Taşradan Gelen Çiçek -4
...
“Senden
memnunum Kardelen. Sana bir teklifim var. Düşünmeni ve sonra karar
vermeni istiyorum. Kabul etmekte veya ret etmekte tamamen hür ve
serbestsin.” Kardelen, meraklanmıştı. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi
atıyordu. Ne teklif edebilirdi? Teklifi ne olabilirdi?
Ya aklına geldiği
gibiyse. Kendine olabilir miydi? Ama kendisi evliydi. Yok yok, bu
olamazdı. Bir şeyler sezmiş, veya duymuş olabilir miydi? Saygı duyduğu
bu insandan, azar işitmek, ölmekten daha zordu. Bir daha asla yüzüne
bakamazdı. Öylesine konuşuyor olamazdı. Kardelen utangaçlığı içinde
kızardı. Sıkıldı. İçinde ala bora olan sorular karşısında tufana
tutuldu.
Bir süre sesi, sedası gelmedi. Kendine gelememişti. Kısık bir
sesle “dinliyorum, efendim” diyebilmişti. “Seni aramızda görmek
istiyoruz. Diğer bir tabir ile gelinim olur musun? Seni Ahmet’e
istiyorum.” Kardelen,rahatlamıştı. Aradan geçen zaman fazla uzun
olmamıştı. Baştan konulan kurallar, yürüyor gibi gözükse de zaman zaman
ihlallere kadar varmıştı.
Acaba Ahmet’e karşı olan duygularından
haberdar mıydı? Neler biliyordu? Bu teklifi Ahmet’ten habersiz mi
yapmıştı? Ahmet’in haberinin olmaması mümkün değil gibiydi. O zaman
Ahmet’in de karşı olumlu duyguları olmalıydı. Ahmet’in bakışlarından ve
yumuşak davranışlarından alaka duyduğunu yüreğinde hissediyordu.
Geçen günlere rağmen; Kardelen tereddüt etmektedir. Önünde iki
ablasının olması, Kardeleni haklı olarak endişelendirmekte, hatta kara
kara düşünmektedir. Kendi kendine çözüm üretmemektedir. Annesi bir
şeyler sezmesine rağmen kırıcı bir şeyler söylememektedir. “Kızım
yüreğine hakim ol. Gönlünü kaptırma ” derken bir şeyler sezdiğini de
açığa vurmaktaydı.
Teklifi kabul etmiş; işin devamının
zamana bırakılmasını arzu etmişti. Kış bir türlü bitmek bilmedi. Bahar
gelmeden günler yaza durdu. Nihayet badem ve erik ağaçları her zamanki
gibi yapraklardan önce çiçeklerle donandı. Annesi “böyle olmayacak,
şehir bize göre değil, köye döneceğiz.” Derken Kardelenin içini tarifi
imkansız ayrılık acısı sarmaktadır. Geçmişi köy hayatı ile dolu da olsa;
şehrin rahatlığı ve yüreğinde açan sevda çiçeğinin solmasından
korkmaktadır. Bahara erdim derken; karakışa dönmekten ürkmektedir.
Bir Cuma gününde ailesine düğürcü gidilir. Çaylar içilir. Hal
hatır sohbetlerinden sonra niyet açıklanır. Mihriban kızın, yüzünden
dökülenler; yere düşmeden buza kesmektedir. Her gün canı kadar; sevdiği
yeğenini gelen misafire hakaret edercesine dövüp, ağlatarak tavır
koymaktadır. Hiçbir şeyden habersiz gözüken anne bile; şokta, şaşkındır.
Gün; yıl olur, zaman bir türlü geçmek bilmez. Düşünün denilerek müsaade
istenir. Misafirlerin gitmelerinden sonra eve gelen Meral kız; eve
anlatılanlar karşısında baygınlık geçirmekte, o anda işte olan
Kardelen’i ise tarifi imkansız bir fırtına beklemektedir. O gün bir
türlü geçmek bilmedi. Umutları, endişelerine çare olamadı. Biliyordu
ki; iki
abla, iki kara yılan olup; dönüp dönüp sokacaklardı.
Anne, “emeklerim yüzüne gözüne dursun” diyecek; en ağır kahırlarını;
üstüne üstüne alacaktı. Umutları, yüreğinde filizlenmekte olduğu sevgi
adına direnmeli, her kahıra katlanmalıydı. Muştulu bir ilkbahar
akşamının alaca karanlığında; eve giderken ayakları; bedenini taşıyamaz
olmuştu. Eve, gitmek istemiyordu. Ama; başka çaresi de yoktu.
Dalgınlıktan etrafı görmüyordu.
Evdekileri, solukları
burnunda, pencerede önünde yolunu gözler buldu. Bütün gözler; sarı
yılanın hain bakışlarından daha yakıcıydı. Beklediği an gelmişti. Ne
olacaksa olsun. Fırtına mı yoksa kıyamet mi kopacak; kopacaksa kopsun
istiyordu. Her geçen anını buna hazırlamıştı. Acıyan ve içine ağlayarak;
bir kıyılara sinen yengesinin önünde, annesi ve ablaları; üç koldan
saldırdılar. “bunu bize nasıl yaparsın?” diyorlardı.
Sevmek suç muydu?
Sevilmek, istenmek suç muydu? Evde kalan ablaların olursa suç olurdu.
“Sen nasıl bir insansın?, Ayazlı gecelerde, parmaklarım kanaya kanaya
kilimler dokum. Üç beş kuruş harçlık için. Daha ellerimin kanları
kurumadı. Hem bunu bizden gizlemeyi nasıl becerdin? Kesinlikle
evlenemeyeceksin. Seni asla o oğlana vermeyeceğiz. Hatta ölsen bile.
”
Kardelen, bütün saldırılara cevap vermedi. Onlar, içlerindeki hınç ve
kini iyice kusmalarını bekledi. Uzun süre susması; onları daha da
hırçınlaştırmıştı. Anne, kara kara düşünüyordu. Annesi, “Yarından tezi
yok, işi bırakıyorsun.” dedi.
Kardelen; göz yaşlarını tutamadı. Bir iki
damla göz yaşı yanaklarından yuvarlanarak göğsüne düştü. Göz yaşlarını
içine akıtmayı yeğledi. Kanadı kırılmış bir serçe gibiydi. Akşam
yemeğini yiyemedi. Gece, gözlerine uyku girmedi. Sabahı zor etti. Her ne
olursa olsun işe gidecek ve genç patronu ile vedalaşacaktı. Yanında
annesi ve büyük ablasının arasında; birer zabitten farksız koruma ve
kollama altında iş yerine geldiler.
Genç patronu, her zamanki gibi
kendilerinden sonra geldi. Hiçbir şey olmamış gibi tebessümle, hepsine
ayrı ayrı “hoş geldiniz” dedi ve bir gecede Kardelen’in gereğinden
fazla yıpratıldığı gözünden kaçmamıştı. Kadın, “oğlum, Kardelen’i almaya
geldik. Köye gideceğiz.” Genç adam : olgunlukla “Teyze, Kardelen sizin.
Ne zaman arzu ederse gidebilir.” Sabahın bu ilk vakitlerinde; Kardelen,
ana ve ablasının ortasında bir mahkumdan farksız; infaz edilmek üzere;
vedalaşarak işten ayrıldı.
Aradan bir hafta geçti. Genç
adam, netice için; eşiyle birlikte; Kardelen’lere vardığında evde kimse
yoktu. İkinci gün, gelin ve Kardelen’i eve; anne ve iki kızı
misafirliğe gitmiş olarak buldu. Kardelen, sevindi. Hürmet etti.
Sormasına fırsat vermeden anlattı.
“Beni, kesinlikle vermek
istemiyorlar. Biliyorum ki; benim ailem; sizlere layık değil. Ben de;
sizlere layık değilim. Beni kabul etmeniz bile; şereflerin en büyüğüdür.
Aileme ihanet içinde olmak istemiyorum. Seviyorum. Sevmeye de devam
edeceğim. O, daha güzel ve daha şerefli kıza layık bir insan. Ve yarın
annemle köyümüze gideceğim.”
Bir gün sonra; ailesi
evdedir, hiçbir şey olmamış gibi varılır. Çay faslından sonra müsaade
istendiğinde; annesi “bu iş olmayacak, kesinlikle de köye gelmeyin.”
Ablası “kızın beyni yıkanmış, o daha cahil” diyordu.
Genç adam “On dört
on beş yaşında ki kızların gelin gittiği bir memlekette, yaşı yirmi dört
ve üniversite bitirmiş kızın cahilliği mi olur? Zorla almak
istemiyoruz. Hayırlısını diliyoruz.” Bir gün sonra Kardelen, annesi
yanında olduğu halde köyüne gitmektedir. Her şeyi geride bırakırken;
içten içe söylenmektedir.
“Dostluğu, komşuluğu, kardeşliği
Arkadaşlığı, sırdaşlığı, yoldaşlığı
Hasılı Sevgiyi ve insanlığı
Terk ediyorum şehirle birlikte
Duyuyor musun? Feryad’ımı
Duyuyor musun? Ah’ ımı,
Sızısıyla dolu yıkık kalbimle
Terk ediyorum şehirle birlikte”
...
Devamı Var...
...
Km-191104
(
Taşradan Gelen Çiçek -4 başlıklı yazı
KOCAMANOĞLU tarafından
29.08.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.