Sokak çocuğuyum, dışlanmışım hep sen de yüz çevirme! Feleğin sillesini yemişim doğduğum andan itibaren, kaderin cilvesi olmuşum. Kimse el uzatmaz bana, kimse saçımı okşamaz, kimse destek olmaz.
Bu benim suçum değil işte! Sahipsiz olmam benim suçum değil, yalnız konmam benim hatam değil, bir başına bırakılmam benin kabahatim değil işte!
Ana yok, derdime yanan yok. Baba yok, arka çıkan yok. Dışlayan çok, iten çok, döven çok, söven çok. Sokak çocuğuyum işte, tarafım yani. Rengim belli, kokum belli. İşaret parmakları hep bana dönük “Onlardan uzak durun.” diye. Bir tetikmiş gibi gelir o parmaklar, bir tehdit, bir teşhis… Azılı bir katil, caninin teki, eşkıyadan beter, belki de teröristmişim gibi. Oysa insanım bende sizin gibi. Et ve kemikten müteşekkil, birazcık da ruh katılmış olan ama hep çaresiz, hep yalnız, hep sefil. Hep anasız, hep babasız, hep eşsiz, hep dostsuz…
Yani şimdi ben kötüyüm yani, uzak durulması icap eden bir yaratık, dışlanması elzem olan biri, hep kapının önüne konulması icap eden, hep küfredilen, hep sövülen, hep dövülen. Oysa insanım, oysa insanım…
Benim de kanım kaynar, benim de isteklerim olur, benim de iştahımı çeker şöyle üç top dondurma, ben de spor yapmak isterim, ben de müzik dinlemek isterim, benim de yatağım olsun şöyle rahatça. Bu benim suçum değil, bu benim hatam değil!
Süslü köpekler görüyorum süslü insanların elinde. Onlar kadar şanslı değilim işte. Kediler görüyorum besili mi besili, semiz mi semiz, tavlı mı tavlı… Kuşlar görüyorum tel kafeslerin içinde, yemleri var hiç değilse suları var içecek tertemiz, balıklar görüyorum akvaryumların içinde, kıymetleri zirvede. İçim geçiyor onlar kadar bahtiyar değilim işte. Onlar kadar ilgiye mazhar değilim, onlar kadar temiz değilim işte! Elbet onların da hakkı ama benim de hakkım o kadar ilgi, o kadar sevgi, o kadar şefkat! Ben insanım ama! Kemiğimin üzerinde incecik bir zar gibi etim var, saysanız kaburgalarım sayılır. Açlıktan bimecal düşüyorum, gözlerim hep kararıyor, ellerim titriyor. Susuyorum, acıkıyorum, üşüyorum ve en mühimi kokuyorum bu halimden! Ben kendi halimden korkuyorum el niye benden korkmasın?
“Sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında” en sevdiğim şiir Necip Fazıl’dan. Cahil değilim yani bilin istedim. Bütün sokaklarda ayak izlerim var artık hatırlamıyorum isimlerini sokakların. Hepsine kokum sinmiş, hepsinde ayak izlerim var, hepsinde resmim var. Hepsinde ağlamışlığım var yaş yaş, hepsinde üşümüşlüğü var zangır zangır, hepsinde kanamışlığım var taş taş!
Polis kimliğimi soruyor tuhaf tuhaf bakıyorum. Polis amca benim kimliğim yok diyorum. Bu kez o tuhaf tuhaf bakıyor yüzüme. Kimliksizim, anasızım, babasızım, kütüksüzüm, hükümsüzüm bu toplumda. Arayanım yok, soranım yok! Düşün beni insanlıktan, düşün beni çağdaşlıktan. Düşün beni her şeyden; aşktan, muhabbetten, sevgiden, saygıdan. Polis amca kimliğim yok benim işte!
Bedirhan GÖKÇE yazmıştı şiirimizi ve okumuştu.
“Sayfa no? Yok
Cilt no? Yok
Hane no? Yok
Ana adı?
Ben sokak çocuğuyum abi
Hani şu uçurtması gökyüzünde asılı kalan
Bilyelerini rüyalarında unutan
Ve oyuncaklarını masal kahramanlarına çaldıran çocuk var ya
O benim işte, o benim abi
Sahi, bir annem olmalıydı değil mi?
Ben dudaklarımda sokakları besteliyorum oysa
Sahi abi, tadı nasıldı anne sütünün?
Anneler nasıl okşar çocuklarını
Anne kokusu nasıldır kim bilir?
Ana ha?
Bir anne çizebilir misin benim için
Karanlığın kar soğuğu parmak uçlarına bir anne
Unutulmuş çocukların ürkek avuçlarına bir anne
Ve yanına beni ekler misin abi?
Tıpkı sulu boya resimlerdeki gibi
Sımsıcak…
Sahi abi, senin gözlerini kesmiyor değil mi
Bir köprünün soğuk gergin ve karanlık bedeni…
Sahi sen hiç seyrettin mi ay dedeyi bir köprünün altından?
Üşüdün mü abi kayan bir yıldıza bakarken?
Abi sen, abi sen? Boş ver…
Gel boyat istersen ayakkabılarını
Ben, aha şu ayakkabıların bağcıklarından asılıyorum yaşama
Gel boyat ayakkabılarını
Boyat da resmi çıksın
Dostun, düşmanın tüm kaldırımlara
Sayfa no yok
Cilt no yok
Hane no yok
Yokların varlığında tam göbek bağından yakalandın mı hiç yalnızlığa?
Bir de bir de babam olmalıydı değil mi?
Baba?
Beni dövecek bir babam bile yok biliyor musun?
Nasırlı ellerinde şefkat arayacağım bir insan
Kim bilir bayramlarda neler alır babalar çocuklarına
Unutmuşum!”
Ramazandayız oysa bize yılın 12 ayı ramazan ağabey! Bulabildiğimiz bir öğün; o da kuru bir parça ekmek varsa yanında suyumuz. Halimize çok şükür yine, onu bulamayanları da biliyorum. Bayram geliyormuş kan damlayacak yine yüreğimize. Bayram gelmiş neyimize? Şekerimiz olmadı, yeni potinlerimiz yok, üstümüz başımız uygun değil hem, harçlık o da neyin nesi?
Sokak çocuğuyum. Herkesin nefretle baktığı, korkuyla nazar kıldığıyım. Hissedebiliyorum bu bakışlardaki manayı, utanıyorum o zaman, yerin dibine batıyorum. Siz görmüyorsunuz tabi, nefret kalbinizin üstüne çekilmiş bir kalın perde gibi duruyor. Oysa seviyorum yaşamayı, hele insanları… Ele güne muhtaç olmadan kendi yağımda kavrulup pişmeyi. Bir mesleğim olsa iyi olurdu. Balık tutmasını öğrenebilsem harika olurdu. Çöpleri karıştırmaktan, artıkları aramaktan, yenmiş olanı yemekten usandım artık. Çürümüş olanın çürük tarafını ayıklamaktan, bozulmuş olanın bozuk tarafını kesip atmaktan bıktım artık. Ağabey insanlık çürümüş asıl, insanlık bozulmuş. İnsanlık ölmüş ağabey be!
Sokak çocuğuyum anam yok, babam yok. Kimim bilmiyorum; ırk, din, dil hikâye. İnsan olduğumu biliyorum bu yeterli. Irkını, dinini, dilini bilip de insanlığını unutan nicesini gördüm be! Her şey hikâye be ağabey!
Sokak çocuğuyum işte!
Sokak çocuğuyum bu benim suçum değil işte!