Çıkılmamış yolların yolcusuyum,
Başlamamış aşklar güzergâhında.
Bekliyorum, mehtap aydınlatsın gündüzümü.
Dalmışım çöllerin sonsuzluğuna,
Lâcivert inciler çıkarıyorum hüznün derinliklerinden.
Vurgunlar yiyorum ard arda…
Ve umutlarım dökülüyor üstümden pul pul.
Kırlangıçlar zemheride göç ediyor karlı dağların zirvelerine,
Kardelenler temmuzda selamlıyor dünyayı, ölümüne.
Buzlar tutuşmuş alev alev,
Güller türkü yakıyor bülbül üstüne.
Arılar baldıranla doldurmuş petekleri,
Katranlar sunulur şerbet kâselerinde.
Göller küsmüş turnalara,
Yakamozlanmaz gün batımlarında.
Şirinler, kirpiklerinin külüngüyle deler Ferhatların bağrını,
Kan akar oluklardan su yerine.
Aslı, çok görür bir kıvılcımı Ferhat’a,
Hiç başlamaz ölümsüz sevdaların yangını.
Ahde vefa biçilmez vuslat bahçelerinden,
Kays, ahulara sormaz Leylâ’yı,
Almaz saçının kokusunu bad-ı sabâdan,
Dalmaz yıldızsız gözlerinde bitmeyecek hülyaya.
Ebabil taşlarıyla yıkılmış gönül köşküm,
Rebaplar da darılmış, duyulmaz olmuş meşkim,
Tersine mi dönmüş zaman, nedir?
Anladım ki dün bitmiş yarın başlayan aşkım.
.