“Kaybetmekten en çok korktuğunuz yeteneğiniz nedir? “ diye bir soru yöneltsem muhtemelen “Aklımı kaybetmekten çok korkuyorum diye cevap vereceksiniz. Akıl hepimiz için çok önemlidir. Ancak aklımız sayesinde bir birey olarak yaşam sürebiliriz. Kendimizi tehlikelerden koruruz, temel ihtiyaçlarımızı gidermenin yolunu buluruz. Yaşadıklarımıza anlam veririz. Bütün bunları düşünmek için bile akla ihtiyacımız var.

Bazen derin derin düşünürüm. Her soruna çözüm bulan, çirkini güzelleştiren, insanlığın daima gelişerek ilerlemesine imkan tanıyan akıl gibi müthiş bir özelliği olan insanoğlu nasıl oluyor da yeryüzünde barış ve huzuru sağlayamıyor. Akıllı bir varlık nasıl olur da kişisel menfaatleri için kendi hemcinslerinin insanca yaşama hakkını elinden alabilir. Hadi bu hatayı yaptı, nasıl olur da daha sonra yaptığından pişman olacağı yerde yaptığının doğru olduğuna kendisini ikna edebilir, sağduyulu hiçbir ferdin kabul edemeyeceği davranışları gönül rahatlığıyla nasıl sergileyebilir? “Aklın yolu birdir.” sözü niçin bu durumda geçerliliğini korumuyor. Bütün insanların aynı yanılgıyı, aynı haksızlığı, aynı zulmü onaylamış olduğunu düşünemeyiz herhalde. Sonunda şu sonuca varıyoruz : Aklı aşan olgular var.

Kararlarımızı verirken dikkate aldığımız tek unsur aklımız değil. Bizi yönlendiren üç unsur var : Akıl, ruh ve nefis. “Duygular kimliği aşar.” denilmiş. Bir kişi gönlünü herhangi bir şeye kaptırdı mı artık ondan sağlıklı düşünmesini bekleyemezsiniz. Bu şey bir sevgili olabilir,herkesin imrendiği bir makam olabilir, daha kötüsü bir intikam hırsı olabilir. O kişiye gittiği yolun yanlış olduğunu ne kadar izah ederseniz edin, o sizi duymaz bile. Bahsettikleriniz kusurlar, ona birer meziyet, birer fırsat gibi gözükür.

Hesaba katmamız gereken bir yanıltıcı unsur da nefistir ki en tehlikelisidir. Salt aklın ve salt ruhun yönlendirdikleri çoğu zaman doğruya yakın olurken salt nefsin yönlendirdikleri ise çoğu zaman yanlışa yakındır. Bu öyle büyük bir tehlikedir ki Yüce Allah kitabında nefsini ilah edinenlere dikkat çekmiştir. Demek ki nefis, sahibinin efendisi; sahibi onun kölesi olabiliyor.

Yukarıda bahsettiklerimi düşününce “Aklın yolu birdir.” Cümlesi bana pek mantıklı gelmiyor. Hemen zihinde bir soru beliriyor : Hangi akıl sahiplerinin yolu bir? Nefsinin kışkırtmalarını dizginleyemeyen bir kişi nasıl doğru bir karar verebilir. Daldan dala konan bir gönül sahibi kararsızlığından nasıl vazgeçebilir. İnsanların çoğu dünya görüşlerini bile ailelerinden veya çevrelerinden miras alıyorlar. En çok sevdikleri kişiler neye inanıyorlarsa, neyi savunuyorlarsa onlar da ona inanıyorlar ve onu ölümüne savunuyorlar. O görüşlerin yanlış olma ihtimalini akıllarına bile getirmiyorlar, o düşünceleri sorgulamıyorlar. O halde akıl nerede kaldı? Bu kişilere gittikleri yolun yanlış olduğunu nasıl anlatacaksınız. Kan davası, buna en çarpıcı örnektir. Yıllar önce ailenizden birisinin bulaştığı bir sorun size ve sizin ailenize hayatı çekilmez yapıyor.

“Ancak Akıl, ruh ve nefis dengesini kurabilen kişiler doğru olan yolu çizebilir ve tek doğruda buluşabilir.” demekten başka çıkar yol bulamıyoruz. Eğer hakikate sevdalıysak, bu dengeyi sağlamak en birinci vazifemiz olmalı. Böyle bir görevi kendine dert edinen fertlerin çoğaldığı bir ülkede yaşayanlar ne kadar mutlu olurlar kim bilir. O günlerin özlemiyle yanıp tutuşmak bile güzel.
( Aklın Yolu Bir Mi başlıklı yazı AbdullahGndm tarafından 12/7/2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.