“Vah vah, yazık” demektir Derda… Ömrünü ömrüne katar bulaştığı, ulaştığı, dokunduğu, hissettiği herkesin. Derda derdi beni sardı bugün. Bir kadındır Derda, isimler kaderin ipuçlarıdır biraz. Kişiler isimlerinin manasını tadarlar yaşarken bazen. Derda, derdi aşk olanın hikâyesidir.
Derda dertli bir yüzdür hayalimde kaldığı kadarıyla.
Anne üniversite son sınıfta okuyan oğluna kız bakıyordu habire. Her gün bir kızın ismi düşüyordu diline ve oradan da oğlunun gönlüne düşmesini arzu ediyordu. Olmuyordu hiçbir zaman. Annenin bulduğunu çocuk beğenmiyordu, bazen de bulduğu kız, oğlunu beğenmiyordu. Çocuk artık pes etmişti. Sürekli biriyle tanıştırılmak ağırına gidiyordu. Henüz erkendi ona göre evlenmek. Ama anlatamıyordu derdini. Annesine laf anlatamıyordu bir türlü. Bu yüzden eve de gelmiyordu artık.
“Lütfen anne, yeter artık. Bak olmuyor zorlama bu kadar.” Ama dinleyen kimdi çocuğu?
Epey hafta geçti son kız ziyaretinden.
Annesinin de ümidi kaybolmuş gibiydi, ses yoktu kaç gündür.
Çocuk huzurluydu, mutluydu, umutluydu. Çünkü çocuğun gönlü Derda adında bir esmer güzeline eriyen kar suları gibi akmıştı usulca. Annesinin haberi yoktu olan bitenden. Çocuk zamanı gelince söylerim anneme diye geçirmişti içinden.
Kız dünya güzeliydi ona göre. Bir içim suydu ve hep susuzdu Halil ona. Çölde kalmıştı, sevda çölünde hem, aklına serinlemek geldiği vakit Derda’ya bakması kâfiydi. Anında rahatlıyordu, susuzluğu gidiyordu ve renk geliyordu Halil’in yüzüne.
Derda ise rahattı.
İşi gücü Halil’di.
Doğusu batısı Halil’di.
Dakikası saati Halil’di.
İçtiği yediği Halil’di.
Halil bir yiğit delikanlıydı. Gözleri şahandı, yüreği aslandı, aklı çoktu, yüreği sağlamdı. Halil bir deli dolu fişekti, civandı mertti, adamdı adam gibi. Derda’nın gözünde o bir taneydi, harikaydı.
Hayat hep böyle devam etseydi ne olurdu?
Mutluluklar hep kalıcı olsaydı ne güzel olurdu kim bilir?
Günler mesut geçerken annesi arar Halil’in bir gün.
“Oğlum” der “Üniversite okuyan bir kız gördüm falanca yerde. Dünya güzeli. Huyu huyuna suyu suyuna uyar, kanım kaynadı.” Halil yan çizer “Aman anne” diye. Anne ısrar eder “Oğlum bak son olacak bu, beğenmezsen bir daha kimse için seni rahatsız etmem.” diye dil döker yalvarır adeta. O kadar yalvarır ki annesi Halil son bir kez de olsa annesini kırmak istemez ve “Tamam” der “Ama boşuna.” Hafta sonu görüşmek üzere “Hoşça kal” der.
Derdi olan söylesin, atmasın içine. Kan değerleri bozulmasın, aşk yüzünden kanser olmasın. Bir yarayı alıp yuva yapmasın yürekler, bir bombayı alıp yutmasın beyinler. Derde deva olsun aşklar, derde çare olsun açılan kollar, aşka kapı olsun yürekler, pencere olsun bakışlar, yol olsun gözler ve umut olsun sarf edilen sözler.
Derda bu hafta sonu eve gider. Halil de gider çünkü annesine söz vermiştir. Zaten komşu ilde okudukları üniversite. İkisi de hemşeri zaten, ama gören olur duyan olur diye ayrı giderler doğdukları yere.
Halil eve gider ve annesine sarılır doya doya. “Kaç hafta oldu gelmeyeli hayırsız. Seni görmeyeli kaç gün oldu oğul!” diye annesinden bir güzel fırça da yer. Sonra bakacağı kızın methini dinler annesinden. Halil’in aklında Derda var, varsa yoksa. Gönlünde Derda… Başkası hikâye aslında.
Derda’da evine varır. Annesine sarılır doya doya. Annesinin ısrarıyla gelmiştir o hafta. Ama olsun en fazla iki hafta uzak dururdu annesinden, dayanamazdı daha fazla ayrılığa. Son gelişinde bir akraba aracılığıyla görücüye gelmişlerdi Derda’yı. Kadın o kadar beğenmiş ki ve kanı ısınmış ki Derda’ya… Yalvarmış doyasıya. “Lütfen” demiş “Kızım haftaya gel, oğlumda seni görsün. Beğenmezsen beğenme yine.”Derda aklında Halil, gönlünde Halil “Yok demiş” evvela sonra annesinin de ısrarıyla “Tamam” demiş “Ama boşuna…”
Derda alışıverişe çıkar ertesi gün. Zalim kader pusu kurmuştur oysa nereden bilsin. Bir belediye otobüsü arkadan çarpar Derda’ya. Kötü otobüs, rezil otobüs, kahrol otobüs demeye dilim varmaz ama Derda orada can verir bir anda. Kara haber tez duyulur, ölen el ise birazda normal kabul edilir.
Derda ölmüştür, haber ulaşır yetmiş iki millete.
Derda’nın ailesi koşar olay yerine.
Halil koşar Derda’nın ömrüne.
Halil’in annesi koşar son gelin adayının ölümüne.
Oradadır Derda, yerde, üzerinde gazete sayfaları…
“Derdaaaa” diye bağırdı Halil içten gelen bir feryatla! “Derdaaaam.” der gözü yaşlı bir şekilde. Taze ölünün üzerine yığıldı kaldı öylece. Bu resim kaç yüreği tarumar etti, kaç gönlü bin kez yıktı, kaç gözü sular seller gibi ağlattı, ifade demem.
Derda’nın annesi, ablası, babası perişan. Halil’in annesi orada perişan. Halil zaten perperişan. Annesi Halil’i görür bir an daha yanar yüreği. “Halil’im.” der “Evladım, ah canım!” der. Halil döner annesine bakar “Anne sen ama niye buradasın!”Anlar vaziyeti ama yine de sorar saflığını yitirmeden. “Evet, ben” der annesi, “Sana gördüğüm kız bu kızdı yavrum.” der.
Ah Derda derdin kaç yüreği yaraladı.
Halil ağladı, ağladı, ağladı.
Kaderine ağladı, annesine ağladı, Derda’sına ağladı.
“Derda derdimdir benim.” dedi.
“Derda canımdır benim.” dedi. “Can çıktıktan sonra ne manası var ki etin kemiğin.”
Kaldı öylece, ete batan bir tırnak gibi.
Derda’nın ölümü battı canına Halil’in.
O günden sonra Halil hep “Vah vah, yazık! Demektir Derda…” diye söylendi durdu.
Yüreğine Halil ağrısı saplanmamış ve Derda acısı düşmemiş bütün aşklara sesleniyorum: “Bilin aşkınızın değerinizi… Kıymetini bilin kendinizin. Üç günlük dünya kim öle kim sağ kala!”
Derda derdimdir benim.