Derin Devletin İktidar Bekçileri
Türkiye’de
iki kesimin yok ve var olma mücadelesi, bu mücadelenin duruş şekli bir
üçgene benzemektedir. İttihat Terakkiyle başlayan ve CHP ile devam ede
gelen birinci kısım, diğer anlamıyla üçgenin
tepe noktası… Diğer kısmı, sınırlı bir alanda alanı zorlayarak seçmenden
aldığı güçle devlet-millet nimet ve imkanlarını siyasi ve ekonomik yapıyı zorlayan üçgenin taban kesimi yani ikinci çizgi…
Osmanlıya ihanet ederek ve onu yıkarak elde ettiği mirası meşrulaştırmak adına tepe noktasına yerleşenler, elde ettiklerini korumak
adına bu millete zulmü, kan ve ölümü reva görmekte asla tereddüt
etmemişlerdi… Makam ve mevkileri, yedikleri ve içtikleri, bu mazlum
halkın elinden zorla ve gasp edilerek alınmıştır. Artık, bu millet
bilmektedir ki, zulümle abad olan yoktur bu yeryüzünde… Er geç zulmü
içinde boğulacaktır zalim…
Bu üçgenin tepesine yerleşenler,
yanlarına aldıkları üst düzey asker, sivil bürokrasi, ağa ve paşaları da
almışlardır. Üçgenin tabanında ise parya olarak görülen, her zaman alay
edip horlanan, ağılanan ve zulmedilen, emeği ve ekmeği çalınan esnaf,
köylü, işçi ve memurdan oluşan orta ve alt kesimdir.
Ülkenin
ekonomik varlığını, siyasi ve bürokratik makam ve mevkilerdeki maddi
değerleri bölüştürme yetkisine sahip olmak adına sonu gelmeyen bir
mücadeledir bu…
İkinci çizgidekiler ne zaman birinci
çizgidekilerin sahip oldukları ekonomik ve siyasi avantalara ve
avantajlara, mevki ve makamlara talip olduklarında ya siyasi kriz ya da
rejim sorunu ortaya çıkarılmıştır. Yapılan tüm darbelerin ve
muhtıraların anlamı bu ekonomik ve sosyal yapıda aranmalıdır. İkinci
çizgi tarafından aşındırılan ‘Merkez’ in çıkarlarını korumak ve kollamak
adına darbeler yapılmıştır.
Yapılan darbeleri meşrulaştırılmak
adına da tüm üniversite rektörlerine birkaç mevki ve kemik karşılığında
alkışlatılmıştır. Darbecileri meşrulaştırma gayretlerinden dolayı
medya, üniversite ve aydınlar da bu maddi değerlerden paylarına
düşenleri almışlardır.
Üçgenin altı istinasız hep kaybede
gelmiştir. Ülkeyi iç düşmanlardan kurtarmak, terör ve anarşiden
arındırmak, komünizme düşmeyi önlemek, varsa ana-yasayı korumak, irtica
(İslam diyemiyorlar ) ile savaşmak adına yapılan darbelerin gerisinde
hep bu makam ve mevkilerin paylaşmak istemediği bu milletin pastası
vardır. Her darbeyi ilk alkışlayanlar ittihat ve tarakki çıktılı
haramzadeler olmuştur. Resmi ideoloji de her darbede alt kesimlere
zorla dayatılarak, sindirilmeye ve benimsetilmeye çalışılmıştır.
Darbelere
dayanıklı ve sağlıklı bir yapının var olabilmesi için ekonomik, siyasi
ahlaki ve kültürel boyutlarda sürekli bir mücadele gerekir. Karşı darbe
mücadelenin de ahlaki ve siyasi bilinçten bağımsız olarak düşünmesi
imkansızdır.
Geçmişi değiştirmek, acıları telafi etmek ve
kurbanların kaybettikleri maddi ve manevi değerleri geri getirmek imkanı
yoktur. Eğer çocuklarımıza yaşayabilecekleri bir gelecek bırakmak
istiyorsak birinci çizgidekilerin tasfiyesi ve hatta bir daha dirilmemek
üzere imhası gereklidir. Bunun için ikinci çizgi önder ve liderlerine
çok büyük iş düşmektedir. Menderes ve arkadaşları da bu mücadelede
hayatlarını kaybetmişlerdir.
61 ihtilali, 71 muhtırası, 12 eylül
darbesi ve 28 şubat balans ayarı aynı terzinin elinden çıkmıştır.
“Egemenlik kayıtsız şartsız halkındır” ifadesi ile gözler boyandıktan
sonra daha o günden rafa kaldırılmış “egemenlik” yetkisi, ‘yetkili
derin eller’ tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Bu millete özgürlük
çok görülmüş ve hep tepedekiler özgür olmuşlardır.
Bu güne kadar
yapıla gelen darbeler aslında hükümetlere değil, halka karşı
yapılmıştır. Halkla baş edebilmek için önce halkın temsilcileri bertaraf
edilmiştir. “İktidar” halka gösterilemeyecek ve verilemeyecek kadar
kıymetli bir mücevher gibi görülmüştür. Halk ne zaman iktidara yaklaşsa
‘derin devletin iktidar bekçileri’ harekete geçerek halka haddini
bildirmiştir. 28 Şubat dinamik halkı kesimini ekonomik, siyasi ve
bürokrasi çevresinden uzaklaştırma harekatının adıdır. Bu ülke
borçlarını beş yılda 20 milyar $ dan 200 milyar $ a çıkarma operasyonun
bir parçasıdır.
Yeni bir din manzumesine dönüştürülen ideoloji,
bu halkın kanıyla ve canıyla beslenerek büyümüştür. Yeni devlet
ideolojisinin İslam’ı dışlaması ise devletler arası egemen güçlerle
yapılan pazarlıklarla alakalıdır. Ne isa’ya, ne Musa’ya ne de Ahmed’e
yaranamadan ortada kalmanın asıl sebebi de budur. Bu güç jeo-kültür,
jeo-politik, jeo-ekonomik avantaj ve imkanları kullandırmaya fırsat
vermez. Hayatlarından şikayetçi oldukları halde, ideolojik imandan çıkma
korkusuyla derin çıkar gurupları adına amentü okurlar.
İst. 260407
(
Derin Devletin İktidar Bekçileri başlıklı yazı
KOCAMANOĞLU tarafından
23.02.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.