"Merhaba küçük hanım, ömrüm olur
musun?"
İstiklal Caddesinin kalabalığı kaskatı
kesilmiş, hayat durmuştu. Herkes anbean nefeslerini tutmuş, biraz önce kavga
eden o çifti izliyordu. Kavga, gürüldü, patırdı derken barlarda oturanlar,
camın kenarında sigarasını tüttürenler, geceyi sarhoş geçirip çorbacının
birinde işkembe çorbasıyla ayılmaya çalışanlar, kısaca bir İstanbul onları
izlemek için dışarı çıkmıştı.
Şaşıp kalmıştı kızcağız. Bir kaç dakika
önce kavga ettiği delikanlı şimdi İstiklal'in orta yerinde elinde yüzükle önü
sıra diz çökmüş, "Merhaba" diye seslenmişti.
Tekrar etti delikanlı sözlerini.
"Küçük hanım ömrüm olur musun?"
Pek çok insan gelip geçmişti delikanlının
hayatından. Onlarca sevgilisi olmuş, onlarca kıza bakmıştı.
"Bakmadım" dese yalan olurdu zira. Yapmıştı işte. En son lisede aşık
olmuştu. "Son" diye söz vermişti kendi kendine. "Bu kızdan başka
yok."
Bir çok erkek gelip geçmişti kızın
hayatından. Onlarca sevgilisi olmuş, yolda giderken yüzlerce insan laf atmış,
milyonlarcası da şöyle bir bakıp geçmişti. Güzelliği dillere destan, konuşması
yürek ısıtan, nefesi kalbi buğulandıran cinstendi. Ne desindi şimdi, ne
etsindi? Bir ömür sunulmuştu önüne. Hemde ayrılma noktasına getiren bir
kavganın eşiğinde.
Sahi ya problem neydi? Hatırlayamadı kız.
Ne olduğunu bir türlü anımsamadı. "Gelecek geçmişi unutturur"
dediklerinde hadi oradan demişti herkese. Doğruymuş. Unutamam dediği ne varsa
unutmuştu şu an.
Herkes toplanmıştı delikanlının
çevresinde. Kimisi "Kabul etsene" diye bağırıyor kimisi "Etme,
yakma kendini, bir ömür geçer mi bu adamla" diyerek dalgaya alıyorlardı.
Ne edeceğini bilememişti kızcağız. Ne yapılırdı ki şu anda?
İstiklal caddesinin her bir köşesini
mesken tutmuş sokak şarkıcılarının ağırdan sesi ortalığı daha da
romantikleştirdi. Her şey delikanlının istediği gibi gidiyordu. Önce basit bir
işi çıkmaza sürecek, onu bir şekilde abartacak, daha olmadı kızı orada zırıl
zırıl ağlatacak, tam bitti denilecek nokta da bombayı patlatacaktı. Evet,
düşündüğü tam da buydu ve istediği oldu. Bir de sokak şarkıcılarının en
beklenmedik anda müziğe girmesi onu daha da mutlu etmişti.
Delikanlı sorusunu bir kez daha tekrar etti:
"Ömrüm olur musun?"
Ne yapacağını bilemedi kız. Ne yapılırdı ki şu anda? Kalabalığa kulak kesildi. Kadınlar kendi arasında erkekler kendi arasında fısırdaşıyor: kimisi "yapma kızım, evlenip de yakma başını" diye serzenişlerde bulunuyor, kimiyse "kabul edecek mi etmeyecek mi tartışmasına dalmışlar bir yandan da ne yapıp ettiklerini kontrol ediyordu.
O sırada arkalarda bir yerde amcanın biri cebinden çıkardığı sigarasını tutuşturmuş gençleri izliyordu. Hemen yanında seneler evvelinde o delikanlıyla kızın bulunduğu yerde evlenme teklifi ettiği hanımı vardı.
Derince bir nefes çekti amca sigarasından. Sonra hanımına baktı. Oracıkta, İstiklal'in tam ortasında, şimdi resimlerin siyah beyaz gösterdiği zamanlarda evlenme teklifi etmişti hanımına. Hem de bağıra bağıra.
"Seni deli gibi seviyorum ulan. Sensiz bir dünyanın içine ederim. Gel benim ol. Hatunum ol. Ömrümde yaptığım tek doğrum ol."
Öyle bağırmıştı. Kimseyi önemsememiş, kimin ne diyeceğini düşünmemişti bile. O gün neye uğradığını şaşıran hanımı öylece kalakalmış bir kaç dakika boş gözlerle aşık olduğu adamı seyretmiş, sonra teklifini kabul etmişti. O adamın, hayatındaki tek doğru olmak ne güzel şeydi, bunu seneler sonra anlamıştı.
Amca elindeki sigarasıyla karşılarında duran gençleri işaret etti hanımına. Gözlerinin içi gülüyordu.
Sesler aralanmış, sokak şarkıcılarının aheste müziği dört bir yanı ele geçirmişti. Kızda önündeki delikanlıyı önemsemeden onlara kulak kesilmişti; tâ ki içinden bir sesin artık kabul etmesi gerektiğini söyleyinceye dek.
"Ömrümün başında karşılaştığım delikanlıyla ömrümün sonuna kadar birlikte olmak istiyorum. Evet! Evet! Evet!"
Alkış kıyamet koptu İstiklal'in ortasında. Neticeye bağlanan bu olayla birlikte herkes işine döndü. Gençler el ele yitip gittiler gözden. Bir tek amcayla hanımı kaldı geride. Kayboluşlarını izlediler gençlerin.
"Beni bırakma" dedi amca usulca, "özletme kendini hatun. Ne olursa olsun ellerimden ayırma ellerini."
Bir iki üç derken tekrar nakarata girdi sokak şarkıcıları ve gece erken çöktü İstiklal'in üzerine: