7.  EMEKLİLİK     
                 Tayin  yerim, Hv.K.Loj.  Başkanlığı  olduğuna  göre,  Ankara’ya  gidip  ev  tutmam  gerekiyordu.  Niyetimiz  büyük  eşyaları  burada  bırakmaktı.Tilkinin  dönüp  geleceği  yer  kürkçü  dükkanı  diye  düşünüyorduk.  Henüz  arabayı  gümrükten  çekecek  vakit  bulamamıştım

                                     A.  DIYARBAKIR’A  TAYİN.

               Gece  trene  bindim,  sabah  Ankara  garında  indim.  Doğruca  tayin  olduğum  yere,  Loj.  Bşk.lığı  Loj.  Şubesine  gittim.  Şube  müdürü,  dahil  bütün  arkadaşlar  beni  görünce  sevinmişlerdi.  Hoş-beşten  sonra,  boş  bir  masaya  oturdum.  Verdikleri  haber  benim  için  şok  tesiri  yaratmıştı.  Tayin  yerim  değiştirilmişti.  II nci  Taktik  Hava  Kuvveti  Lojistik  Başkanı-  olarak Diyarbakır’a  tayin   olmuştum.                                                                                                                                    Loj.  Başkanına  gittim. Başkanın   anlattığına  göre:  ‘’  II.  Taktik  Hv.  K.   Loj.  Başkanı  emekli  olmuş,  makamı  boş  kalmıştı.‘Seni  uygun  görmüşler  diyerek,  yapılacak  bir  şey  olmadığını  belirtti.   Bir  de  kurmay  Başkanına  gidip  durumu  anlatmalıydım.  Randevu  aldım.  Makamına  kabul  etti.  ‘’Dış  görevin  nasıl  geçti’’  gibi  nezaket  sorularından  sonra,  Durumumu  anlattım.  ‘’Paşam,  ben  şark  görevimi  Merzifon'da,  zor  şartlar  altında  yaptım.  Üç  seneyi  tamamlayamadım  ama,  4ncü  üs  olarak,  emirle,  Eskişehir'e  intikal  ettik.  Eğer  intikal  işi  olmasaydı,  orada  şark  hizmetimi  tamamlamış  olacaktım.  Biliyorsunuz  Diyarbakır  çok  sıcak  bir  bölge,  Eşimin  de  migren  baş ağrısı  var. Sıcağa  tahammül  edemez,  acaba tayin  yerimi  değiştirmek  mümkün  mü?’  dedim.  Kurmay  Başkanının  cevabı  ise  ‘Hele  oraya  git,  bir  sene  kal,  bir  seneyi  tamamla sonra  düşünürüz’’ şeklinde  oldu.  Daha  başka  söylenecek  söz  yoktu.  Odaya  gelip  kara,  kara  düşünmeye  başladım,  Aklıma  II nci  Taktik  Hv.  Kuvveti  kurmay  başkanını  aramak  geldi.  Onu  da  tanıyordum.  Telefonla ‘Abdullah   Paşam,  oraya  tayinim  çıkmış,  henüz  arabamı  gümrükten  çekmedim,  bana  bir  kaç  gün  izin  verin’’  dediğimde,  ‘’Hele  sen  buraya  gel  izin  işini  görüşürüz’’ şeklinde  oldu. Otobüsle   Diyarbakır'a  gitmek  bana  zor  geldiğinden,  bari  uçakla  gideyim  diyerek,  Kızılay  meydanına   indim THY.  Bürosuna  uğradım,  Diyarbakır  için  bilet  istedim..‘Maalesef  bir  hafta  boyunca  yer  yok,  biletler  satıldı’  yanıtını  aldım.

               Ordu  evinde  öğle  yemeği  yedikten  sonra  kara,  kara  düşünerek, tekrar  Hava  Kuvvetlerine  döndüm.   Kararımı  vermiştim.  İstifa  edecektim. İki  arada  bir  derede  kalmıştım.  Diyarbakır  o  kadar  sıcak  bir  yerdi  ki  teftiş  için  gittiğimizde, bu  sıcaklığı  bizzat  yaşamıştım.  Pistte,  Uçaktan  inip,  dışarı  çıktığımızda,  sıcaklık  sanki    buhar gibi  yüzümüzü  yalamış,  kendimizi   gölge  bir  yere  zor  atmıştık.  Hoş  gölgesi  de  çok  sıcaktı  ya!  Böyle  bir  yere,   eşimi  götürürsem,  hayat  ona  zindan  olacaktı.  Eşime  danışmadan  onun  fikrini  almadan  istifa  etmem  ise  ilerde,  söylentilere,  dedikodulara  sebep  olacaktı.  Bazı  arkadaşlara  göre ( ki  bunların  içinde  Personel  başkanı, Akademiden  devre   arkadaşım  Ahmet  çörekçi,  ve  Komutanın  özel  sekreteri  Necdet  Alb.  da  vardı).  Benim  general  olmam  muhakkaktı,  kabahati  eşimde  buluyorlardı.  Güya  eşim  istemediği  içindir  ki  Diyarbakır'a  gitmeyip  istifa  etmiştim.  Ayrıca  o  zamanlar  Generallerle-  Kd.  Alb.lar  arasında  emekli  maaşı  yönünden  fazla  bir  fark  yoktu. Diğer  bir  husus  da  halen  personel  Bşk.  Olan  devre  arkadaşım  Ahmet  Çörekçi  izinli  bulunuyordu.  Kendisi  görevde  olsaydı  muhtemelen    bir  çare  bulur  istifa  etmeyebilirdim.

               Dolayısıyla,  iki  satır  istifa  dilekçesi  yazdım,  evrak  kalemine  götürüp,  ‘aceledir’    diye  tembih  ettikten  sonra,  büroya  döndüm. O   gece  ordu  evinde  kaldım.  Ertesi  günü,  Komutanın  imzası  ile  istifanız  kabul  edilmiştir  şeklindeki  yazının   bir  nüshasını  elime  almıştım. (Ben  ayrıldıktan   sonraki  bir  yıl  içinde,     sırası   gelip general  olamadığı  için  Kd.  Kur.  Alb. Erdoğan  Akünal   istifa  etmişti   ki  komutanın  genel  sekreteri  idi.  Daha  sonraki  senelerde  ise, Kur.  Kd.  Bnb.  Erkan  Fercan  ki  Napoli'den  beraber  gelmiştik.,   Gökçe    Büyüker, olmak  üzere  üç  lojistik  elemanı  daha  istifa  ederek  ayrılmışlardı). Yani  dört  Loj  kur.  Alb.ı  Hava  Kuvvetleri  elinde  tutamamıştı.  Herhalde  bu  bir  tesadüf  değildi.                          Hava  kuvvetleri  karargâhından  ayrılmadan  önce  de  Halide  ablaya  telefon  ederek,  ‘’Bülent  malzemelerin  ambalajını  açıp  yerlerine  yerleştirsin,  Yasemine  haber  veriver’’  diye   rica   etmiştim.  (O  zamanlar  henüz  herkesin  evinde  telefon  yoktu.)

               Aynı   akşam  trene  bilet  alıp,  İstanbul’a  hareket  ettim.  Nasıl  olsa  ORDU  YARDIMLAŞMA  Kurumu  ile  hesabı  kapatmak  maksadıyla  Ankara’ya  yine  gelecektim.  Trende,  tam  memleket  için  işe  yarayacağım  bir  devrede  istifa  etmek  mecburiyetinde  bırakıldığımdan  dolayı  çok üzüntülüydüm.  Eve  100-150  m.  Mesafede  olan  Feneryolu  istasyonunda  indim.  Hava  daha  aydınlamamıştı.  Bahçe  kapısından  girip  kapının  ziline  bastım.  Kapıyı  açan  olmadı.  Bir  kere  daha  bastım,  yine  ses  yoktu.  Herhalde,  Yasemin  kulağının  üstüne  yatmıştır,  işitmemiştir,  ne  onu  ne  de  komşuları  rahatsız  etmemeliyim  diyerek    tekrar  zile  basmadım.  Gün  ışıyıncaya  kadar  kapının  önündeki  merdiven  basamaklarına  oturup  bekledim.  Güneş  yükselirken  tekrar  zile  bastım,  bu  defa  kapı  açıldı.  Meğer  Noyan  da  anneannesiyle  berabermiş,  onu  yalnız  bırakmamıştı. Gece, ikisi  de  kapının  zilini   duymamışlardı.  Durumu  eşime  anlattım,  Şoke  oldu.  Daha  sonraları  da  eş,  dost  ve  akrabalar  istifa  ettiğimi  duyduklarında   çok  üzülmüşlerdi.

               Damat,  büyük   malzemeleri   ambalajlarından  çıkarmış,  bir  kısmını  yerleştirmişti.  Elinden  her    geliyordu.  Artık  bundan  sonrası  bana  aitti.  Bu  arada  arabayı  da  gümrükten  çıkarmam  gerekiyordu.  Ama  zorluklarını  da  duymuştum.  Bu  defa  Nurettin  Enişteyi  de    beraberimde  götürmüştüm. Onun  tanıdığı  bir  kadın  vardı   bankada   çalışan,  daha  önceleri gümrüklerde  çalışmıştı. Onun  sayesinde,  fazla  bir  sorun  yaşamadan,  arabayı  çekip  muayenesini  yaptırmıştım.  Artık  evi  yerleştirme  işleriyle  meşgul  olabilirdim.

               Ordu  Yardımlaşma  Kurumu  ile  hesaplaşmak  maksadıyla  tekrar  Ankara’ya  gittim.  Ev  satın  alırken  kredi  almıştım.  Buna  mukabil,  her  ay  maaşımızın % 10  kesilerek  kuruma  yatırılıyordu.  Napoli  den  bile  para  göndermiştim. Dolayısıyla  biriken  paralarla  aldığım  krediyi  kapatmam,  geri  kalan  parayı da  almam  gerekiyordu. Neticede  bir  miktar  parayla  geri  dönmüştüm.

                              B.  EMEKLİLİK  HÜLYALARI

               Şimdi  sıra  elimde  kalan  parayı  değerlendirmeye  gelmişti.  Dolar  da  alabilirdim,  altın  da.  O   zamanlar,  altının  gramı  sekiz  liraydı. Dolar  da  ucuzdu.  Ama  biz  tercihimizi  bir  dükkan  almak  yönünde  kullandık. Dükkan,  Göztepe  İstasyon  caddesindeydi.  Gazete  ilanıyla  bulmuştum.  Emlakçısı  da  emekli  karacı  Alb.dı.  Cadde  üzerinde  küçük  bir  dükkandı  ama,  altında  deposu  da  vardı.  Satın  aldık.

               Eşim  de,  ben  de  artık,  emeklilerin  kurduğu  hülyaları  kurmaya  başlamıştık.  Ya  bir  Tuhafiyeci  dükkanı  açacaktık,  ya  da  parfümeri.  Bu  hülya  ile  epey  oyalandık.  Sonunda,  dükkanı  kiraya  verdik.   Kiracımız,  yine  bir  emekli  Alb.n  oğluydu,  Duvar  kağıdı  ve  parke,  cila    işleriyle  uğraşacaktı.  Aşağı,  yukarı  dükkan  6  sene  kirada  kaldı.  Hem   fazla  kira  artışı  olmuyordu,  hem  de  kiraları   kerpetenle  diş  söker  gibi  alıyorduk.  Bu  sebeple,  dükkanı  satılığa  çıkardık.  Satın  alan  da  yine  kiracıydı.

               Elimizdeki  parayı  bu  defa,  moda  icabı, BAKO,  KASTELLİ  gibi  tefecilere,  devlet  tahvili  gibi  yatırım  araçlarına   yatırmaya  başladık.

               Hava  Kuvvetlerinden  genç  yaşta  ayrılmıştım.  Bir  yerlerde  çalışmak  istiyordum.  Halide  abla  ve  Nurettin  enişteyi  de  alıp  Bursa’ya  gitmiştik. Biz  ORDU  Evinde,  onlar  otelde  kalacaktık.  Bir  gün,   akşam  yemeği  için  Ordu  Evinde  buluştuğumuzda,  Hava  Kuvvetlerinden  emekli  olan  Pilot  arkadaşlarla  karşılaştık.  Hüseyin   Sönmez’e  ait  Bursa  Hava  yollarında  çalışıyorlardı.    Hatta  arkadaşlardan  birisi,  aynı  zamanda ,  Bursa  Hava  Yollarının  müdürü  idi.  Bana     teklifinde  bulunmuşlardı.  ‘‘Senin  gibi  tecrübeli  Lojistikçiye  ihtiyacımız  var’’  diyorlardı.  Eşimle,  gece  müzakere  etmiştik.  Ben  onsuz,  O  da  bensiz  olamayacağına  göre,  Bursa’da   bir   ev  tutmamız  gerekecekti.  Kadıköy'deki  evi  de  tamamen  boşaltmak  istemiyorduk.  Bu  durumda  maddî  yönden  tatmin  edici  bulmamış  işi  kabul  etmemiştik.

               Yine  bir  gün,  Napoli’de,  ikinci  senemizde, komutanımız  olan,  E-Tuğg.  Ertemin   Yalçın  ile ,  Kadıköy'de  karşılaşmıştık.  Bana    teklifinde   bulunmuştu.  Emekli  olduktan  sonra,  akrabasına  ait  bir  halı  mağazasında  müdürlük  yaptığını  söyledi.  İş  yeri  Aksaraydaydı. ‘Gel,  gör,  istersen  hemen  işe  başla’ dedi.  Gerçekten,  oraya  kadar  gitmiştim.  Benim  gibi  emekli  olup  çalışan  bir  kaç  arkadaş  daha  vardı.  Maalesef  orasını  da  gözüm  tutmamıştı.

               Bir  gün  de  THY. nın, Taksim  meydanına  yakın,  Elmadağ  Müdürlüğüne  gittim.  Maksadım,  bir  arkadaşın  kızına    bulmaktı. Yukarda  adı  geçen,  E. Kur.Kd.  Alb.  Erdoğan  Akünal  Genel  sekreterdi.  General  olamadım  diye  istifa  etmiş, THY  da  çalışıyordu.  Benden  daha  bilgili,  çalışkan,  iyi  konuşan,  hareketli  bir  insandı.  Hava  kuvvetlerinde  aynı  şubede  çalışmıştık. ‘Arkadaşının  kızı  için  olduğu  kadar  senin  için  de    olanakları  arayacağım’  diyerek  söz  vermişti.  Henüz  Telefon  sırası  gelmediğinden,  Halide  ablaların  telefon  Numarası ile  bizim  evin  adresini  vermiştim.   Bekle,  bekle   cevap  gelmemişti.  Eh  O  da  haklıydı.  THY  politik  bir  yerdi.  Zaten  orası  Kendisinin  de  mizacına  uygundu.

                             C.  AKRABA  VE  DOSTLAR

               İstanbul’da,  daha  doğrusu  Anadolu  yakasında  yalnız  değildik.  Her   şeyden  önce,  eşimin  iki  kızı  üç  de  torunu  vardı. Kızlar,  uzaktan da  olsa,  benim  de  akrabalarım  sayılırdı. Öz  halamın  torununun   çocuklarıydı.  Onlar  beni,  ben  de  onları  seviyordum. Küçüklüklerinden  beri,  aramızda  herhangi  bir  sorun  yoktu.  Büyüğü,  benim  için  ağabey, küçüğü  ise  dayı  diyorlardı..Ama   onları, kendi  çocuklarım  gibi  seviyordum.

               Eşimin  iki  yaşlı  halası  vardı.  Onlar  da  benim  halamın  kızlarıydı.  Büyüğü,  Hatice  hala,  biraz    huysuzcaydı.  Belki  de  yaşadığı  hayatın  sonucuydu  bu.  Küçük  yaştayken   Kürt  bir  ağa  ile evlendirmişler,  adam  bir  oğlu  bir  kızı  olduktan  sonra (Belki  de  halamın  huysuzluğundan) halamı  terk  etmişti.  Oğlunu  hiç  tanımamıştım.  Kızı  ise  sigorta  şirketinde çalışıyordu.  Aynı  zaman  da  eşimin  ilk  evliliğine  sebep  olanlardan  biriydi.  Anneannesinin   Fatma  ismini   vermişler,  reşit  olduktan  sonra  Fatine’  olarak  çevirtmişti.  Tanıdığımda  kocası  ölmüş,  tek  oğluyla  kalmıştı.  Oğlu,  kimya  mühendisiydi.  Biz  İtalya'dayken, İzmir'den  İstanbul’a  gelirken,  uçak  kazası  sonucu,  Marmara  denizine  gömülmüştü.  Bir  torunu  vardı,  ama,  gelini  evlenmişti   (Torun  da sonraki  yıllarda  Ağusturalya’ya  gidecekti.)

               Diğer  halası,   Şükriye, daha  çocukken,  anası,  yani  halam  öldüğü  için, babası  tarafından , evlatlık  verilmişti.  Çok  geç  yaşta,  iki  defa  evlenmiş,  evlendikleri  erkekler  zaten  yaşlı  olduklarından,  hiç  çocuğu  olmamıştı. Babalığından,  Kurbağalı  dere  kıyısında,  bir  ev  kalmış,,evi  ikiye  böldürmüş,  bir  kısmını  kendisi  için  yazlık  olarak  ayırmış,  diğer  bölümünde  ise  ablası  Hatice  oturuyordu.  Ankara’da  otururken   yazlığa  geldiğinde,  onu    bir  veya  iki  defa  görmüştüm,  güzel  ve  biraz  da  kibirli    görünmüştü  bana.  Kocası  ölünce  Kadıköy'e  taşınmıştı.  Ahşap  olan  iki  katlı  bu  binayı,  müteahhide  kat  karşılığı  vermiş.  Müteahhit,  kaçmış,  kendi  imkanlarıyla,  zar,  zor, altında  dükkanlar,  üç  katlı   olarak  inşaatı  tamamlamıştı.  Ama  üzüntüden,  felç  geçirmiş,  kolunun  biri  titrek  kalmıştı.                           Ben  emekli  olup  da  beni  iyice  tanıdıktan  sonra,  evini  yeğenine, yani, Yasemine  bağışlamak  istemişti.  Fakat  yasemin,  bunu  kabul  etmemiş,  büyük  kız  kardeşi   Çiğdemin, iki  çocuğu  ve  emekli  kocası  ile  müşkül  durumda  olduğu  gerekçesini  göstererek,  ona  bağışlamasını,  ve  birlikte  oturmalarını  tavsiye  etmişti.  Nitekim  öyle  de  olmuştu.

               Yaseminin  diğer  kardeşlerinden  en  büyüğü  Erdem  İzmir’de  evlenmiş,  oraya  yerleşmişti.  İkinci  büyük  Erkan, biz  İtalya'dan  dönmeden  kâlp  krizinden  vefat(120kg),etmiş,  karısı  ve  iki  oğlu  İzmit’te  yaşıyorlardı.  ortanca  kız   kardeşi  menekşe   İzmit’te  yaşıyordu.  Kocası  kuaför,  tek  kızı  üniversitede  okuyordu.

               En  küçük  kız  kardeşi  Fulya,  kocası  Gandi,  kızı  Gaye  ile  Kadıköy-Modada  oturuyordu.

               Gelelim,  benim  akrabalarıma:  Daha  önce  bahsettiğim  gibi, Ablamlar,  Kızı  makbule,  üç  torunu  ile  Ankara’da  kendi  evlerinde  oturuyorlardı,  ama  sık,  sık,  yeğenim  Semihalar’a  Kadıköy'e  geliyorlardı. Yeğenim  Semiha  evli,  bir  kızı  bir  oğlu  vardı. Kocası,  gazete  baş  bayiliği  yapıyordu.

               Ablamın  küçük  oğlu  İzmir’de,  Ege   üniversitesinde  okuyor,  Büyük  oğlu öğretmen,  evli,  bir  oğlu,  iki  kızıyla  Ankara,  Keçiören'de  oturuyorlardı..

                Halide  abla  ve  Nurettin  enişte,  bize  çok  yakın  iki  dost  ve  ahbaplarımızdı.  Yukarda  da  bahsettiğim  gibi  bizim  onlara  sevgimiz  ve  saygımız  büyük,  onlar  da  bizi  severler,  her  zaman  destek  olurlardı.

               Bir  de  Yaseminin  Arkadaşı  Samahat  ve  kocası  Cahit  bey  vardı  ki,  Onlar  Beykoz’dan  Göztepe’ye  taşınmışlardı  ve zaman,  zaman   görüşme  imkanı  buluyorduk.  Onların  da  iki  oğlu  bir  kızı  vardı. Oğlunun  büyüğü,  Yaseminin  eline  doğmuş,  halen  Profesördü.  Küçük oğlu,  büyük  oğlundan  on  yaş  küçüktü,  okuyordu.  Kızı  da  bir  deniz  subayı ile  evliydi. Samahat  hanım,  Birinci  kitabımda   bahsettiğim  gibi,    Yaseminin  birinci  evliliğinde,   en  yakın  dostu  olmuştu.  Haydarpaşa  lisesinde  okurken,  yaz  tatillerinde,  Cahit  ağabey,  Amerika'dan  buğday  getiren  gemilerde, TMO ni  temsilen  çalışıyor,  ben  de    yanında  puantörlük  yapıyordum..  karı-koca  ikisi  de  efendi  insanlardı.

               Bahri  Ağabey  rahmetli  olmuştu  ama,  Bedia  yenge  yaşıyordu.  Kızı  Mehlika  çalıştığı  için  hasta  torununa  bakıyordu.  Güya  doktorlar  torunu  için  kırk  gün  yaşar  demişlerdi.  Ama  kız  torun  senelerdir  yaşıyordu.  Damadı  Necdet  bey  ve  kızı  Sahire  de  sevdiğimiz,  görüştüğümüz  insanlardı.  Sahire'nin  oğlu  Mehmet,   ben  görevdeyken,  Eskişehir'de  doğmuştu.  Ayrıca  iki  de  kızları  vardı.

              Çok  sevdiğim,  arkadaşım  Selahattin  Yılmaz  ki  Orta  okul, lise, Hava  Harp  okulu  ve bir  müddet  4ncü üste  de  beraberdik, 1965  yılında, Ankarada   evlenmişti  Biz  de  düğününde  bulunmuş  fotoğraflar    çektirmiştik.  Hatta  eşi  Tülin  hanıma  hitaben ‘arkadaşıma  iyi  bak!  Mutlu  olun!  Sakın  arkadaşımı  üzme!’ demiştim.  Daha   sonra, Ben  Hv.K. Loj.Başkanlığında  iken, arkadaşça   bütün  ısrarıma  rağmen   kendi  isteği  ile  uçuştan  ayrılmış,  Avustralya’ya  gitmiş, orada  fazla  kalamayarak  yurda  dönmüştü.  Bir  müddet  sonra  da  Uçak  Mühendisliği  unvanıyla  THY da    bulmuş,  Ataköyde  oturuyorlardı.  .Kara,  kara  iki  küçük  kızı  vardı.  Zaman,  zaman  biz  Ataköye   Onlara   gidiyor,  Onlar  da  Fener  yolundaki  bizim  eve  geliyorlardı.(!982  yılında  Fenerbahçe  Stadının  yanındaki  evi  satın  alıp  yerleştikten  sonradır  ki  görüşmelerimiz  kesilecekti). Ancak,  2003  yılında,  Ankaraya  gittiğimiz de  Torun  Noyanın  ifadesine  göre, aynı  şirkette  çalışan  Selahattinin  kızı  Elvanla  konuşmaları  sırasında  babasının  kâlp  ameliyatı  geçirdiğini  ve  halen  iyileştiğini   öğrendiğimde  üzülmüş  ve  dönüşümde   kendisine telefon  etmiştim. Hem  ‘geçmiş  olsun’  dedim,  hem  de  ‘gel  görüşelim’  dedim. Ama  gelemeyeceğini  söyledi. Akabinde  Eşimin  Alzheimer  hastası  olduğunu  anladıktan  sonra  da  görüşmemiz  mümkün  olmadı.

           Bu  arada,  ben  emekli  olduğumda,  Hava  Harp  Okulu  devre  arkadaşlarımdan  kaç  pilot  arkadaşın  Şehit  olduğunu belirtmek   ve  isimleri  burada   yâd  etmek  istiyorum

                           ŞEHİT  OLAN  DEVRE  ARKADAŞLARIMIN

          

ADI  SOYADI              ŞEHİTLİK                TARİHİ         ŞEHİT OLDUĞUYERİ                                                                                   

           MALİK  GÖKIRMAK       talebe                 06-08-1953                                     Eskişehir

          ALİ  ÜNAL  AKDERE       pilot  tğm.            1955                             KANADA

           ÜMİT  AYDIN                    ,,        ,,               23-11-1955                       ESKİŞEHİR

           SEZAİ  AKMAN                ,,        ,,                04-10-1955                        ANKARA

           BEDRETTİN  CEVHER     ,,      Ütğm                                06-05-1958                                MERZİFON

          YUNUS  ÇELEM                 ,,         ,,              30-08-1959                         ANKARA

           ATTİLA  TURAGAY         ,,         ,,               02-07-1959                          BAFRA

           AYHAN  ERBEY               ,,        ,,                17-03-1960                           FOÇA

           AZİZ  AKSÜT                   ,,      Yzb.             03-02-1962                            MANYAS

            ZEKİ  ALPER                   ,,      Bnb.            08-05-1968                           KONYA

            NOT:  RESİMLİ  SINIF  REHBERİNDEN  VE  WWW.TAYYARECİ.COM  adresinden  alınmıştır.                                                                                        

                       

 

( Zorlu Dönemeçler2-b5-7a-c başlıklı yazı coni tarafından 17.03.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.