Burda böyle sadece otursak olmaz mı? Hiç konuşmadan, sadece duyumsayarak varlıklarımızı, sözcüklere zaman vererek inceden inceye kurgulasak söyleyeceklerimizi… Hep düşünmeden, pat diye söylenenler değil mi can yakıp, geçit vermeyen duvarlar ören yüzlerimize? Kalplerimizi mühürlü kılan…

 

“Ama nasıl tanıyacağız ki o zaman birbirimizi?” diyeceksin şimdi. “Sözcükler olmadan öksüz çocuklara dönmez miyiz, bu dünyada ayakta kalabilmek için tek bir dayanağı olmayan? Suskunken, yoldan geçen şu adamdan beni farklı kılan hangi yönümü sunabilirim ki sana? Sen neden bu masada oturasın ki benimle?”

 

Yanılıyorsun işte, bence tam aksine o sözcükler uzaklaştırıyor bizi. Bir dünya kadar farklı insanları aynı kalıba sokacak kadar aynılar çünkü. Hiç konuşmayalım da demiyorum tabii. Ama susmaktan da korkmadan, karşıdakinin zamanını en keyifli hale getirmek için sürekli imgelere boğmadan gerçeği… Mesela sen bazen konuşmayı bırakıp öyle daldığında, seni seyretmeyi öyle seviyorum ki! İşte o zaman dudaklarından dökülen kelimeler gerçekten sana ait kalıyor. Beni eğlendirmek, buraya geldiğime pişman etmemek için onca laf cambazlığı yapıp espriler patlatırken olduğundan çok farklı bir anlama bürünüyor gözlerin. Bana yine bakıyorsun bakmasına… Kendi içine dalman kaybetmene neden olmuyor beni. Hatta belki de aslında tam da o zamanlarda gerçekten buluyorsun beni. Benim gözlerimden kendine bakmayı bırakıp bana gerçekten baktığında, ilk kez gerçekten de konuşmaya başlıyorsun benle.

 

O anlarda kendini sevdirmeye çalışan o erkek kayboluyor birden. Gerçekten bakan, dinleyen, gördükleri ve duydukları karşısında bir şeyler hisseden birinin dünyayı sıkı sıkı kavrayan ellerini buluyorum sözlerinde. Yere sıkı sıkı basmak için onaylayan bakışlarıma gerek duymayan biri… Ama yine de bekleyen o onayı içten içe… Onda ayakta kalması için ihtiyacı olan bir şeyi değil, sevgisinin karşılığını arayan; aradığı şeyi bulmamayı sonuna dek göze almış… Çünkü sevilmekten çok daha önde bir yere koyan sevgisini…

( Sözcüklere Zaman Vererek başlıklı yazı mavilikler tarafından 6.07.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu