5.  MARAMARA  DEPREMİ

17  Ağustos  1999.  gece  sabaha  karşı,  korkunç  bir  sarsıntı  ile  uyandık.  Deprem  olduğunu  anlamıştık.  Işıklar  sönüktü,  ne  yapacağımızı  bilemedik,  şaşkındık,  Bir  müddet  sonra  sarsıntı  durmuştu.  Çığlık  atanları,  merdivenden  inenlerin  ayak  seslerini,  sokakta  konuşanları, duyuyorduk.  Dokuz  katlı  apartmandan  nasıl  inmişlerdi?  Bizimki  üçüncü  kattaydı  Biz  de  zar,  zor  bir  mum  yakarak  merdivenlerden  indik.   Fenerbahçe  stadının  batısında, Kalabalığın  arasına  karıştık.  Her  kafadan  bir  ses  çıkıyordu.  Gece,  hava  rüzgarsızdı,  ay  ışığı  bir  acayip  aydınlatıyordu  ortalığı.  Komşuların  çoğu  ayaktaydı,  bir  kaçı  da  arabalarına  binmişti.  Biz  ayakta  durmaktan  yorulmuştuk.   Eşime, ‘‘İstersen   park   yerinden  arabayı  getirip,  içinde  oturalım’’diye   teklif  ettim.  O  ise ,  ‘’eve  gitmeyi  tercih  ederim’’dedi.  Gerçekten  komşuları  orada  bırakıp  eve  döndük.  Zorlukla  merdivenleri  çıktık.  Uyumak  mümkün  değildi.  Artçı   depremler  devam  ediyordu.  Buna  rağmen,  komşularımız  her  sarsıntıda,  sokaklara  çıktıkları  halde  biz,  hiç  bir  gün  aşağı  inmeyi  düşünmedik.

Artık  TV.ler  çalışmaya  başlamıştı.  Yüreğimiz  yanarak,  depremde  ölenleri,  yıkılan  binaları,  feryat  eden  insanları,  yıkık  altından  çıkarılan  kadın  erkek,  çocukları  görüyorduk.   Daha  sonraki  günlerde,  İzmit’e  giderek  çadırda  yaşayan  akrabalarımızı ziyaret  ettik.  İşte  böyle  bir  ortamda    duygularımı,  MARMARA  DEPREMİ,  isimli  bir  şiirimle  dile  getirmiştim.

 

                    MARMARA       DEPREMİ

 

 Bir   felaket   yaşadık,  17  Ağustostu,  bu  gece.

Karşı   koymak  ne   mümkün,  deprem  denen  o  güce.

Korkunç   bir  sarsıntıydı,tatlı  uykuyu  böldü.

Saniyeler   değil,  sanki ,,  asırlar   sürdü.

 

Kabus  ile  gerçek   birbirine   karıştı.

Kurtulanlar,   kaçanlar   zaman   ile   yarıştı.

Sokaklar,   meydanlar   biranda   mahşere  döndü,

Gece   aydınlık,  yıldızlar  normal dan   parlak   göründü.

 

Mahşer   yerine   dönen   bu   memlekette,

Göçük   altında   kalan   canlılar   imdat   demekte,

Kimi  sağa,   sola koşuyor, sarmış  da  korku  ve  dehşet,

Kimi  “yavrum”  diye  bağırıyor,  endişesi   tek!

 

Sis   perdesi   kalkar,  kalkmaz   şafakta,

Korkunç   bir   manzara   göze   görünen,

Nice   Canlar   yakalanmış,   uykusunda,   yatakta,

Binlerce   bina   var  ki,   enkaz   olup   yere   serilen.

 

Vurgun   yemiş  Yalova,  Kocaeli,   Adapazarı,

Birbirine   karışmış   halkın   feryadı,   ah-u  zarı.

Korkunç   boyutta   depremin   görünen   zararı,

Yasa   boğdu,  asrın   felaketi,   yâr-ı,   ağyârı.

 

On binler   yaralı,   binlerce   göçük,

Depremin   merkez   üssü,   o   şirin   Gölcük.

Öyle   sarmış   ki   insanları   korku   ve   ilk   şok!

Yazık   ki   can   kaybı,   on   binden   de   çok!

 

İlk   tepki,   sağ   kalan   konu,   komşudan,

İmdat   çığlığını   duyan,   yardıma   koşan;

Kimi   tırnakla    kazıyor   betonu,   kimi   kazma,   kürek,

Birleşmişler   tasada,   olmuşlar   tek   yürek.

 

Yıkıp   geçmiş   Marmara’yı   depremin  (7.4)  şiddeti,

Gözyaşı   döksek   de,  yakın   çekimlerde,   canlı   yayında.

Yas   tutsa  da  bütün   Dünya   Türk’ün   yanında,

Ancak,   yaşayan  gerçekten   hisseder   korkuyu,   dehşeti.

 

Bir   turistik   belde   ki,  fındıkla   tanınan,  aynı   bölgede,

Dağları,   bağları,  halâ   yeşil   Değirmendere,

Sıcakta,   çınar   altlarında,   gölgede,

Serinlemiştim   deniz   kenarında,   belki,   yüz   kere.

 

Ne   çay bahçesi  kalmış   şimdi,  ne  de,  gönül   sarayı,

Deniz   yutmuş   evleri,   işgal   etmiş   karayı.

Sanki   kavrulmuş   gibi   Ağustos   sıcağında

Binalarla,   sakinleri   yatıyor   denizin   kucağında.

 

Nerede   deniz   biter,   nerede   başlar  kara?

Deniz  bahçe   sanki,   çınarlar   su   altından   boy   atmış,

Çay   bahçeleri,   gazinolar,   deniz   dibine   batmış,

Görünen   o  ki,  insana   elem   veren,   korkunç, manzara.

 

Bir   çocuk   feryadı   duyulur   göçük   altından,

Bilinmez   ki,   apartmanın   hangi   katından?

Neden   çocuk   ağlaması   var   da   ninni   sesi   yok?

Artık   Onların  şefkâte,   sevgiye   ihtiyacı   çok.

 

 

Ne   kefen,   ne   tören,   yaratıldı,  toplu   mezarlar,

Kazma,   kürek   yerine,   makine   ile   kazarlar.

Bazıları  için   kılınmış   normal    cenaze    namazı,

Kimilerinin   ardından,   ne   yazık  ki,   bundan  da  azı.

 

Bir   depremzede,   canlı   kalmış,   duyamamış   sevinci,

Beş   çocuk   kaybetmiş,   her biri,   birer   İnci!

Yok   olunca,   ömür boyu   kazancı,   birikimi,

Ne   çalışma   gücü   kalmış,   ne  de   yapacak   bir   işi.

 

Kimi  ayağını   kaybetmiş,   kimi   kolunu,

Kimi   feleğini   şaşırmış,   kimi   yolunu.

Ölüm   yakınına   gelip   çatmış,   bakmadan   yaşa,

Zengin   iken,   birden   muhtaç   olmuş   ekmeğe,  aşa.

 

Varını,   yoğunu   kaybedip   kalsa   da   muhtaç,

İstemesini   bilmez   ki,   alışık   değil!

Alırken   mütereddit,  üstelik   de   utangaç,

İçi  buruk   olsa   da,   yılışık   değil.

 

Yasa   büründü   bir   anda,   güzel   yurdumuz,

Kim   bilir,  ne  ümitler   vardı   ne  hayaller  kurdunuz

Kiminiz   depremde   yavrunuza   siper   oldunuz,

Kiminiz   ölümden   dönüp,   yeniden  hayat   buldunuz.

 

Haftalar  önce, Güneşi   karartmıştı   dünyamızın   uydusu

Yunan   da   yaşadı  depremi,   az   da   olsa,   şiddeti,

Belirdi  her  iki   toplumda,  yakınlaşma   duygusu,

Acep   var  mı,   bunların   bilinmeyen   hikmeti?

 

Milyonları   cezbeden   güzel   Marmara   bölgesi,

Depremle   düştü   üstüne,   ölümün   gölgesi.

Tarihte   yaşanmamış,   felâketin   böylesi,

Öyle   çok   suçlu   var   ki,   affedilmez   tövbesi.

 Can   korkusu   yüreklere   hakim   olunca,

Moraller   bozulup,   ümitler   de   solunca,

Göç   etmek   zorunda   kaldı   insanlar.

Ayrılık   zor   ama,   gönüllerde   isyan   var.

 

Göçenler   duygusal   olmakta   ne   kadar   haklı.

Terk   edilen   yerlerde   bin bir   hatıra   saklı.

Ayrılmak   kolay   değil  bu   yerden,  çok   da   firaklı,

Mal   ve   can   kaybedenlerin   geride   kalır   aklı.

 

Kurtulanlar   veriyor    her   türlü  yaşam   savaşı

Paylaştık,   paylaşmalıyız   ekmeği,  aşı.

Silinmeli   Canların   akan   göz   yaşı,

Sürmeli   maddî   ve   manevî   dayanışma   yarışı.

 

Geride   kalmış   binler   kimsesiz,  binlerce   yetim,

Bağrına   basacak   fert  ve   fert   asil   milletim

 

Göstermenin   tam   zamanıdır  bilinen   hasletin,

Sarsın   Onların  tümünü   sevgin   ve   şefkatin

 

Bütün   Dünya   uzattı   yardım    elini,

Gönül   kapısı   açıldı,   bazen   gözlerde   yaş,

Eser   görünce   her  yönden,   dostluk   yelini,

Anladık   ki,  yalnız  Türk   değilmiş,  Türk’e  arkadaş.)

 

Yurt   içi,   yurt   dışı   yardımlar  sel   gibi   aksa  da,

Hâlâ   kimi  aç,   kimi  açıkta,   kimi   de   hasta,

Çare   bulunmazsa   acele   her   hususta,

Depremzedeler   devamlı   kalır,  öylece   yasta.

 

Can   kaybı   yüreklerde,  ancak  buna   çare   yok,

Maddi   kayıplar   için   muhtaç   olsak  da,  yabana   ele,

Bölge   insanı   şikayetçi   olsa   da,  geçmeden   ilk   şok,

Yaraları   sarmada   birlikteyiz,  Devlet,   millet  el  ele.

 

Silinir   mi   kolay,   kolay   bu   dehşetin   izleri?

Yıllar   sürer   ruhtaki,   bellekteki   gizleri,

Acımız   öyle   büyük  ki,   tüm   ulusça   yastayız

Depremzedeler   gibi   biz   de,   ruhen  çok   hastayız.

 

 Her   an   sallanır   gibiyiz, gerçekten   sarsılmasak   da!

Depremin   şiddetini   hâlâ   yüreğimizde   taşıyoruz

Aylar   sonra   olsa   da,   depremin   korkusuyla,

Yatıp  kalkıyor, mecburen artçı   şoklarla  ,  yaşıyoruz.

 

Sanki   masal   ülkesinde   yaşar   gibiyiz.

Her   adımda   yeri,   göğü   titreten,

Meşhur   devin   korkusundan   tedirginiz   çok.

Yazık   ki  onu  etkisiz   kılacak   kahramanımız   yok!

 

 

Her   tarafta   dolaşıyor   rivayetler,   yalanlar,

Öyle   çok   ki   tevatüre   inananlar,  kananlar,

Bu   nedenle,  sokaklarda   geceleyip   kalan  var.

Vicdansız  ve   ahlaksızdır  kargaşaya   sebep   olanlar?

 

Durumdan   faydalanan   vurguncular   olacak,

Eğer   varsa   vicdanını  bir   tarafa   bırakarak,

Bir   tarafta,   gitgide   fakirleşen   halk,

Yine   devam   edecek,   kayırma   ve   zengine   kıyak!

 

Vicdansızlar,   güya,   halkın   yuvasını   yaptılar!

Yılların   tasarrufunu   yalanlarla   kaptılar.

Doğru   yol  dururken,   eğri   yola   saptılar,

Tanrıya   değil   de,   yalnız   paraya   taptılar.)

 

Evsiz,   barksız   kalan   yüz   binler   olunca,

Çadır kentler   kurulmuş,   ama   ihtiyaca   yetmiyor

Köyler,   kenar   mahalleler   gözden   ırak  kalınca,

Yardımlar   yerli-  yerine   gitmiyor,  istekler  de bitmiyor.

 

Kış   mevsimi   çetin   geçen   doğa   olayı,

Yağmuru,   çamuru,   soğuğu   ve  lapa,  lapa   karı,

Bulunmazsa,   öncelikle,  barınmanın   kolayı,

Depremzedeler   çeker  yine   sıkıntıyı,  zararı.

 

Dönmek   mümkün   değil   hemen   normal   yaşama,

Yaralar   sarılacak   mutlak,  aşama,   aşama.

İhtiyaç   var   yine   de    tutunacak   sağlam   bir   dala,

Bunu  Devlet- Millet   birliğinde,  biraz  da  kendinde  ara!

 

Onların  endişesi,  gelecek ,     ve   daimi   konut,

Devlet   adım   atmış   bu   yönde,   gerçek   ve   somut,

Yuvasız   kalan   yüz   binlere  bu,   büyük   bir   umut.

Yaşama   sarılma   vakti   artık,  endişeyi,   korkuyu   unut!

 

 

( Zorlu Dönemeçler-2-b6-5 başlıklı yazı coni tarafından 3/31/2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.