Necip Güngör Kısaparmak Anadolu İletişim Meslek Lisesi olarak güzel Türkçemizin
doğru, etkili ve güzel bir şekilde kullanılması için bir çalışma başlattık. “İletişimde Sözün Doğrusu” sözüyle Türkçeyle ilgili bir farkındalık oluşturabilmeyi amaçladık.
Daha güzel, daha doğru ve daha etkili bir Türkçe için düştük yola… Yol uzun ve
çetrefilli, renç çekmeyen genc bulamazmış yani zorluk çekmeyen hazine bulamazmış. Biz incinin peşindeyiz yani İstanbul Türkçesinin… Her yerde her zaman en güzelini ve en mükemmelini bulmak için elimizde fenerle tabiri caizse gündüz gözüyle hem de Türkçeyi arıyoruz. Dillerde, tabelalarda, mesajlarda, sanalda, gerçekte, ağızlarda; her yerde, herkeste, her şeyde…
İşte Türkçenin hikâyesi yüreğimize düştü düşeli bizlerde bu uğurda karınca kararınca bir şeyler yapmak adına düştük yola… Bu yolda nelerle karşılaştık daha nelerle karışılacağız yazsak kitap olur! Ki elbet yazıp kitaplaştırmayı düşünüyoruz.
Rabbim neylerse güzel eyler.
Tevfik Allah’tandır.
Kömürhan’dan çıktım yola selam verdim “Lc Waikiki’ye, Burger King’e…” dedim Gakkoş diyarıdır hele gelin bir zahmet… Türkçe ne haldedir konuşalım bak hele! “Densuza bak!” dedi bir teyze “Gelmim sen bak işine!” dedi bir emmi… Ağzını seveyim büyüklerim hürmetim vardır size lakin derdim başkadır anlayın beni iyice… Kim takar seni, kim bakar sana? Dil denen mefhumun var mıdır bir hikmeti? Var mıdır bir ederi? Var mıdır millete bir geliri? Her şeyi çıkar üstüne inşa ettiğimizden beri ne din kaldı elde ne de iman; ne dil kaldı ne de lügat. “Kamus namustur.” diyen Cemil Meriç’e selam olsun. “Only” yazıyordu bir tabelada anlayamadım affedin “Flo” ya flu diye bakamadım. Hiçbir şey net değil mana olarak, gerisini getiremedim.
Hani ninenin biri “Leblebi yer misin oğlum?” diye şoföre sorar. Şoför de “Tabi ki ana ver biraz!” der. Ninemiz habire leblebi uzatır şoföre… Lakin bir ıslaklık vardır leblebide… Epey yedikten sonra şoför seslenir nineye “Ana sanki bunlar ıslak biraz!” Nine istifini bozmadan yanıtlayıverir şoförü: “He ya ne sandın sen, şekerini yalıyorum leblebisini sana veriyorum ondandır.” diye… Şoförün gözleri fal taşı gibi olmuştur, yeme ile kusma arasında frene basar.
İşte sevgili okuyucu, şekerini alıp Türkçenin üzerinden leblebisiyle idare ediyoruz bugün. Ama bu leblebiler ıslak diyecek Karamanoğlu Mehmet Beyleri arıyoruz. Tanıyan, eden, bilen var mı acaba?
Kömürhan Harput’a bakar; nedir bu hal diye… “Simit CİTY” yazılı bir vitrinde, bir diğerinde “Ayak Center…” “Parfumer’s Club” ne kadar da cafcaflı Allah aşkına, anlayan beri gelsin! “Collezione”de giyinirim “Body Center”de çalışırım var mı benden havalısı söyleyin?
Burası Elazığ a dostlar!
“Kömürhan Köprüsü Harput'a Bakar / Ölem Ölem Derdo Ölem Harput'a Bakar” Türkçe için gözyaşı döker anam gözyaşı döker.
“Özenthi” nedir bu kadar başka dile, özenli ol Türkçene… Sevin gayri Türkçeyi, çocuğunuz gibi, eşiniz gibi, anne babanız gibi… Ağzınızda annenizin ak sütü gibi, göklerinizde al bayrak gibi…“Kepabchi” de kebaplaşalım, “msn”de chatlaşalım, dilde yabancılaşalım olmazsa yozlaşalım iyice... “Battı balık yan gider” yahut İngilizce Türkçe karışık “Battı fishing yan going!”
Gazi Caddesi’nde miyim başka bir yerde miyim anlayamadım. “Class Cafe” de oturdum bayağı klâs oldum, bu “cool” duruma ben de alıştım. Cama asılan bir duyuruya “tuafiye” ye tuhaf tuhaf baktım. Artık ben buna da alıştım. “Dubleks” yazıyordu emlakçının ilanında ikiledim hemen bir diğerinde “Tiriplex” yazıyordu üçledim. Katlandıkça yüreğime fenalık geldi. İstemem onu bunu, isterim duru Türkçemi… “Destina” idi adı, Hasbinallah dedim bir an, şaşırmadım ama! Ne kadar da yabancılaşmışız ne kadar da kopmuşuz Türkçemizden… Tabelalar haykırıyor yüzüme “Türkçe elden gidiyor!” diye… Duyan var mı acaba?
Camlara iliştirilmiş kâğıt parçalarında katliamlar…“Kiryalık daire” ya da “dayre” Veyahut da “karalüferli ev” Seç beğen al, Çin pazarı sanki… Ne alırsan al bir para… Her şey ucuza, her şey kelepire… Müslüman mahallesinde salyangoz satıyoruz. Türkçe diyarında katliam yapıyoruz.
Trafik Polisinden bir anons: “Bekleme yapma! …plakalı araç.” diye…“Yapmam bir daha affet abi… Bekleme yapmam bir daha söz! Lakin lütfen sende şu bekleme yapmayı bırak polis abi!” Alo Polis! İmdat diyorum, dikkat diyorum.Türkçe elden gidiyor hattı kuralım. İhbar edelim Türkçe olmayanı konuşmayanı yazmayanı…
Türkçeyi yanlış yazanı konuşanı…
Burası Elazığ mı demek istiyorum habire?
'Türkçeye 'bye bye' dememek için, hoşça kal deyiniz.” afişi billboardlarında (!) vilayetimin. Kalp tentenesinde Türkçe üzerine gözyaşım var. Beyin kasnağında Türkçe üzerine derdim var. Aslında “Türkçenin bir eksiği yok ya sizin!” diye sormak istiyorum Diyojen misali insanların gözlerinin ta içine bakarak.
Oturdum bir güzel düşündüm ne olacak bu Turkchenin hali diye… Tasalanan var mı acaba? Alakadar olan, ciddiye alan? “Turkche değil Türkçe” diye haykırmak istiyorum ecnebi yüzlere; kendine düşman yabancıya dost gözlere… Gaspıralı’dan utanıyorum; “Dilde, fikirde, işte birlik” demişti evvelden. İş işten geçmiş bugün; dilde yabancılaşma ve yozlaşma, fikirde bir büyük boşluk, işte ise atalet hüküm sürmekte…
Tabelalara baktım ilk, aman Allah’ım dedim. Türkçe bir isim ara ki bulasın!
Burası Elazığ mı dedim hemen, inanmadım. Gazi Caddesi’nde tur attım habire… Yabancı bir şehirde miyim diye… Ne de modern olmuşuz gayri biz Avrupa’yı sollamışız. İşte çağdaş medeniyetler seviyesi bu olmalı… Yabancılaştıkça modernleşiyoruz modernleştikçe kendimizden kopuyoruz! “De facto’lar, Nike’ler Lescon’lar, Kinetix’ler, MP’ler, Puma’lar, Crispino’lar, Rodi Mood’lar, Ramsey’ler…” Bu hayranlık bizleri del’eyler. Bu markalaşma bizleri sahiden marka haline getirir; çay markası hem de…
Gülüşkür’den düştüm yola selam verdim sağa sola… A benim canım insanlarım Türkçemiz mübarek ola… Kebapçı olmuş kebapchi, Türkçe olmuş Turkche… Centerlarla dolmuş vilayetimiz, vallahi de billahi de… Tak takıştır sür sürüştür şeklinde… Dil kimin umurunda! ‘Herkes’ herkez yazılmış ‘yalnız’ yanlız yazılmış ‘yanlış’ yalnış olmuş! Kirpik kiprik olmuş, toprak toprak olmuş… Bağlaç olan de da’lar hakkın rahmetine kavuşmuş, şey bitişik yazılmış, soru ekleri ayrı yazılmaya hasret kalmış. Noktalama yok, imla hak getire!
Harput’tan düştüm yola, selam verdim sağa sola… A benim canım hemşerilerim Türkçemiz mübarek ola… Harput CİTY Evleri’nde düştüm dara… Allahım aklıma mukayyet ol, dilime kuvvet ol, izanıma emniyet ol.
“Toprağım ne edisin? Gardaş gel hele, garakterin g’si yok bu adamda, gelisin, gidisin, oynisin, vurisin, kırisin” bırak bu ağızları diyeceği geliyor insanın; her yerde konuşulmaz böyle… Zenginliktir ağız özellikleri amenna lakin her yerde aynı şekilde konuşulmaz hele hiç yazılmaz.
Hazar’dan çıktım yola, selam verdim Migros’a, De Facto’ya… De git hele kardeş, sana mı kaldı bu dava! Türkçeden dönenin kalemi kırılsın bu bir beddua değil bilakis dua!
Elazığ’da girdim sanala, Allah zeval vermeye! Diyaloglara bakın ne demek istediğimi anlayın bir zahmet. Okuyun da anlamaya çalışın Amerikan Türkçesini…
“ne oldu bitnm yha??
yhaa ciddn bilmiorm
thanqs şeqr
ölürm shan bhen yha
tmm ozmn shen nsl istersn balm bhnm
cicişler bhen geldim yhaaaaa
yhaa ama bu gız nerye qayboldu şmdi aaaaaaaaaa
tekrr tşk edrmm sugarımama yhani harqa oln sensn
tmm cnm zatn bhen shan kıyamm ki.. suqarım benim :)
chnm,bebqm,bitnm,haytmn anlmı,tatlm,şeqerm..
daha dewm ediim mi?)” Anlayan varsa beri gelsin! İşte yeni nesil Turkche! Öğrencinin biri yazmıştı evvelden:
Bunlar ne demek? Türkçe konuş ey gençlik! Türkçe yaz! Dili bozmaya hakkınız yok. Bu kadar ucuz değil bu iş! Yozlaşma nedir derseniz bunları gösteririm başka bir örneğe lüzum yoktur sanırım. Unutmayın dilini kaybeden bir millet her şeyini kaybetmiş demektir.
Ey millet; “Ya doğru Türkçe konuş ya da sus!” Sabrım kalmadı daha, gücüm yitti, aklım yitti. Vallahi de bu iş burada bitti. Dilini seven var mı ola? Türkçe elden gitmeden dur diyen var mı ola? Hayrola inşallah hayrola! Bu işte yok bize mola!