İstanbul'un nefesini duyabilir misin?
Bilebilir misin sırrını?
Nefesin ardındaki fısıltıları
Bazen ağlayan bir anne
Bazen boğazın dalgalarını karanlığa çelen
Bazen vücudundan çektiğinde,
Saplanmış kılıcın ardından akan kanın uğultusunu
Çiçekleri nereden almış rengini?
Gökyüzü nereden, toprak nereden?
Sevgileri nereden, aşkları nereden?
İstanbul bağrına bastığında sevdalısını
Kırmızı granitten karşılar aşk-ı padişahını
Süleymaniye’de ağlarken gözyaşlarını
Hasretini sarar, savurur boğazın dalgasını
Hani gözyaşınla denizin tuzu karışır
Yabancı olan her şey siliniverir bu şehirden
Ne candan dosttur aslı, niyazı ne hazin
Hep sevdim der her sevdalımı
Bilmedim der sevilipte sevmemeyi
Bende ağladım sellere karışan gözyaşımla
Ama ben terketmedim
Terkeden sizin faniliğinizdi, mezar taşımda...
Ben balıklarımı sevdim, ağaçlarımı
Ben tepelerimi sevdim, yamaçlarımı
Ben Süleymaniye'yi sevdim, dualarımı
Anlayan sizin iyi gününüzdü, devir taşımda.
Ekmek verdim Allah'ın izninden
En helalini, en temizini
Anlamadım kirleteni temiz olanı
Anlayamadım aşkıma layık olmayanı
Şimdi yeniden, yüzyıllar sonra buldum
Sevdalımı, aşk-ı padişahımı
Hoş geldin gönlümün Mimar Sinan'ı
Hoş geldin çiçeklerimi yeniden açtıran
Selamlar getirdin
Bana İstanbul olduğumu hatırlatan...
Aşk-ı padişahım
Uzaklarda ki vefalım
İlmi cihanım
Evladım
Hoşgeldin...
Yazarın
Sonraki Yazısı