaç dalga kudurur
kaç sübyan kimsesizliğe vurur
kaç pusu atılır haince
kaç küllenmişlik patlar delice
bir dahalı denemeler yüktür
yüktür artık yüreğime
gitme
günün adı hüzündür yine
hasan polat